GERÇEKLEŞTİRİLECEK
HEDEFLER
Bundan sonrası öğretmene aittir. Öğretmen sene başında öğrencilerin o dersle ilgili bilgi, beceri duygu ve yeteneklerini belirlemek; öğrencinin seviyesini, varsa derse ait olumsuz önyargılarını saptamak amacıyla ya bir sınama düzeneği kullanarak ya da gözlemde bulunarak “tanıma ve yerleştirmeye dönük değerlendirme” yapar. Bu yapılmazsa öğrencilerin programdaki öğrenmeler için gerekli ön koşul bilgilerine sahip olup olmadığı; öğrencilerde öğrenme eksikliklerinin, dersle ilgili ön yargıların olup olmadığı bilinemez. Dolayısıyla işin başında program özürlü haline gelir. Bu değerlendirme sonucunda ortaya çıkan öğrencinin bilişsel, duyuşsal, devinişsel düzeyine göre; okulun olanaklarına göre, kullanılacak araç gerece ve zamana göre olası hedefleri yeniden düzenleyerek bunları gerçekleştirilecek hedefler haline getirir.
Planları Uygularken Uyulacak İlkeler:
Yıllık planlar aynı dersi aynı düzeyde okutan öğretmenlerce birlikte düzenlenmelidir. Yıl içinde yıllık planın sınıf yaşamına ne ölçüde yaşama geçirilip geçirilemediği, ünite düzeyinde plana işlenmeli sene sonunda aynı öğretmen grubu tarafından zümrede yıllık plan gözden geçirilip yeni eğitim-öğretim dönemine hazırlanmalıdır. Ünite, günlük, ders planlarında da aynı düzey alan öğretmenleri sürekli görüş alışı içinde olmalıdır. Fakat sınıf düzeyleri aynı olsa da öğrenciler ve sınıflar arasında farklar vardır. O nedenle ünite ve günlük ders planlarında bir örnekliğe gidilmemelidir.
Yıllık planlar bir yıllık geleceği ayrıntıya inmeden görmeyi sağlar. Günlük –ünite planlar ise geleceğin dar bir kısmını öğretmenin derinlemesine görmesini sağlar. Gelecekteki her değişim önceden bütünüyle bilinemeyeceğinden, öğretmenin elinin altında (b) planının olmasında yarar vardır. Şu şu olamaz da şunu yapamazsam şunu yaparım diyebilmelidir.
Planlar esnek olmalı, sınıf içinde oluşan bir yenilik, farklılık, amaca ulaşmada anlamlı ise plana eklenmelidir. Öğretmen planda olmayan, amaca dönük yaratıcı öğrenci etkinlikleri desteklemeli, plana almalıdır.
Plan uygulanırken öğrenciye görelik ilkesinin yanı sıra yakından uzağa, yakın zamandan uzağa, basitten karmaşığa, somuttan soyuta, açıklık, güncellik, bütünlük gibi ilkeler göz önünde tutulmalıdır. Örnekler, olgular öğrencinin hayatının içinden seçilmeli, öğrenci katılımına, öğrenci aktivitesine uygun olmalıdır.
- “Çocuğa görelik” (veya öğrenciye görelik) ilkesi : Bu ilke ders programının hazırlanmasında veya dersin işlenmesinde öğrencilerin tanınmasını, öğrencinin fizyolojik ve psikolojik özelliklerinin, bireysel farklılıklarının esas alınmasını; öğretim faaliyetlerini onların özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmesini önerir. Bu ilke, Gelişim ve Öğrenme Psikolojisindeki gelişmeler ve çağdaş eğitim akımları sonucu gelişmiştir. Bu ilke esas alındığında gerek konu seçim ve işlenişinde; gerek okul binası, sınıftaki oturma düzeni, ders kitabı ve diğer ders malzemelerinin hazırlanışında ve dersin işlenişi sırasında “öğrenci merkezli” bir öğretim ortaya çıkar. Bu ilkeye “çocuğa uygunluk” veya öğretimi “bireyselleştirme” ilkesi de denir. Bu ilke, her öğrencinin yeteneklerinin, zekalarının, ilgi ve eğilimlerinin, çalışma istek ve gayretlerinin farklı olduğu varsayımından hareketle; eğitim düzenlemelerinde gelişim ve öğrenme psikolojisinin sonuçlarına dikkat edilmesini; konuların öğrenci seviyesine uygun bir biçimde verilmesini; öğretimin bireyselleştirilmesini önerir. Bütün öğrencileri eşit şekilde geliştirmeye çalışırsak, normalin altındaki ve üstündeki öğrenciler için olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir. Oysa öğretim organizasyonunu tek tek öğrencilerle daha iyi ilgilenebilecek, onların bireysel çalışmalarını değerlendirebilecek şekilde yapabilirsek, öğretim içten farklılaştırılmış olur ve her öğrenci kendi zeka, yetenek, ilgi ve çalışma temposuna göre diğer öğrencileri rahatsız etmeden ilerlemiş olur. Tabi bunu yaparken yıllık programın, sınıf yapısını da bozmamak gerekir;sınıf öğretimi ile bireysel öğretimin sentezini gerçekleştirmek gerekir. Dışsal farklılaştırma, yani aynı yaş grubundaki öğrencileri başarılarına göre A, B, C gibi gruplara ayırma hem seçmenin sağlıklı yapılamaması hem de ruhsal dengenin çok hassas olduğu bir zamanında öğrenciler arasında bu tür ayrımlar yapmanın tehlikeleri açısından pek uygun değildir.
- “Bilinenden bilinmeyene” ilkesi : Çocuk yeni bir şeyi; önceki öğrenmeleriyle bağlantı kurduğunda daha kolay öğrenir. O nedenle eğitimde önce öğrencinin ne bildiğini tespit ederek başlanmalı, onların bildiklerinden hareket edilmelidir. Ders planı hazırlarken ve sınıfta ders anlatırken, öğrencinin o zamana kadarki bilgi ve tecrübelerinden hareket edildiğinde, yeni bilgi ve tecrübelerin bunlar üzerine kazandırılması çok daha kolay olacaktır. Yeni bilgileri eski bilgilerle karşılaştırarak, gerektiğinde eskileri doğrulayarak geliştirmek, öğrencideki bilgi sisteminin çok daha sağlam olmasını sağlar.
- ” Somuttan soyuta ” ilkesi : Çocuktaki zihin gelişimi somuttan soyuta doğru olmaktadır. İnsan her zaman somut olarak gördüğü, algıladığı şeyleri, onların soyut kavramlarla anlatılmasından daha kolay öğrenir. Öğrenme etkinliklerinde, öğrencinin mümkün olduğu kadar çok duyu organına hitap etmek öğretimin temel kuralları arasında yer alır. Bu nedenle, öğrenci mümkünse ders konusu olan eşya ve nesnelerle doğrudan karşı karşıya getirilmeli; bu mümkün olmadığı zaman o nesne veya olayın modeli, fotografı veya başka bir simgesi gösterilmelidir. Özellikle ilk okul öğrencilerinde, gözle görüp, eliyle tuttuğu gerçek eşyalar daha anlamlıdır. Bu sebeple öğretimde öğrencilere öncelikle somut şeyler öğretilmeli, daha sonra soyuta ulaşılmalıdır. Soyut konuların öğretiminde somut konulardan faydalanılmalıdır. Görsel-işitsel araçlar ve özellikle bilgisayar teknolojisindeki son gelişmeler, bu ilkenin, öğretimin her seviye ve her ders konusunda uygulanmasını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır.
- “Yakından uzağa” ilkesi : Öğrenciye öğretilecek bilgilerin düzenlenmesinde, örneklerin verilmesinde, hem doğal hem de sosyal olarak onun en yakın çevresinden hareket etmelidir. Bu, sadece yer ve yaşayış açısından değil zaman açısından da böyledir. Yakın zamandan uzağa, yakın aile ve okul çevresinden uzağa, yakın köy-kasaba-bölge-ülke çevresinden uzağa ilkesi birçok derste rahatlıkla kullanılabilir ve bu ilkeye uyma, öğrenmenin düzeyini yükseltir. “Çevreye görelik”, “topluma görelik” gibi bazı ilkeler de bu çerçevede düşünülebilir. İlköğretimde şu tür bir sıra izlenmelidir. Öğrencinin okulu ve yakın çevresini tanıtıcı bilgiler; köyü veya kasabasıyla ilgili bilgiler ve son olarak ilçesi, ili, bölgesi, yurdumuz ve dünya ile ilgili bilgiler verilmelidir.
- Tasarruf (ekonomi) ilkesi : Her türlü eğitim-öğretim faaliyeti en az zaman, en az emek ve enerji sarf edilerek, en yüksek verim elde edilecek şekilde düzenlenmelidir. Bunun için de, öğretim baştan sona her yönden plânlanmalıdır. Plânsız ve metotsuz olarak yapılan dersler çok sınırlı olan öğretim zaman ve imkânlarını israf edeceği gibi, istenilen düzenli bir öğrenme de sağlanamaz. Hem öğretmen öğretirken hem de öğrenci öğrenirken ekonomik ve pratik metot ve teknikler bulmalı, ve hattâ konuya ve seviyeye uygun olarak kendi tekniklerini geliştirmelidirler.
- Açıklık ilkesi : Bu ilke öğrenme-öğretme etkinliklerinde öğretilecek konunun açık ve anlaşılır olmasını; öğrencinin eşya ve varlıklarla doğrudan doğruya karşı karşıya gelmesini öngörür. Bu ilkenin iki anlamı vardır. a) Bütün terimler, kavramlar, öğrencilerin kolayca anlayabileceği açıklıkta verilmelidir. b) Öğrencinin mümkün olduğu kadar fazla duyu organına hitap edilerek öğretim kolaylaştırılmalıdır. Öğretimde ne kadar fazla duyu organına hitap edilirse öğrenilenler o kadar kolay ve açık anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalarda beş duyunun öğrenmeye etkisi şöyle belirlenmiştir: Görme: %83 Öğrenci, işitme %13, koklama % 3.5, dokunma %1,5, tatma %1.
Bu nedenle derste işlenen tüm konuları öğrenci somut olarak görebilmeli; bu mümkün olmuyorsa resmini, sesini, grafiği, modelini v.s. görsel-işitsel olarak algılayabilmelidir. Eğer öğretmen sadece sözel anlatıma dayalı olarak ders işliyorsa, öğrencinin anlayacağı kelime ve cümle yapıları ile, jest ve mimiklerini kullanarak son derece açık ve anlamlı bir ders işlemelidir. Öğrencileri doğrudan doğaya ve olay yerine götürüp gözlem yaptırarak; ders konusu ile ilgili hayvan, bitki vs. örneklerini sınıfa getirerek; balıkları akvaryumda, kuşları kafeste veya dondurulmuş, bitkileri kurutulmuş olarak, bazı şeylerin plastik kalıplarını kullanarak, bazı olayları fotograf, film, plân, harita, grafik, ses kaydı vs. şeklinde anlamayı daha kolaylaştıran unsurlarını kullanarak öğretimde açıklık ilkesine uyulmuş olur. Sınıfta yapılan deneyler de, bu ilke doğrultusundaki faaliyetler olarak değerlendirilebilir.
Öte yandan öğretmen ders konusunu ve düşüncelerini anlatırken, öğrencinin seviyesine uygun olarak, onun bildiği kelimelerle ve onun hemen kavrayabileceği cümle yapıları ile onun yakın çevresinden ve geçmiş bilgi ve tecrübelerinden örnekler vererek, gerektiğinde soru-cevap, tartışma, jest-mimik, canlandırma gibi teknikleri kullanarak öğretimde açıklık ilkesine uyabilir. Eğer mümkünse, birçok örnekler göstererek anlatmak, resim, müzik, beden eğitimi gibi derslerde önceden yaparak “model” olmak çocuğun kavramları ve bilgiyi oluşturmasında, beceri ve tecrübe kazanmasında son derece önemlidir. Bu sebeple, öğretim konularının işlenmesinde gözlem, deney gibi birçok duyuya hitap eden yöntemler kullanıldığı takdirde öğrenme kolaylaşacaktır.
Açıklık ilkesini vurgulayan Edgar Dale “Yaşantı Konisi” adını verdiği esnek bir model geliştirmiştir. Bu koninin dayandığı ilkeler şöyle sıralanabilir:
- Öğrenme işlemin katılan duyu organlarının sayısı ne kadar fazla olursa öğrenme o kadar iyi unutma o kadar geç olur.
- En iyi öğrenme bireyin kendi kendine yaparak öğrenmesidir.
- öğrenilenlerin çoğu gözlerin yardımıyla öğrenilir.
- En iyi öğretim somuttan soyuta basitten karmaşığa doğru giden eğitimdir.
- Aktivite İlkesi (İş İlkesi)
Buna, “öğrenci eylemi” veya “iş ilkesi” de denmektedir. Eski okul, belki dersleri ve konuları gereği, öğrenciyi derse katmayan, sadece öğretmenin anlattıklarını dinleyerek pasif olarak almaya çalışan bir konumda tutuyordu okulların ders programlarında doğa ve günlük sosyal hayatla ilgili dersler artınca; öte yandan pedagoji ve psikolojide öğrencinin aktif öğrenmesinin daha etkili olduğu kanaati ortaya çıkınca, içinde yaşanılan katılımcı demokrasi ve rekabete dayalı liberal ekonomi şartları zorlayınca öğretimde aktiflik ilkesinin önemi de arttı.
Artık günümüzdeki öğretim faaliyetlerinde sadece dinleyerek anlamaya çalışan öğrenci yerine, derse aktif olarak katılan, soru soran, bazı konuları kendine özgü plân ve tekniklerle araştıran, bulduklarını sistemli hale getirip düzenleyen, karşılaştırmalar yapan, gözleyen, düşünüp sonuç çıkaran ve bu şekilde derse katılan öğrenci istenmektedir. Sınaî ve ekonomik değişiklikler sonucu yeni insanların hayata katılan, içinde yaşadığı doğayı ve toplumu her an yeniden değerlendirip değiştirmeye çalışan, girişimci kişiler olarak istenmesi; geleneksel okula karşı “iş okulu” akımlarının gelişmesine yol açtı. Çocukların bazı ders konularını bağımsızca seçip kendine özgü tekniklerle “yaparak-yaşayarak” öğrenmesi esası getirildi. Öğrencinin derste aktif hale getirilmesi ile hem öğrenmenin daha iyi olması sağlanacak; hem de sorumluluk, girişimcilik, bağımsızlık gibi bazı ahlâkî erdemlerin çocukta daha iyi gelişmesi sağlanacaktır.
- Hayata yakınlık ilkesi : Okul ve öğretim ortamı hayattan kopuk, yapay bir ortam olmamalı; hayata yakın, oradaki gerçeklikten uzak olmayan, öğrencinin hayatla bağlantısını koparmayan bir yaşantı sunmalıdır. Okul öğrencileri hayat için hazırladığına göre, oradaki öğretim de hayatın doğrudan kendisi olmalıdır. Ders konuları, anlatım sırasında verilen örnekler hayatın içinden seçilmelidir. Çocuklara öğretirken kullanılan dil, oluşturulan sosyal ortam vs. gerçek hayata yakın olmalıdır. Teorik olarak öğrenilen bilgilerin pratikte de kullanılmasıdır. Konuların yaşanan hayattan alınması, öğrencilerin öğrendiği bilgileri hayata atıldığında kullanmasına yardımcı olacaktır.
- Güncellik İlkesi : Bu ilke öğrencilerin yaşadıkları hayatın gerçekleri ile karşı karşıya gelmelerini, yakın çevre yurt ve dünya olaylarına ilgi duymalarını sağlamak için ders konularının güncel olaylardan ve sorunlardan seçilmesini savunur. Çocuklar güncel olaylara daha fazla ilgi duymakta, bunları daha kolay öğrenmektedirler. Bu ilke öğrencilerin bu ilgi ve meraklarından öğretimde yararlanmayı önerir.
- Bütünlük İlkesi : G. Kerschensteiner’in üzerinde durduğu bu ilke, çocuğun eğitilecek yönlerinin bir bütün olarak alınıp değerlendirilmesini ister. Çocuk bedensel ve ruhsal kuvvetler (düşünce, duygu, irade gibi) bakımından bir bütün olarak ele alınmalı ve her yönü dengeli olarak eğitilmelidir. Zaten bedensel ve ruhsal kuvvetler sürekli olarak birbirlerini etkilerler ve birbirine bağlıdırlar. Sadece bedeni geliştirip zihni ve ahlâkî yönler geliştirilmezse, veya bunun tersi durumlarda dengesiz; hem topluma hem de kendine zararlı olabilecek insanlar yetişmiş olur. Bu ilke aynı zamanda bilgilerin birbirine bağlı ve birbirini tamamlar mahiyette sunulması demektir. İlk okullarda toplu öğretim uygulamasının yapılmasının gerekçesi de budur. “İlk okul çağındaki çocuk, varlıkları, olayları ve kendisine öğretilmek istenen bilgileri bilim dallarına göre sıralanmış bir halde kavrayamaz. O, genel olarak varlıkları ve olayları toptan algılama durumundadır.” Toplu öğretim 1926 İlk okul Programı ile sadece ilk okul birinci devre sınıfları için düşünülmüş ve eğitim sistemimize girmiştir. 1968 İlk okul Programı ile birlikte ilk okulun bütün sınıflarında toplulaştırma başlatılmıştır.
11- Sosyallik ilkesi : Eğitimin en baş görevlerinden biri, çocukları dengeli olarak sosyalleştirmektir. Bu sosyalleşmenin içinde çocuk, anne-baba, okul yönetici ve öğretmenleri, yönetmelikler, yasalar, toplumun manevî otoriteleri olan din, ahlâk, gelenek, töre gibi güçleri tanımalı, saygı göstermelidir. Bunun yanında eğitim öğretim faaliyetlerinde çocuğun kendi kararlarını verebilmesi, kendi kendini yönetmesi, kritik durumlarda özgür kalabilmenin, hür kararlar vermenin hazzı ve sorumluluğu da verilmelidir. Başka bir uygulama, bir sınıftaki öğrencilerin çok değişik dallarda ilgilerine göre çalışma grupları oluşturmaları, okul yönetiminin de -gerek bu gruplara yer ve malzeme sağlayarak gerekse uzman öğretmenler görevlendirerek- bu gruplara destek olması şeklinde düzenlenmiştir. Ancak sınıfta seviye grupları oluşturma, katı rekabete yol açma, öğrenciler arasında karşılaştırma yapma sonucunu ortaya çıkaracağı için doğru değildir.
ÖĞRETİMİN UYGULANMASI
Derse hazırlık
Ders sırasında sözlü iletişimin başarılı bir biçimde kurulabilmesi öncelikle öğretmenin ve öğrencinin konuşma ve dinleme becerilerinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu bölümde öğretmenin konuşma becerileri üzerinde duracağız.
Topluluk karşısında konuşmak bir çoğumuz için sıkıntılı bir iştir. Kürsü heyecanı, kürsü korkusu topluluk karşısında konuşmayı olumsuz etkileyen nedenlerin başında gelir. Çoğu konuşmacıda asıl baskın olan kendi kusurlarından ileri gelen korkulardır. Konuşurken bazı konuşmacılar sürekli kendisiyle uğraşır; ne konuşacağını, nasıl göründüğünü düşünürken, kendisini incelemekle meşgul iken etkili bir konuşma yapmak mümkün değildir. İnsan kendini düşünmekle, meşgulken kendisini konuşmaya veremez; dolayısı ile düzgün etkili bir konuşma yapamaz. Halbuki insan ne konuştuğunu bilen, kendinden emin bir kişinin rahatlığı içinde olsa, konuşma çok kolaylaşacaktır. O zaman kendi kendini düşünmeyi bırakacak kendisini sunuşuna daha kolay verebilecektir.
Kürsü korkusu dediğimiz, kendine güvenmeme durumu daha çok; bu tür konuşmalara alışık olmayan bir insanın tanımadığı bir topluluk karşısında önemli bir konuşma yapmak durumunda kaldığında başına gelebilir. Oysa sınıf ortamında bunun nedeni öğretmenin, ders öncesinde yeterince hazırlık yapmamış olmasıdır.
Konuşma öncesi hazırlığı beş maddede özetleyebiliriz.
- Kendine güven
- Tedbirli ve ihtiyatlı ol.
- Fiziki kontrolü elinde tut.
- Zihinsel faaliyetlerini konu üzerinde yoğunlaştır.
- Konuşma ile ilgili gerekli hazırlıkları gerektiği gibi yerine getir.
Kişinin bir işi başarma konusunda bilgi, görgü, deneyim, düşünce, sabır, güç, yetenek gibi konularda kendi gücüne, yeterliliğine inanmasından kaynaklanan duyguya kendine güven duygusu diyoruz. Bir işin içine girmeden, kendinize başarmak için bir fırsat vermeden neyi başarıp neyi başaramayacağınızı bilemezsiniz. Kendiniz için emek harcamadan kendinize güven duymanız, giderek kendinize saygı duymanız mümkün değildir. Kendinize “Kendime güven duyabilmem için ne yaptım?” diye sormalısınız? Kendinize güven duymanızı, yaptığınız işten tatmin olmanızı sağlayacak henüz doğru dürüst bir şey yapmamışken kendinize güvenmeniz doğal olarak mümkün değildir. Bu durumda kendinizi suçlamaya başlarsınız, bu da ancak suçluluk duygusu geliştirmenize yardım eder. Kendinize güvenip güvenemeyeceğinize karar vermeden önce işin içine girmeli, konuşma ile ilgili hazırlık aşamasının bütün süreçlerini yerine getirmelisiniz. Bunları yaptıktan sonra kendinizin güveni hak ettiğini görecek, ve kendinize güvenmeyi yavaş yavaş öğreneceksiniz. Yaptığınız işten zevk almaya başlayacaksınız. İnsanın kendine vereceği emek, yapacağı işe göstereceği özende ortaya çıkar. Yaptığı işe özen gösteren, yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışan, yani işini seven, işine saygı duyan bir insanın giderek kendine güven diye bir sorunu da olmaz. İşini doğru dürüst yaptığını bilmesi kendine güvenmesi için yeterli olacaktır.
Sınıfta konun uzmanı olan sizsiniz, üstelik siz o solonda konuya gereği gibi hazırlanmış bir öğretmensiniz. Önceden öğrencide kazandırmak istediğiniz davranışları belirlemiş, sunacağınız içerik ile ilgili her ayrıntıyı inceden inceye düşünmüş, sorulabilecek soruları, buna verilebilecek yanıtları hazırlamışsınız. En uygun öğretim yöntemini belirlemişsiniz. Yani sınıfta konuya hakim olan, konuyu en iyi ortaya koyabilecek olan sizsiniz. Bu durumda kendine güvenmemeniz için hiçbir neden kalmaz.
Diğer yandan öğrenciler sizin düşmanınız da değiller. Tam tersi oraya sizi dinlemek, sizden bir şeyler öğrenmek için orada toplanmışlar. Yani size sempatiyle yaklaşmamaları, sizinle empatik bir ilişki içinde olmamaları için hiçbir neden yoktur. Dolayısı ile kendinize güvenmemenizin, sınıf içinde gergin, sinirli olmanızın kendinizden başka bir nedeni olamaz.
Sonuç olarak öğretmenliği seviyor, iyi bir öğretmen olmak için elinizden geleni yapıyorsanız; kendinize güvenmemeniz, sonunçta başarılı olmamanız için hiçbir neden yoktur.
Fakat kendine güven tedbiri ihtiyatı elden bırakmak anlamına gelmez. Tedbir bir şeyi sağlayacak ya da önleyecek yoldur. İhtiyat ise gelişebilecek olan olumsuzlukları ön görme, ondan sakınmadır. Bu bakımdan ihtiyat, zor günler, zor anlar için elde tutulan uzak görüşlülüktür. Öğretmenin tedbirli ve ihtiyatlı olması ders öncesi hazırlığı en iyi bir biçimde yapması anlamına gelir. Hazırlık bunun içindir. Öğretmen derste işleyeceği konu ile ilgili yeterince malzeme toplamış, konu üzerinde yeterince kafa yormuş, öğrencilere derste kazandıracağı davranışları belirlemiş, ders sırasında ortaya çıkabilecek güçlükleri önceden hesap ederek gerekli tedbirleri almış olmalıdır.
Öğretmen topluluk karşısına çıkmadan önce fiziki kontrolünü iyi yapmalıdır. Yeterince dinlenmiş, uykusunu almış, sabah kahvaltısını yapmış olmalıdır.
Çiçero bundan iki bin yıl önce “topluluk karşısında konuşurken kazanılacak hakiki mükafatı, sinirlere hakim olmakla tarif edebilirim” demiş. Öğretmen sınıfta fiziki kontrolü elinde tutmalıdır. Bunu dersin ilk dakikalarında kendinize hakim ve sakin olmaya çalışarak yapabilirsiniz. Çünkü heyecan çoğunlukla adale gerginliğine yol açar. İlk dakikalardaki sakinlik fiziki kontrolün elinde tutulmasını kolaylaştıracaktır.
Öğretmen ders öncesinde üzerinde işleyeceği konunun dışında hiçbir şeye kafa yormamaya çalışmalıdır. Bütün zihinsel faaliyetlerini konuşma konusu üzerinde yoğunlaştırmalıdır. Anlatacağı konuya bilgi yönünden hakim olduğunu bilmeli, buna inanmalıdır. Anlatacaklarına inanmalıdır.
Ders öncesi hazırlıklarını gereği gibi yapmış bir öğretmen, Ders işlemenin %90’lık yükünü halletmiş, geriye sadece %10’luk bir işi (uygulama) kalmıştır. Onu da sınıfa girer halleder.
- Derste işleyeceğiniz konuyu zamana, öğrenci ilgisine, öğrenci hazırbulunuşluk düzeyine ve elinizdeki bilgiye göre doğru belirlediniz, doğru sınırlandırabildiniz mi?
- Ders içinde öğrencilere kazandıracağınız davranışları doğru belirleyebildiniz mi?
- Konuyla ilgili yeterince bilgi topladınız mı?
- Elinizdeki bilgileri, amaçlarınızı, amaçlarınıza ulaşmak için kullanacağınız yöntemi ve zamanı göz önünde tutarak içerik haline dönüştürdünüz mü?
- İçeriğiniz öğrencinin akıl yürütme yollarına, öğrencinin konuyu kavramasına; alanınızdaki bilimsel, çağdaş gelişmelere uygun mu?
- Derse nasıl başlayacağınıza, ara geçişlerde konuyu nasıl özetleyeceğinize, gerektiğinde hangi pekiştireçleri kullanacağınıza karar verdiniz mi?
- Konuya en uygun öğretim yöntem ve tekniklerini doğru belirlediniz mi?
- Kullanacağınız araç gereçleri, kaynakları, grafikleri, slaytlar vb.. hazırladınız mı?
- Dersin sonunda hangi kritik davranışları ölçeceğinize, nasıl bir değerlendirme yapacağınıza karar verdiniz mi?
Konuşmanın ezbere konuşma, kağıttan okuma, irticalen konuşma, ve nottan yararlanarak konuşma gibi çeşitleri vardır.
Derste hiç kullanılmayacak konuşma çeşidi ezbere konuşmadır. Ezbere konuşmada, bir sonraki cümlenizi hatırlamaya çalışırken metindeki duygu ve düşüncelerin önemini gerektiği gibi vurgulayamazsınız. Dolayısı ile ortaya kuru, etkisiz, gerekli vurgu ve tonlamadan yoksun, amaca uymayan tatsız tuzsuz bir konuşma çıkar. Derste yapacağı konuşma hazırlıklı, planlı programlı konuşma olacağı için irticalen konuşma türü de ders işleyişinde kullanılacak konuşma türü değildir. Kağıttan okuma biçiminde bir konuşma da öğrenciyi etkileyecek, ona hedeflenen davranışları kazandıracak bir konuşma olamaz. Derste uyguladığımız en etkili konuşma türü nottan yararlanarak konuşma türüdür.
Konuşma için metin hazırlamakla, okunmak için metin hazırlamak arasında bazı farklar vardır. Konuşma metni hazırlıyorsanız, metninizi konuşur gibi hazırlamalısınız. Konuşma metni, okunmak için hazırlanan metne göre daha kısa cümlelerle hazırlanır. Çünkü dinleyici uzun cümlelerin içindeki anlamı, dinlerken kaçırabilir. Bu kaçırmanın sorumlusu olarak da sizi görür. O nedenle mümkün olduğunca kısa cümleler kurmaya çalışın. Paragrafları da uzun tutmayın. Yazınızı en fazla 3-5 cümlelik paragraflar halinde hazırlayın. Ve bunu en fazla A4 kağıdının yarısı kadar kağıt ya da kartonlara büyük harflerle yazın. Metindeki can alıcı, size diğerlerini de hatırlatacak kritik cümlelerinizin üzerinden boyalı kalemlerle geçerek, onları ilk bakışta fark edeceğiniz hale getirin. Konuşma metniniz üzerinde; nerede sesinizi nasıl kullanacaksınız, nerede vurgu yapacaksınız, nerede mimiklerinizi etkili bir biçimde kullanacaksınız bunları belirleyin.
Sonuç olarak nasıl bir konuşma planlarsanız planlayın bir konuşmanın başarısı büyük oranda konuşma öncesinde yapılacak hazırlıklara, yapılacak hazırlıkların düzeyine bağlıdır.
Ders İşleyişi sırasında göz önünde bulundurulacak noktalar
Derse girmeden önce, üç-beş dakika hazırladığınız içeriğin ana hatlarını gözden geçirmeniz yararlı olur. Öğretmen mümkün olduğu kadar sade, temiz, düzgün bir kıyafetle salona girilmelidir. Bu tür kıyafet öğrencide öğretmene karşı saygı ve güven duygusunu pekiştirici rol oynar.
Kürsüye giderken sürüklenir gibi değil, canlı, kararlı adımlarla gidin. Bu kendinize güvendiğinizi gösterecektir. Öğrencilerin karşısında rahat, kendinden emin bir tarzda durmak gerekir. Öğrencilerin karşısında ders işlerken masanın örtüsüyle, düğmenizle,eteğinizle, parmaklarınızla vb.. oynamamalısınız. Bunlar sizin kendinize olan güveninizin azlığına yorumlanabilir. Kollarınızı arkaya bağlama, cebinize sokmak, kürsünün üstüne abanmak da doğru değildir.
Konuşma mekanın özellikleri de konuşmayı olumlu-olumsuz etkileyebilir.
- Konuşma kürsüsü öğrencilerin öğretmeni rahatça izleyebileceği yükseklikte olmalıdır. Kürsünün çok yüksekte olması da doğru değildir.
- Kürsü üzerinde, yanında, arkasında dikkat çekici eşya, yazı, afiş olmamalı. Çünkü öğrenci konuşmaya yoğunlaşacağına bunlara dikkat eder.
- Sınıf havadar, yeterince ışıklı olmalıdır. Işık konuşmacının yüzünü aydınlatmalıdır. Böylece öğrenciler öğretmenin mimiklerini, jestlerini rahatça görebilirler.
- Öğrenci sayısı az ise öğretmen öğrencileri önüne toplamalı ve kürsüden inmeli onların yanında oturmalıdır. Dinleyiciler, salona sonradan girenleri göremeyecek şekilde yerleştirilmelidir.
Öğretmen öğrencilerin gözünün içine bakmalıdır. Onlardan gözünü kaçırmamalıdır. Bu kendine olan güvenmediğini gösterir. Diğer yandan konuşmacı dinleyicilerle sadece ses yolu ile değil göz yolu ile de konuşmuş olur. Böylece dinleyiciler konuşmacının samimiyetini, kendine güvenini, haklılığın, konuştuklarına gerçekten inandığını görebilir. Fakat tek bir dinleyiciye bakmaktan da sakınılmalıdır. Bu diğer dinleyiciler için itici bir durumdur. Bunun yanı sıra o dinleyicinin olumsuz bir tepkisinden konuşmacı etkilenebilir.
Öğretmen ses tonunu dinleyiciye göre ayarlayabilmelidir. Gereksiz yere sesini yükseltmemeli, bağırmamalı, ya da alçaltmamalı, tek düze bir konuşmadan uzak durmalıdır. Sözlerinin anlamına göre sesini yavaş-hızlı, alçak-yüksek, sert-yumuşak vb.. konuşmaya özen göstermelidir.
Konuşma ile hareketler arasında uyum sağlanmalıdır. Baş, vücut, kol ve bacak hareketlerine jest, yüzdeki küçük kasların hareketlerine ise mimik denir. Bazen bir jest bir mimik yığınla sözün yerini tutacak kadar etkili olabilir. Yerinde sert bir baş hareketi, yüzün asılması vb.. sözün etkisini arttırır. Bunun yanı sıra yerinde yapılmayan, ya da aşırıya kaçan jest ve mimikler de öğrenciyi konuşmacıdan soğutabilir. O nedenle konuşma sırasında jest ve mimiklerin amaca uygun bir biçimde etkili kullanılabilmesi çok önemlidir.
Canlı, inandırıcı ve ilgi çekici olmaya çalışın. Sık sık ses tonunu değiştirme, mimik ve jestlerdeki çeşitlilik konuşmaya canlılık katar. Fakat konuşma sırasında söylenen bir sürü sözün arasında, içten, samimi, inanılarak söylenen ve bu samimiyeti, içtenliği, inancı aktaracak şekilde söylenen birkaç söz dinleyiciyi derinden etkiler. Akıllarda kalır. O nedenle özellikle öne çıkarılmak istenen duygu ve düşünceleri, daha bir inançla, içtenlikle söylemeye özen gösterilmelidir. “bana kalırsa, galiba, belki, sanırım, yanılmıyorsam vb.. “ ifadeleri öğretmen belirli bir amaç (alçak gönüllü olmak gibi) gütmüyorsa kullanmamalıdır. öğretmenin kararsızlığını, ikircimli halini yansıtacağı için etkiyi azaltıcı rol oynar. “inanıyorum, eminim, işaret edeceğim, bundan şüphe etmeyin, olmalıdır, geçekleştirebiliriz, size güveniyorum vb..” güven verici, kesinlik ifade eden sözcükler daha etkilidir.
Konuşma sürenizi kontrol altında tutunuz. Konuşmayı bitmesi gerektiği zaman bitirmek çok önemlidir. Gereksiz yere uzatılan konuşma, faydadan çok zarar getirir. Öğretmenin ilgi çekici olması, espri yapabilmesi çok önemlidir. Böylece dinleyicilerini sıkmaz. Konuşma süresini konunun, öğrencilerin özelliğine, zamana, konuşma anında dikkatin sürekliliğine göre ayarlamak gerekir. İyi öğretmen konuşma sırasında dinleyicilerin durumunu sürekli izler. Eğer bir sıkılma, rehavet sezdi ise, araya bir espri, bir anı koyarak; ya da dikkat çekerek tekrar ilgiyi toplamasını bilir. Ya da bir ara verir, ara veremiyorsa konuşma bölümündeki gereksiz teferruatları atlayarak konuşmayı kısa keser.
Öğretmenin amacı hazırladığı konuşma metnini olduğu gibi sunmak olmamalıdır. Öğretmenin amacı hedefleri davranışa dönüştürebilecek şekilde içeriği öğrenciye sunabilmek olmalıdır. Bu amacı engelleyecek her ne ise, bu metnin kendisi dahi olsa atlanabilmelidir. Öğretmen ders sırasında düşüncesini daha etkili nasıl savunabileceğiyle değil de; o an ne söyleyeceği ile ilgilenirse, kendisi ile haşır neşir olursa; o zaman şaşıracaktır, eli ayağına dolaşacaktır. Etkili olmak istiyorsanız dikkatinizi şahsınız üzerinde değil düşünceniz üzerinde yoğunlaştırın.
DERS 5
SINIFIN İLİŞKİ DÜZENİ
İLETİŞİM :
İletişim kısaca “bilgi üretme, aktarma,ve anlamlandırma” sürecidir. İletişim insanların çevreleri ile ilişki kurmalarını sağlayan, birbirleri ile anlaşmalarını sağlayan mesaj -bilgi, duygu, düşünce haber- alışverişi sürecidir. Eğitim-öğretim açısından bakıldığında, davranış değişikliği meydana getirmek üzere düşünce, bilgi, duygu, tutum ve becerilerin paylaşılmasıdır. İletişim sürecinin öğeleri; kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve geri bildirim (dönüt) gibi öğelerden oluşur. Bunlar sınıf ortamında şöyle belirtilebilir.
Kaynak Mesaj Alıcı
(öğretmen) (bilgi,duygu,tutum,beceri,değer ve alışkanlıklar) (öğrenci)
kanal
Geri Bildirim (dönüt)
Mesaj: Kaynağın sahip olduğu içeriğin bir seçim sürecinden geçirilmiş ifadesidir. Mesajlar, sözlü yazılı ifadeler, resimler, işaretler, mimik, jest ve hareketler biçiminde iletilebilir. Kanal ise mesajı alıcıya ulaştıran araç ve yöntemlerden oluşan iletişim oluğudur. Her duyu organına karşılık düşen bir kanal vardır. Örneğin mesaj konuşma ile aktarılıyorsa işitme kanalı, görüntü yoluyla aktarılıyorsa görsel kanal kullanılır.
Diğer yandan her verici ve alıcının içinde yaşadığı bir anlam evreni vardır. Bu evreni içinde yaşanılan ekonomik, toplumsal kültürel koşullar belirler. Bir iletişimin gerçekleşmesi, bildirimin amacına ulaşabilmesi için verici ile alıcı arasında yaşam ve dil ortaklığının kurulabilmiş olması gerekir. Bu ilişki dil boyutunda şu şekilde açıklanabilir.
Anlaşmak için alıcı ve verici arasında ortak bir dilin var olması gerekir. Ortak dil aynı zamanda “ortak yaşam, ortak bilgi, ortak birikim, ortak düş” anlamına gelir. Bu ortaklık ya da benzeşiklik ne ölçüde güçlü ise anlaşma da o kadar verimli olur. Dil iletişim sürecinde sadece uyarma ve buldurma işlevi yüklenmez; dilin aynı zamanda insana özgü tüm duyumsal, düşünsel yaşantıları dışlaştırabilme gibi bir gücü vardır. Verici kendi yaşam ve dil deneyim alanının özelliğine bağlı olarak mesajı anlamlandırıp sunarken; alıcı da kendi anlam evrenine (yaşam ve deneyim alanına bağlı olarak, onun süzgecinden geçirerek mesajı anlamlandıracaktır. Burada her iki durumda da bir yaratım süreci söz konusudur. Bireyin yaşam ve dil deneyim alanı durağan, olmuş bitmiş bir olgu değildir. Bu alan bireyin yeteneğine, doğal, kültürel ve toplumsal çevrenin koşullarına bağlı olarak değişir genişler.
İletişimi engelleyen faktörlerin başında karşılıklı isteksizlik gelir. Burada her iki tarafa da önemli sorumluluklar düşer. Bu süreci öğretmen-öğrenci iletişim sürecine taşıyacak olursak; öğretmenin bilgiyi (bildirimi) öğrencinin anlam evrenine uygun bir biçimde düzenleme; bilgiyi öğrenci için ilginç kılma gibi sorumlulukları vardır. Öğrenci ise bilgiyi kafasında anlamlandırabilmek için öğretmeni sabırla ve dikkatle izlemeli, dinlemelidir. İyi bir öğrenci öğretmenin kendisi için hazırladığı bilgiye gerçekten ihtiyacı varsa, öğretim ortamı gibi değişkenlerdeki olumsuzluklara rağmen o bilgiyi almasını bilir. Ancak öğrenciyi buna hazırlamak, bu iletiyi doğru almasını, ve anlamlandırmasını öğretmek yine öğretmenin işidir.
İletişim Kurarken şu noktalara dikkat etmek gerekir:
ü İletişimin ideal tek bir yolu yoktur.
ü Etkili bir iletişim için, kaynak ve alıcının etkili iletişim becerilerine sahip olması gerekir.
ü İletişim becerileri uygulama içinde gelişir.
ü Kaynağın ve alıcının ortak yaşantıları ne kadar fazla ise iletişim o kadar kolay olur.
Kaynak (ÖĞRETMEN) :
Öğrenme ile sonuçlanan bir iletişim sürecinde kaynak, hedeflediği kişi ya da grupta davranış değişikliği oluşturmak üzere iletişim sürecini başlatan kişidir. Bir başka deyişle kaynak sahip olduğu bir bilgi, fikir ya da duyguyu başkası ile paylaşmak üzere bir mesaj haline getiren kişidir. Kaynak mesajı hazırlarken kodlamadan kaynaklanan problemlerle karşılaşmamak için; alıcının özelliklerini; iletişim ortamının özelliklerini ve içinde yaşadığı koşulları göz önünde tutarak mesajını hazırlamalıdır.
Öğrenme-öğretme ortamında bu görevi öğretmen üstlenir. Öğretmenin öğrenme ile sonuçlanacak bir iletişim sürecinde kaynak rolünü oynayabilmesi için her şeyden önce çevresi ile sürekli bir iletişim içinde olmasını bilmesi gerekir. Dahası bu iletişim sürecinde etkili iletişim yöntem ve tekniklerini bilmesi, bunları kullanabilmesi gerekir. Bir öğretmenin eğitim- öğretim ortamında etkili bir kaynak olarak görevini gerektiği gibi yerine getirip getiremediğine doğru karar verebilmek için şu sorulara yanıt aramak gerekir:
ü Öğretmenin öğrencisi ile ilgili yeterince bilgisi var mı, bu bilgiyi mesajı düzenlerken ne ölçüde kullanabiliyor?
ü Öğretmenin ileteceği konuya karşı tutumu nasıl ?
ü Öğretmenin ileteceği konu ile ilgili yeterli bilgisi var mı?
ü Öğretmen kazandıracağı davranışları uygun mesajlar haline getirebiliyor mu?
ü Öğretmen ileteceği mesajlara en uygun kanalı (iletişim yöntemini, iletişim teknolojilerini) seçmiş mi; mesaja en uygun öğretme ortamı oluşturabilmiş mi?
ü Öğretmenin ileteceği konuyu iletme becerisi nasıl?
ü Öğretmen iletişim süreci içinde sorumluluğunu yerine getirebiliyor mu?
ü Öğretmen iletişim süreci ile ilgili yeterli dönüt alabiliyor mu; kendini nesnel değerlendirebiliyor mu?
İletişim sürecinden aldığı dönütleri, yeni iletişim sürecini düzenlerken kullanabiliyor mu?
Alıcının kaynağı güvenilir bulup bulmaması, kaynaktan kendisine ulaşan mesajları kabul edip etmemesinde ortaya çıkar. Kaynakla ilgili yukarıdaki sorulara pozitif yanıt verilebiliyorsa, böyle bir kaynağı alıcı güvenilir bulacaktır. Bu kaynaktan gelen mesajları kabul etmeye yatkın olacaktır. Alıcı kaynağın güvenilir olup olmadığına karar verirken kaynağın alanında uzman olup olmadığına, konuya hakim olup olmadığına, niyetine (kendisine değer verip vermediğine), bilgiyi iletmedeki becerisine bakar.
Mesaj:
Mesaj: Kaynağın sahip olduğu içeriğin bir seçim sürecinden geçirilmiş ifadesidir. Mesajlar, sözlü yazılı ifadeler, resimler, işaretler, mimik, jest ve hareketler biçiminde iletilebilir. Kaynağın alıcısıyla paylaşmak istediği düşünce duygu ve davranışları temsil eden sembollere mesaj denir. Kaynak düşünce ve davranışlarını alıcısı ile paylaşmak istediğinde bu düşünceleri; bu düşünce ve davranışlarla alıcısına en uygun hareket, jest, mimik, ses , söz, çizim, ışık, resim, heykel, yazı, formül vb. sembollerin en az biri ile yapılmış bir mesaj haline getirmek zorundadır. Mesajın düzenlendiği sembol ya da şifre (kod) çeşitleri aslında duyu organlarına etki eden optik, mekanik, termik ya da kimyasal uyarıcılardır. Kaynağın alıcıda amaçladığı davranış değişmesini oluşturabilmesi için mesajını alıcının anlayabileceği sembollerden oluşturması, bir başka deyişle mesajını alıcının çözümleyebileceği bir biçimde kodlaması gerekir. Mesaj düzenlerken şu ilkeler göz önünde tutulmalıdır:
ü Mesaj her öğrencinin yaş, ilgi ve kapasitesine göre düzenlenmeli; öğrencinin gelişim düzeyine uygun olmalıdır;
ü Mesajın içeriği gerçek hayatta uygulanabilir olmalı ve öğrenci için bir değer taşımalıdır. Amaca uygun, anlaşılır olmalı, gerektiği kadar sözcük ya da obje içermelidir.
ü Mesajı iletme yöntemi doğadaki sırayı takip etmelidir. Bir konu bütünlüğü içinde mesajlar güçlük derecesine göre somuttan soyuta, basitten karmaşığa, bilinenden bilinmeyene ve yakın zamandan uzak zamana doğru bir sıra izlenerek düzenlenmelidir.
ü Mesaj ne kadar çok duyu organına yönelik hazırlanırsa o kadar etkili olur.
ü Alt sınıflara doğru mümkün olduğunca sözcüklerin çağrıştırdığı gerçek eşyalara yer verilmeye çalışılmalıdır. Eğitim ortamı (özellikle alt sınıflarda) gerçek eşyalarla, açıklama getiren resimli materyallerle donatılmalıdır.
ü Mesajı iletecek malzeme ne kadar anlamlı ise mesajın iletilmesi ve öğrenilmesi de o kadar kolay olacaktır.
ü Bir kavramı geniş biçimde kavratabilmek için; mesajı çeşitli biçimlerde hazırlamak, çok sayıda örnekler sunmak gerekir.
ü Kaynakta oluşan ön yargılar, mesajın alıcı tarafından algılanmasını etkiler.
ü Bireylerin geçmiş yaşantıları, ilgileri, ihtiyaçları algılarını etkiler. İnsanların algıda seçici davrandıkları göz önünde tutulmalı, mesaj hazırlanırken alıcının sosyal-kültürel-ekonomik özellikleri, geçmişi, ön öğrenmeleri göz önünde tutulmalıdır.
ü Birbirinden kopuk bir şekilde bir doğru üzerinde uzanan objeler sürekli bir doğru gibi, açık ve kırılmış figürler tamamlanmış ve kapalı figürler gibi görünür. Kapalı figürler açık figürlere göre daha iyi kavranır ve hatırlanır. Mesajı iletecek materyal hazırlarken bunlara dikkat edilmelidir.
ü Dikkati çekmesi ve üzerinde tutması için, bir mesajın elemanları karmaşık değil basit olmalıdır.
Kanal :
Kanal ise mesajı alıcıya ulaştıran araç ve yöntemlerden oluşan iletişim oluğudur. Her duyu organına karşılık düşen bir kanal vardır. Örneğin mesaj konuşma ile aktarılıyorsa işitme kanalı, görüntü yoluyla aktarılıyorsa görsel kanal kullanılır. Kanal iletişim sürecinde öğretmenin amaçları doğrultusunda öğrenciye gönderdiği mesajları taşıyan ortam (araç-gereç) yöntem ve tekniklerdir. Yöntem öğrencilerin istenilen davranışları geliştirmeleri için seçilen işlemler bütünüdür. Ortam ise öğretmen ile öğrenci arasında akan bilginin, mesajların taşıyıcısıdır. Öğretme-öğrenme süreçlerinde bilgi iletme işleminin meydana geldiği ve öğrencinin konuyla etkileşimde bulunduğu personel, araç, gereç, tesis, ve organizasyon öğelerinden oluşan çevredir. Öğretim materyallerinin rolü kanal içinde araç gereç yöntem ve tekniklerle bilginin algılanabilir mesaj haline dönüştürülebilmesinde ortaya çıkar. Sınıf içinde mesaj, ortam ve yöntem arasındaki ilişki şöyle şemalaştırılabilir.
YÖNTEM
İnsanlar sözel ve yazılı iletişim olmak üzere iki temel iletişim şekli kullanırlar. Sözel iletişimde sözcükleri oluşturan seslerden, yazılı iletişimde ise sembollerden yararlanılır. Mesajı düzenlerken seçilen araç, mesajı iletirken kullanılan yöntem ve teknik ne kadar elverişli uygun ise alıcı tarafından algılanacak bilgi de o kadar anlamlı zengin olacaktır. Yüz yüze iletişimin gücü kaynak ve alıcı arasında karşılıklı dönüt alış verişine izin vermesinden, sözel ve görsel ipuçları ile mesajın desteklenmesinden kaynaklanır. Öte yandan yazılı iletişimde mesajın kaydedilmiş olması, alıcının mesaja tekrar tekrar dönebilme avantajı nedeniyle kavramayı kolaylaştırır. Ancak yazılı iletişimde kaynak ile alıcı arasında dönüt alış verişinin kesildiği durumda iletişim enformasyon akışı düzeyine geriler. Nasıl bir yöntemin ve aracın seçileceğine güdülen amaç belirlemelidir. Öğretme-öğretme ortamında en etkili yol sözel ve yazılı iletişimin birlikte kullanılması ile elde edilir.
Alıcı (ÖĞRENCİ) :
Bir iletişim sürecinde alıcı, kaynağın gönderdiği mesajlara hedef olan kişidir. Eğitim Sürecinde “öğrenci”dir. Bir kaynaktan yayılan uyarana alıcının göstereceği ilk davranış uyaranın, mesajın alıcı tarafından fark edildiğini gösterir. Mesajın alıcının beyin hücrelerinde bıraktığı izler, alıcının yaşantısında kalıcı izli bir davranış değişimine neden oluyorsa burada öğrenmeden söz edilebilir. Burada öğrenmeden bahsedilebilmesi için alıcının kaynaktan gelen aynı uyarıcılara hep aynı davranışları göstermesi gerekir.
Öğrenci öğretme-öğrenme sürecine bu zamana kadar yaşantılarından kalan izlerle , yetenekleriyle ve ihtiyaçları ile gelmektedir. O nedenle alıcının mesaja verdiği anlam hiçbir zaman kaynağın gönderdiği ile aynı olmaz. Öğretmenin öğrencileri ile sağlıklı ve verimli ilişkiler kurabilme yeteneği temelde öğrencilerin birey olarak ihtiyaçlarını ve dürtülerini ve isteklerini anlama ve karşılama gücüne bağlıdır.
İletişim sürecinde öğretmen kuracağı ilişki öğrencilerin en başta fizyolojik ve günlük ihtiyaçları olmak üzere bir topluğa bir yere ait olma, çevresinden takdir ve saygı görme, giderek kendini gerçekleştirme gibi ihtiyaçlarını göz önünde tutmalı, amaçlarını buna göre belirlemeli,ilişki biçimini buna göre yönlendirmelidir. İletişim sürecinde bir öğretmenin başarısı öğrenciden gelen mesajları doğru çözümlemesine; öğrencilerini gözlemleme, dinleme ve anlama becerisine ve amacına en uygun iletişim yöntem ve tekniklerini yaratcı bir biçimde uygulayabilme becerisine sahip olabilmesine bağlıdır.
Dönüt
Dönüt bir iletişim sürecin sonunda, iletişim sürecinin nasıl gerçekleştiği bilgisini ortaya koyan ve iletişim sürecinin yeniden düzenlenmesinde işe koşullan uyarıcıdır. Eğer kaynak dönüt alamazsa mesajın amacına ulaşıp ulaşamadığını bilemez. Dolayısı ile yeni iletişim sürecine nasıl hazırlanacağını ön göremez. Bu işlevi ile dönüt iletişim sürecinin çok önemli tamamlayıcı bir öğesidir. Öğretmen mesajlarının alınıp alınmadığını öğrencisinin tepkisine bakarak anlayacaktır. Bu nedenle mesajı alan öğrencinin verdiği her türlü tepki öğretmen için dönüttür. Öte yandan öğrencinin verdiği tepkilere öğretmenin verdiği geri mesajlar da dönüttür.
Öğrencinin sorduğu sorular, sorulara öğretmen ya da öğrencinin verdiği yanıt vermek, verilen mesaja jest ve mimiklerle karşılık vermek birer dönüttür. Öğretmen için, öğrencinin sınıfta esnemesi, uyuklaması, sabırsızlanması, sıkıntı belirtileri birer dönüttür. Öğrenci için de öğretmenin sesini yükseltmesi, kaşlarını çatması ya da gülümsemesi, başını sallaması birer dönüttür.
İletişimde düzenleyici bir işlev yüklenebilmesi için;
– Verilen dönüt açık, anlaşılır ve belirgin olmalıdır.
– Dönüt yıkıcı değil yapıcı olmalıdır.
– Öğretmen öğrencinin tepkilerini göz önünde tutarak tepki vermelidir.
– Öğretmen verdiği dönütün etkili olabilmesi için değişik dönüt verme teknikleri kullanmalıdır.
İletişimi engelleyen faktörlerin başında karşılıklı isteksizlik gelir. Burada her iki tarafa da önemli sorumluluklar düşer. Bu süreci öğretmen-öğrenci iletişim sürecine taşıyacak olursak; öğretmenin bilgiyi (bildirimi) öğrencinin anlam evrenine uygun bir biçimde düzenleme; bilgiyi öğrenci için ilginç kılma gibi sorumlulukları vardır. Öğrenci ise bilgiyi kafasında anlamlandırabilmek için öğretmeni sabırla ve dikkatle izlemeli, dinlemelidir. İyi bir öğrenci öğretmenin kendisi için hazırladığı bilgiye gerçekten ihtiyacı varsa, öğretim ortamı gibi değişkenlerdeki olumsuzluklara rağmen o bilgiyi almasını bilir. Ancak öğrenciyi buna hazırlamak, bu iletiyi doğru almasını, ve anlamlandırmasını öğretmek yine öğretmenin işidir.
OKULUN İLİŞKİLER DOKUSU
Okulun ilişkiler dokusu okul içi ve okul dışı ilişkiler olarak sınıflandırılabilir.
Okul dışı ilişkiler okul, veli ve diğer toplumsal çevre ilişkilerinden oluşmaktadır. Okulun çevresi ile ilişkileri, okul içi ilişkiler dokusunu da etkiler. Özellikle öğrenci velileri ile ilişkiler okul içi ilişkiler dokusunu etkileyen önemli bir etmendir. Ailenin eğitim düzeyi, ekonomik düzeyi, değerleri ilişkiler dokusunu şekillendiren önemli etmenlerdendir.
Okul içi ilişkiler, okul yönetimi ile öğretmenler, öğretmenler arası ilişkilerle, öğretmenlerin öğrencilerle kurdukları ilişkilerden oluşur. Bütün bu ilişkileri birbirinden bağımsız ilişkiler olarak değil birbirlerini etkileyen ilişkiler olara görmek gerekir. Okul yönetimi ile öğretmenler arasında sağlıklı ilişkiler varsa, öğretmenler arasında da sağlıklı ilişkiler gelişebilmektedir. Ya da öğretmenler arasında kurulan sağlıklı ilişkiler, öğretmenlerin okul yönetimi ile ilişkilerini de olumlu yönde etkileyebilmektedir. Öğretmenlerin kendi aralarında ve okul yönetimi ile öğretmenler arasında sağlıklı ilişkilerin varlığı; öğretmenlerin öğrenciler ile ilişkilerini ve öğrencilerin kendi aralarında kuracakları ilişkileri de olumlu yönde etkiler.
İletişim Becerilerinde kültürün Rolü
İletişim becerilerinin kültürel kaynağa danalı olarak geliştiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Örneğin kırsal veya gecekondu bölgelerinden birindeki okuldaki öğretmen-öğrenci ilişkileri ile üst sosyo-ekonomik statüye sahip öğrencilerin ağırlıkta olduğu bir okuldaki öğretmen-öğrenci ilişkileri birbirinden çok farklı olması doğaldır. Kırsal kesim öğrencisi büyük ölçüde sınırlı kelime dağarcığına sahip olduğu için ilişkilerde daha çekingen olabilmektedir. Gecekondudan gelen öğrenci ise daha hırçın ve hakim olma anlayışına dayalı bir davranış örüntüsü içinde olabilmektedir. Sınıf içinde bu tür öğrenci her şeyi biliyormuş gibi kendisinden emin yada dalga geçer gibi bir davranış içinde olabilmektedirler. Üst sosyo-ekonomik düzeyden gelen öğrenciler ise daha aktif, fakat daha öğrenmeye açık, daha yapıcı bir ilişki içinde olabilmektedirler.
Bu nedenle öğretmen öğrenciler ile kuracakları iletişime dayanak oluşturan değerler konusunda yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Öğretmen öğrenci ile iletişim içine girerken hangi değerleri dikkate alması gerektiğini bilmeli, öğrencilerin aile yaşantısı ve semt yaşantısı içinde edindikleri değerleri göz önünde tutmalıdır.
Öğretmen-öğrenci arasında olumlu ilişki örüntüsü kurulabilmesi için kültürel uyum çok önemlidir. Taraflar birbirleri ile ne ölçüde kültürel uyum içinde ise o oranda birbirleri ile sağlıklı ilişki kurabileceklerdir. O nedenle öğretmen öğrencinin geldiği çevrenin kültürel değerlerini sınıftaki ilişkiler sürecinde dikkate almalıdır. Almaması durumunda öğretmenin öğrenciler üzerindeki kontrolü zayıflar. Sınıf içinde öğretmen-öğrenci arasında çatışma ortaya çıkabilir. Öğretmen sınıf içindeki davranışlarını öğrencinin içinden geldiği çevrenin kültürel yapısına ve beklentilerine uyumlu hale getirerek sergilemelidir.
Ancak bu öğretmenin öğrenciye hoş görünmek için ilkelerinden, değerlerinden taviz vermesi gerektiği anlamına gelmez. Çevrenin etkisinden kaynaklanan öğrencide gözlediği olumsuz davranışları değiştirmek için elbette mücadele edecektir. Ancak bu mücadeleyi, kendini öğrenciye ve ailesine kabul ettirmeden başarı ile sürdüremez. Bu nedenle öğretmen sabırla öğrencinin ve geldiği çevrenin değer yargıları ile kendi değerleri arasında ortak bir kültür evreni, anlam evreni yaratmaya çalışmalıdır.
Sınıf İçi İlişkide Öğretmenin Yeri Ve Rolü
Öğrenciler 6-17 yaşları arasındaki yaşantılarının dört de birini öğretmenleri ile geçirirler. Bu nedenle öğretmen öğrenci yaşamında en güçlü modellerden biridir. Yapılan araştırmalar öğrencilerin akademik başarıları ile öğretmen-öğrenci arasındaki ilişkilerin düzeyi arasında anlamlı ilişki olduğunu göstermektedir. önemli ölçüde etkilendiğini ortaya koymaktadır. Samimi ve dost canlısı olmayan, öğrencileri ile sıcak-samimi-içten ilişki kuramayan öğretmenlerin yetiştirdiği öğrencilerin % 73’ünün başarısının düşük olduğunu göstermiştir.
Daha çok aile içi çatışmalar nedeniyle davranış bozukluğu içinde olan öğrenciler sınıf ortamında okulun onlara sağladığı normal ilişkilerin ötesinde, öğretmenleri ile bireysel ve destekleyici ilişkilere gereksinim duyarlar. Bu öğrenciler dersleri anlamada, derslere güdülenmede de diğer öğrencilere göre çok daha fazla sorun yaşarlar. Bu nedenle öğretmenlerin kendilerine daha fazla zaman ayırma ihtiyacı içinde olurlar. Bu tür öğrenciler yakın ilişki kuramadıkları öğretmenlerle ve okulun kurallarına uyulmasını isteyen idarecilerle; giderek normal öğrencilerle çatışma içinde olurlar. Okul idarecileri ile ve öğretmenlerle yakın ilişki kuramadıklarından; sınıf ve okul ortamında giderek dışlanmışlık duygusu içinde yaşamaya başlarlar; bu öğrencilerin önemli bir kısmı, okulu terk etme eğilimi içinde olurlar. Bu tür öğrencilerin sorunlarının tespit edilmesi, psikolojik durumlarını ve davranışlarını düzeltebilmeleri için desteklenmeleri topluma kazandırılmaları bakımından çok önemlidir. Bu okulun ve öğretmen en önemli sorumluluklarından biridir.
Öğrencilerine ilgi gösteren ve kendini mesleğe adayan öğretmenlerin sahip oldukları değerler şöyle özetlenebilir.
- Bu tür öğretmenler öğrenci başarısında bireysel sorumluluğu kabul ederler.
- Sınıfta çok yönlü öğretmen rolünü yaşama geçirmeye çalışırlar
- Öğrencileri ile tutum birlikteliği içinde olmaya özen gösterirler.
- Öğrencilerin ilgileri ve sorunları ile yakından ilgilidirler.
- Öğrencilerin ilgi ve gereksinmeleri ile ders içerikleri arasında ilişki kurmalarına yardımcı olurlar. Öğretim programı ve amaçları ile ilgili uyumlu ilişkiler geliştirmeye öğrencilerini cesaretlendirmeye çalışırlar.
- Her öğrencinin öğrenebileceği gibi bir iyimserlik duygusu içindedirler; ve bu duygularını öğrencilere yansıtmaya çalışırlar. Her öğrencinin başarıyı elde etme fırsatı olduğunu öğrencilerin algılamasını sağlamaya çalışırlar.
- Öğrenmenin eğlenceli ve ilginç bir yaşantı olduğu bilincini öğrencilerine kazandırmaya çalışırlar.
- Ders anlatırken öğrencilerin seviyelerine inebilirler. Öğretilen konu hakkında istendiğinde daha detaylı bilgi vermeye çalışırlar.
- Sıklıkla nutuk atma yerine, sınıf tartışması ortamı hazırlama eğilimindedirler.
- Kendilerini öğrenciden üstün görmezler, eleştiriye açıktırlar, öğrencilerden tepkide bulunmalarını beklerler, demokratik bir sınıf ortamını tercih ederler.
- Öğrencilerle iletişime girmekten haz duyarlar, doyum sağlarlar.
- Planlıdırlar, sınıf etkinlikleri için sınıfa hazırlıklı gelirler.
- Öğrenci davranışlarını kontrolü de içine alan bir yönetim becerisi gösterirler.
- Öğrenci öğrenimine yön verebilecek düzeyde bir alan bilgisine sahiptirler.
- Dersin hedefleri hakkında öğrencilerine açıklamalarda bulunmayı ihmal etmezler.
- Öğrencilerin çalışmalarına mümkün olduğunca müdahale etmemeye çalışırlar. Öğrencilerin öğrenmeleri kendi yaşantıları ile gerçekleştirmelerine büyük önem verirler. Öğrencilerin yanlış ya da eksik yanıtlarını düzeltmeleri için ipucu, dönüt ve düzeltmelerle yardımcı olmaya çalışırlar.
- Sınıf tartışmalarında soruları yanıtlamaları için ipuçları ve yeterli zaman vererek öğrencileri özendirir, cesaretlendirirler.
- Yüksek başarı gösterenler kadar düşük başarı gösterenlere de söz hakkı verirler.
- Sınıf içinde adildirler, tutarlıdırlar. İyice düşünmeden, tartmadan öğrenci hakkında karar vermemeye çalışırlar. Tepkilerini duygularıyla değil, amaçlarına uygun bir biçimde yöneltirler.
Bütün bunlar öğretmenin sağlıklı bir iletişim kurabilmesi için sahip olması gereken değerler-tutumlardır.
İyi bir iletişim için olmazsa olmaz, temel koşullar şunlardır.
- İletişime giren muhatabına saygı duymalıdır, ön yargısız ve empatik davranmalıdır.
- Gerçekçi, doğal abartıdan uzak davranmalıdır.
- Söyleyeceğini kime söylediğini, ne anlamda söylediğini, hangi sonuca varmak için söyleyeceğini bilmelidir.
- Ne söyleyeceğini bilmelidir. Söyleyecekleri söylenmesi gereken şeyler olmalıdır
- Söyleyeceğini nerede söylemesi gerektiğini bilmelidir
- Söyleyeceğini ne zaman söyleyeceğini bilmelidir.
- Söyleyeceklerini nasıl bir üslup ve tarz ile söyleyeceğini bilmelidir
- Söylediğinin doğru sonuç vereceğini bilmelidir. Sizi doğru sonuca ulaştırmayacaksa eleştirmenin, söylemenin anlamı olmaz.
Olumlu- Öğretmen-Öğrenci İlişkileri :
Öğrenci cinsiyeti bazen öğrenci-öğretmen etkileşimini etkileyen faktörlerin biri olabilmektedir. Araştırmalar öğretmenlerin erkek öğrencileri kız öğrencilere göre daha fazla dikkate aldıklarını göstermektedir. Erkek öğrenciler kızlara göre sınıfta daha fazla söz almakta, öğretmenlerin erkek öğrencileri kızlara göre bu konuda daha fazla cesaretlendirdikleri gözlenmektedir. Öğretmenin böyle bir tutum içinde olması eşitlik ve adillik ilkelerine ters düşer. Öğretmen sınıf içinde erkek-kız ayrımı yapmadan öğrencileri ile eşit düzeyde ilgilenmelidir. Böyle bir ayrımın öğrencilerce fark edildiği bir sınıf ortamında öğretmene olan güvenin, ve saygının yara alacağını görmek gerekir.
Öğretmen-öğrenci ilişkilerini etkileyen faktörlerden biri de öğretmenlerin yüksek başarı beklentisi içinde geliştirdikleri sınıf içi tutumdur. Öğretmen bir öğrencisi ile ilgili beklentisi yüksek olduğu zaman ona daha çok zaman ayırabilir. Onu öğrenmeye daha fazla teşvik edebilir. Öğretme ortamında ona daha fazla zaman ayırabilir, ilgi gösterebilir. Öğretmenlerin öğrencilerin farklı bireysel gereksinimlerini karşılamak üzere öğrencilere farklı tutum ve davranış içinde olmaları doğaldır. Ancak sınıf ortamında bunda aşırıya kaçmamalıdır. Bu tutumu diğer öğrencilere daha az ilgi gösterme haline gelmemelidir.
Sınıf ortamında bu nedenle bazen başarılı öğrencilerin öğretmenle kurdukları ilişkiler farklılaşabilmekte; öğretmen de davranışları ile bu farklılaşmayı farkında olarak ya da olmayarak destekleyebilmektedir. Örneğin öğretmenler yüksek başarı gösteren öğrencilerin sorularını daha çok ilgi göstererek yanıtlamakta; bu öğrencilere daha fazla yanıt verme fırsatı tanımakta; gülümseme, baş sallama, göz kırpma gibi sözel olmayan dönütler vererek farklı bir davranış içinde olabilmektedirler. Bu ayrımcı yaklaşımın başarısı düşük öğrencilerin üzerinde bir baskı unsuru haline gelebilir. Öğrenci öğretmenin zaten kendisiyle ilgilenmeyeceğini, doğru yanıt vermesinin öğretmen tarafından beklenmediğini düşünerek sınıf ortamında daha pasif bir tutum içine girebilir. Ve öğretmen giderek dersi başarılı öğrencilerle işler hale gelebilir.
Bunun sınıf içindeki ilişki düzenini tehdit den olumsuz bir gelişmeye yol açacağının öğretmen farkında olmalıdır. Öğretmen öğrencilerinin tümüne olumlu beklentilerini iletebilmenin öneminin farkında olmalıdır. Bütün öğrencilerinden başarı beklentisi içinde olmayan, bunu öğrencilerine hissettiren öğretmen giderek sınıfta kontrolü sağlamada zorluk çekmeye başlayacaktır. Çünkü öğretmenin kendisinden başarı beklentisi içinde olmadığını fark eden öğrenci derse olan ilgisini yitirecek; öğretmenle iletişim içine girmekten kaçınacaktır. Kendisini sınıf içinde dışlanmış hissedecektir. Böyle bir öğrenci sınıf ortamında dersten başka işlerle ilgilenmeye, kendisinin beceremediğini düşündüğü derste diğer öğrencilerin de başarısız olmasını sağlamak için sınıf ortamını sabote etmeye çalışabilir. Bu süreç öğretmenin sınıf içindeki kontrolünü yitirmesine yol açabilir.
Öğretmenin böyle bir tutumu sınıf içi ilişkileri olduğu kadar sonuçta sınıf başarısını da olumsuz etkiler. Çünkü öğretmeninin kendisi ile ilgili başarı beklentisi içinde olduğunu fark eden çocuk daha fazla çalışma gayreti içinde olur. Tam tersi kendisinden öğretmenin başarısızlık beklentisi içinde olduğunu hisseden öğrenci de derse olan ilgisini tümüyle yitireceği için sonuçta başarısız olacaktır. Her öğrenci öğrenmenin kendisinden başarı beklentisi içinde olduğunu bilmeli, başarılı olmak için atacağı her türlü adımının öğretmen tarafından sevinçle karşılanacağını ve destekleneceğini bilmelidir. Öğrenci bunu bütün öğrencilerine hissettirebilmelidir.
Bu nedenle öğretmen beklentilerinin olumsuz etkisini en aza indirebilmeleri için öğretmenler şu noktalarda dikkatli olmalı, bu noktalara özen göstermelidirler.
- Öğretmen öğrencilerini tanıyabilmek için, öğrencilerin geçmişte aldıkları notlar, öğrencilerin ailevi durumu, sorunları gibi gerekli bilgileri almak için öğrenci dosyalarından yararlanmalıdırlar. Bunun sağlanabilmesi için öğrenci dosyaları ilköğretimden başlayarak düzenli olarak tutulmuş olması gerekir. Diğer kaynaklar ise öğrencinin ailesi ve diğer öğretmenlerin o öğrenci ile ilgili deneyimleridir.
- Öğrencinin okul içi ilişkileri kadar okul dışı ilişkileri de önemlidir. Okul dışında içinde yer aldığı gruplar bu gruplar içindeki statüsü öğrenci ile ilgili sağlık bir değerlendirme yapılabilmesi için gözlenmesi gereken olgulardır.
- Öğrencinin okul içinde ve sınıf içinde çeşitli etkinlik grupları içinde sosyalleşmesi desteklenmeli bu gruplar içindeki çalışmaları göz önünde tutulmalıdır.
- Öğretmen sınıfta düşük başarılı öğrencilere nasıl tepki göstermesi gerektiğini önceden belirlemelidir. Onları soruları yanıtlayabilmeleri için ipucu ve yeterli zaman göstererek özendirebilmelidir. İyi yanıt aldığında onarlı övmeli; söz hakkı verirken onlara adil davranmalıdır.
- Disiplin süreçlerinde ve değerlendirmede adil ve dikkatli olmalıdır.bütün öğrencilerini öğrenme etkinliklerine ve ödül sistemine katmasını bilmelidir.
- Sözlü olmayan davranışlarla, jest ve mimikleri ile öğrencileri desteklemeli, onlara kılavuzluk edebilmelidir.
- Bireysel tartışmalar için fırsat yaratmalı; her fırsatı öğrencileri ile birlikte olmak için değerlendirebilmelidir. Örneğin yemeklerde, okul dışı ve okul içi etkinliklerde, boş zaman etkinliklerinde öğrencilerle birlikte olmalıdır. Öğrencilerle yüz yüze görüşmeli, öğrencileri ile yeri geldiğinde yazışmalı, doğum günlerinde, özel günlerde onları kutlamalıdır.
- Cinsiyet farkı ile ilgili sorunlara duyarlı olmalıdır.
Olumlu Akran İlişkileri Oluşturabilme
Ailelerle ilişkiler
DERS 6: SINIF İÇİNDE ÖĞRETMEN
SINIF İÇİNDE ÖĞRETMEN
Sınıf İçinde İlk Gün:
Sınıfın ilişki düzeninin kurulmasına ilk günden başlanmalıdır.İlk birkaç gün çok önemlidir. Bu ilk günlerde, öğrenciler ile öğretmen arasında kurulacak ilişki düzeyi bundan sonraki ilişkilere yön verir. Bu ilk günlerde öğretmenin sınıf yöneticisi rolünü tanımaya, neleri yapıp neleri yapamayacaklarını kestirmeye çalışırlar. Öğretmen o nedenle sınıfın bu ilk günlerinde mesleğine olan saygısını, öğrencilerle kuracağı ilişki tipini, öğrencilerden beklentilerini kararlılıkla ortaya koymalıdır. Ancak bu kararlılığını, öğrenciler üzerinde baskı kurma, onları tehdit etme gibi anti-demokratik ilişkiler düzeni oluşturarak gerçekleştirmemelidir. Öğretmenin amacı etkili bir eğitim öğretim için gerekli ilişkiler düzenini oluşturma olmalıdır.
İlk gün tanışma ve yıl içinde ne yapacaklarını, nasıl yapacaklarını tartışama, öğrencilerle öğretmenin ilerideki günlerdeki ilişkilerinde temel oluşturabilmek için birbirini yoklama günüdür. Öğretmenin ilk günkü görünümü çok önemlidir. Temiz, düzenli ama aşırıya kaçmayan bir kıyafet öğrenci üzerinde olumlu etki bırakacaktır. Öğretmen kendini doğal, samimi bir ses tonu ile tanıtmalıdır. Öğrencilerin de kendilerini sırayla tanıtmalarını isteyebilir. İsim-soyadın yanı sıra öğrencilerden kaç kardeş olduklarını anne babalarının ne iş yaptığını isteyebilir. Bu, sınıfın ekonomik kültürel düzeyi, sınıfta ortaya çıkabilecek uyum sorunları ile ilgili kabaca bir fikir sahibi olmasını sağlar. Tanışma sırasında öğretmen güler yüzlü, samimi, içten, öğrencilerle ilgili, alçak gönüllü, her şeyi tartışmaya açık bir tutum sergilemelidir. Öğrenciye saygılı, demokratik, duygu yüklü tutumuyla; kararlı, ilkeli, tutarlı, kendine güvenen, alan bilgisine hakim tutumunu doğru harmanlayabilmelidir. Öğrenci bir yandan öğretmenin oluşturduğu sevgi ortamından, demokratik ortamdan etkilenerek kendini öğretmene yakın hissedebilmeli, öte yandan karşısında kendisinin eğitim-öğretim ihtiyacını karşılayabilecek, düzenli, ilkeli disiplinli, öğrencisiyle ilgilenecek bir öğretmen olduğunu anlayabilmelidir.
Öğretmenin öğrencileri ile arasında karşılıklı güven temelinde olumlu ilişkiler kurabilmesi, düzenli çalışma alışkanlığı başlatabilmesi için bu ilk gün bu nedenle çok önemlidir. Öğretmen sınıf yapısını, sınıfı yönetim anlayısını öğrencilerin açıkça anlamasını sağlamalıdır. Amaçlarına ulaşma yolunda doğru bir başlangıç yapabilmesi için öğretmen ilk gün mesleğine olan saygısını, planlı ve düzenli çalışmaya verdiği önemi açıkça ortaya koymalıdır. Bir yıl içinde işlenecek konularla ilgili bilgi vermeli; çalışma yöntemlerini, öğrencilerden beklentilerini ortaya koymalıdır. İlk günden öğretmenin öğrenci katılımına, bireysel çalışmaya, dersin amaçları etrafında bir sınıf ruhu oluşmasına verdiği önemi belirtmesi çok önemlidir. Öğrencilere sınıf içindeki çalışmalara yapacakları her türlü katkıyı sene sonundaki değerlendirmede lehlerine kullanacağını belirtmelidir. Öte yandan öğretmen beklentilerini ortaya koyabilmeleri, kendisini daha iyi tanıyabilmeleri, çalışma yöntemini anlayabilmeleri için öğrencileri söz almaya cesaretlendirmelidir.
Böylece öğretmen ilk günü, geleceğe dönük sınıf ilişkilerini oluşturma amacıyla etkili bir biçimde kullanır. Doğru planlanmış, uygulanmış ilk gün daha fazla kişisel ilişkiye yol açarak işbirliği ortamı yaratır. İstenmeyen davranışları önler, grup havası oluşturur. Arkadaşlarının çoğunun kendisinden pek de farklı olmadığın, benzer ekonomik, sosyal, kültürel ortamlardan geldiklerini görmesi öğrenciyi rahatlatır. Bununla birlikte öğrenciler arasındaki kültürel farklılıklar olacaktır. Ancak öğretmen bunu bir tehdit olarak değil bir zenginlik olarak görmeli, öğrencilerinin de bunu böyle algılamasını sağlamalıdır.
Öğretmen ilk günden başlayarak hızla öğrencilerinin özelliklerini tanımaya çalışmalıdır. Öğrenci dosyalarından bu amaçla yararlanabilir. Öğrencinin aile durumu (ekonomik, sosyal, kültürel), öğrenme güçlüğü, sağlık durumu, gereksinimleri, huyu hakkında bilgi edinmeye çalışmalıdır.
Öte yandan öğretmenin öğrenciye ismiyle seslenebilmesi çok önemlidir. Bu öğrenciye verdiği değeri gösterir. O nedenle ilk günlerde isimleri ile tanıyabilmesi için öğrencilerden fotoğraf isteyebilir.
Sınıf liderleri ile ilişki kurma sınıfı yönlendirmenin yollarından biridir. Öğretmen ilk günden sınıfta lider özelliği gösteren öğrencileri tespit etmeli, seviyeli ama sıcak ilişki kurarak onları kazanmaya çalışmalıdır, onları kendisi ile uyumlu ilişkiler kurmaya yönlendirmelidir.
Öğretmenin öğrencilerle iyi ve uyumlu ilişkiler kurması, onların denetimine girmesi anlamına gelmez. Öğretmenin öğrencilerle ilk günden uyumlu ilişkiler kurmasının amacı; onları tanıma, gereksinimlerinin karşılanmasına yardımcı olma, güdüleme, destekleme, değer verme, sorumluluk verme, yararlı biri olduklarını hissettirme, bilgilendirme, ciddi, kararlı,tutarlı davranma; güvenilir olma, kararlara katılma olanağı verme gibi çok yönlü etkiler yaratmaya dönük bilinçli bir ilişkiler ağı oluşturmak olmalıdır. Ciddi bir görüntü verebilmek için ille asık suratlı olmak gerekmez. Sık sık gülen, espriler yapan, sevgi ve duygu dolu ama mesleğine olan saygısını önde tutan, işini zamanında ve en iyi yapmaya çalışan, sözünü tutan, sözüne güvenilen, davranışlarında kararlı olan öğretmen ancak öğrencilerde “ciddi” bir öğretmen görüntüsü verebilir.
Sınıfın Kuralları
İlk günler, öğretmenin eğitimsel amaçlarına uygun dostça bir sınıf içi ilişki ortamı oluşabilmesi bakımından çok önemlidir. Bu da beklentilerin karşılıklı olarak ortaya konması yoluyla gerçekleşir. Bu ilk günlerde eğitimsel amaçlara uygun bir ortam oluşabilmesi için karşılıklı beklentilerin ortak paydasını oluşturmak önemlidir. Çünkü öğretmen günün önemli bölümünde sınıfta öğrencilerle birlikte olacaktır. Amaçlara ulaşılabilmesi sınıf yaşamının düzenli olmasına, önceden düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Bu da ilk günlerde sınıf rehber öğretmeninin bütün derslerde uyulması gereken sınıf içi kuralları öğrencilerle birlikte belirlemesi ile oluşur. Ders öğretmeni de bunu kendi dersinde uyulacak kurallar belirleyerek gerçekleştirir. Kurallar önceden verilmiş hazır kararlardır. Fakat bu kuralları öğretmen önceden tek başına belirlediği kurallar olarak sınıfa dayatmamalıdır. Önceden belirlediği kritik davranış örüntülerini öğrencilerle birlikte ortaklaşa tekrar üretebilmek için uygun bir güdümlü tartışma ortamı yaratmalıdır.
Kurallar öğretmeni de içine almak üzere herkes için olduğundan yansızlığı sağlar. Bu bakımdan bir anlamda beklentilerin ortak paydası haline dönüşür. Öğrenci oluşumuna kendisinin de katıldığı bu kurallara uyma konusunda, kendisine dayatılan kurallara göre daha istekli hale gelir. Böylece kendisinden nelerin beklendiğini, neleri yapmaması gerektiğini, bu kurallara uymadığında katlanması gereken sonuçları önceden görmüş olur. Dolayısı ile davranışlarını ona göre yönlendirmeye çalışır. Kuralların herkes için olması ödül ve cezayı kişisellikten çıkarır. Kabul edilebilir bir hale koyar. Öğrenci bu kuralların kendinin değerlendirilmesinde bir ölçüt olarak kullanılacağını bilir. Örneğin ders öğretmeni ölçme ile değerlendirmenin birbirine bağlı farklı süreçler olduğunun; değerlendirme süreci içinde öğrenci tarafından derse aktif katılmanın, derse yapılan her türlü olumlu katkının, düzenli defter tutmanın olumlu bir ölçüt olarak değerlendirileceğini, sözlü değerlendirme yapılırken bunların dikkate alınacağını; derse karşı ilgisizliğin, desin işlenişini olumsuz etkileyebilecek davranış örüntülerinin bu değerlendirmede öğrenci aleyhine olumsuz ölçütler olarak değerlendirileceğini söyleyebilir. Fakat bu sonuca güdümlü bir tartışma sonucunda varılırsa; yani öğrenci bu tür bir uygulamanın sağlıklı, etkili bir öğretme-öğrenme ortamı oluşabilmesi için gerekli olduğuna inanırsa; tutumunu istendik yönde geliştirmeye daha istekli olacaktır.
Kurallar açık seçik belirlenmezse, beklentinin aksine karışıklığa yol açar. Bu nedenle kurallar çok yönlü ve iyi düşünülerek, başkalarına danışılarak öğrencilerle birlikte belirlenmeli; az sayıda olmalı, kolay hatırlanabilecek şekilde açık ve net olarak düzenlenmelidir. Sınıf kuralları için önce öğrencilerin işlevsel davranışı için gerekli süreç ve beklentiler belirlenmeli, kurallar bu beklentileri ortaya koyacak şekilde düzenlenmelidir. Okulun eğitim politikasına uygun olmalı, yazılı olarak düzenlenmelidir. Kuralların mantığı sınıf içinde açıklığa kavuşturulmalıdır. Gerekli durumlarda, öğrenci özelliklerine göre esnetilebilmelidir. Kurallar amaçlara gidişi kolaylaştıracak bir biçimde iş görmelidir. Buna hizmet etmelidir.
Örneğin kuralların emir şeklinden kurtarılarak düzenlenmesi ile, daha etkili bir sonuç alınabilir. Örneğin “izin almadan kimse konuşulmayacak” şeklinde düzenlenmiş bir kural öğrenciler için iticidir. Çiğnenmeye davet edici özelliktedir. O nedenle böyle bir kural amaca gidişi kolaylaştırmaz. Oysa “Öğrenci konuşmak istediğinde, izin olarak konuşabilir.” Şeklinde bir kural kendisini hedef almadığı, öğretme-öğrenme ortamını düzenlemeye dönük olduğu için; öğrenci tarafından öğrenci tarafından benimsenme olasılığı diğerinden daha yüksektir. Dolayısı ile amaca ulaşmayı kolaylaştıracak niteliktedir.
Kurallar belirlendikten sonra bunlara nasıl uyulacağı öğrencilere öğretilmelidir. Özellikle alt sınıflarda düzen fikrinin gelişebilmesi için “topluluk halinde nasıl yaşanır, topluluk halinde yaşayabilmek için ne gibi bir düzenleme gerekir. Topluluk içindeki bireyler haklarını, sorumluluklarını bilmezlerse ne olur vb.. “tartışmalar yapılmalı, yönetimin gerekliliği, sınıf içi bazı kuralların olması gerektiği, sınıfta öğrencileri temsil eden bir başkan seçmek gerektiği vb.. sonuçlara öğrencilerin tartışma sonucunda varması sağlanmalıdır. Böylece öğrencilerin kurallara gönüllü uymaları, bu kurallara uymak için bir birilerini denetlemeleri, uyarmaları sağlanmış olur.
Fakat öğretmen sınıf içinde belirlenen kuralları uygularken katı bir tutum içinde olmamalıdır. Öğrenciyi bu davranışları gösterebilmesi için hazırlama sorumluluğunun kendisinde olduğunu unutmamalıdır. Kuralları uygularken öğrencinin aile yaşamından gelen özellikleri, kültürel özelliklerini göz önünde tutmalıdır. Örneğin düşük kültür düzeyinden gelen öğrencilerin sınıf içindeki kurallara uymalarının zaman alacağını öğretmen bilmelidir. Öğretmenin amacı kurallar yolu ile öğrenciyi sindirmek, cezalandırmak olamaz. Kuralları uygularken adil, tutarlı, objektif olmalıdır. Öğrenciye kızarak, onu tehdit ederek, azarlayarak kuralları uygulamamalıdır. Öğrenciye saygıyı elden bırakmamalıdır. Sabırlı, nazik, anlayışlı olmalıdır. Öğrenci kurallara uymadığında öğretmen; kendisine uyguladığı yaptırımların doğal bir sonuç olduğunu, bunu uygulamak durumunda olduğunu yoksa, bunun kişisel bir tercihi olmadığını, böyle bir yaptırım uygulamaktan zevk almadığını; fakat bunu uygulamadığında öğrenci arasında ayrım yapmış olacağını; öğrencinin güvenini yitireceğini açıklayabilir. Böyle bir tavır öğrencinin davranışları düzeltmesinde etkili olacaktır.
Kuralların sınıf içinde uygulanış biçimi öğretmenin eğitim düşüncesi ile yakından ilgilidir. Öğretmen otoriter bir anlayışı benimsemiş ise, konu merkezli ise, ya da eğitimi öğrenciye toplumun kültürünü aşılama süreci olarak görüyorsa kuralları kendisi koyacak, katı bir tutum içinde olacaktır. Öğretmen öğrenci merkezli bir eğitimi savunuyorsa, sınıfı toplumun ulaşması gereken demokratik yaşamı kurmada bir basamak olarak görüyorsa, eğitimin öğrenciyi iş içinde, üretime dönük bir biçimde kendi yaşantısı yoluyla yaşama hazırlama amacı güdüyorsa kuralları öğrencilerle birlikte belirleyecek, sınıf içinde demokratik, ilkeli ama esnek bir tavır içinde olacaktır. Dolayısı ile sınıf yapısı bir öncekine göre daha gevşek, öğrencilerin birbirlerini kontrolüne dönük, birlikte bir sınıf ruhu oluşturmaya dönük bir biçimde oluşacaktır.
Öğretmen Sınıfının Lideri Olmalıdır.
Öğretmen sınıfın ilişki düzeni içinde yol gösterici, kılavuzlayıcı bir rol oynamalıdır. Bunu da sınıf içinde lider özellikleri göstererek gerçekleştirebilir.
“Lider”, atanmış bir görevliden, bir başkandan, bir müdürden farklı bir şeydir. Lider atamayla, seçimle ortaya çıkmaz. Lider örgütün amaçları doğrultusunda işlemesi için her türlü fedakarlıktan kaçınmayacağını yaşam içinde kanıtlamış; tutarlı, tarafsız, objektif, gerçekçi, önder, yaratıcı, üyelerini koruyucu-kollayıcı, iletişim kurma becerisi yüksek özellikleri ile örgüt içindeki bireylerin büyük çoğunluğunun güvenini kazanmış bir örgüt üyesidir. Onun liderliği meşrudur, yani kendisine bağışlanmış bir statü değildir. Yol göstericiliğinin üyelerce kabul edilmiş, onaylanmış, olması dolayısı ile yaşamın içinde kazanılmış bir statüdür. Bu nedenle okul örgütünde sınıf örgütünde asıl olan liderlik olmalıdır. Okul müdürü sadece okulun fiziki alt yapısını hazırlamayla, idari yazışmalarla, mali sorunlarla uğraşmalıdır. Okul içinde eğitimsel kararlar okul içinde lider öğretmenler işbirliği ile, yol göstericiliği ile öğretmenlerle birlikte alınmalıdır. Sınıf içinde de eğitimsel kararlar sınıf lideri öğretmenin sınıf içindeki lider öğrencilerle iş birliği içinde ve yol göstericiliğinde bütün sınıfça alınmalıdır.
Sınıf içinde lider özellikleri gösteren öğrencilerinin lideri olabilen öğretmenin davranışları incelendiğinde şu tutumlar gözlenebilir.
- Lider öğretmen ne istediğini bilir. Amaçları bellidir. Eğitimsel bir amacı bir vizyonu vardır. Örneğin eğitim fakültesinde görev yapan bir öğretmen “öğrencilerimi; insan haklarına, öğrencilerin haklarına saygılı, bireysel gelişimi, bireysel ihtiyaçlarını karşılama yolunda çaba gösterirken aynı zamanda, ülkesi toplumu için çaba gösterdiğinin bilincinde yani bireysel ihtiyaçları ile toplumsal görevlerini, mesleki görev ve sorumluluklarını uzlaştırabilen, dengeli kendisiyle barışık, yapıcı, üretken birer öğretmen olarak görmek istiyorum” diyebilir. Bu o öğretmenin vizyonudur. Eğer bu öğretmen gerçekten öğrencilerinin lideri olabildiyse, vizyonunu doğru belirlediği, vizyon doğrultusunda tutarlı bir çalışma içinde olduğu söylenebilir.
- Lider ilkelerine bağlı ama uygulamada esnek olmalıdır. Örneğin sınıfta gurubun ortalama davranış örüntüsünden farklı öğrenci ya da öğrenciler olabilir. lider özellikleri gösteren bir öğretmen sınıfla belirli bir ilişki düzeni içindeyken, bu öğrenci ya da öğrencileri yakından kontrol edebilmek için onlarla farklı bir ilişki içinde olabilir. Üstelik öğretmen, o öğrencinin durumunu bilen sınıftaki diğer öğrencilerin, bu farklı ilişkiyi anlayışla karşılamalarını sağlayabilmelidir. Fakat öğretmen bu öğrenciyle farklı ilişki kurarken değerlendirme sürecinde o öğrenciye ayrıcalıklı davranmaz. Başarı durumunu belirlerken objektif davranır.
- Lider öğretmen ilişki biçimi tekdüze değildir. Yerine göre nazik, anlayışlı, esprili koruyucu, yerine göre katı; yerine göre çok samimi, yerine göre mesafeli olabilmelidir. Ama ilişkilerindeki bütün bu değişkenlik öğrencilerin onunla yakın bir ilişki içinde olma isteklerini örselemez; tam tersine kamçılar.
- Lider öğretmen sınıf içinde doğru kararları mümkün olduğunca öğrencileri ile birlikte alır; ancak kararsızlık durumlarında çabuk ve isabetli kararlar verebilmelidir.
- Lider öğretmen bütün öğrencileri ile yakın, yeri geldiğinde özel bir ilişki için girebilir ancak eşit uzaklıkta olmalıdır. Adildir, çifte standartlar kullanmaz, tutarlıdır.
- Öğrencilerinin özelliklerini, öğrencilerin her birinden neyi ne kadar isteyebileceğini iyi bilir. Öğrencilerin davranışlarından doğru sonuçlar çıkarır. Öğrencilerin özelliklerine göre iş bölümü yapar. Örneğin enerjisi fazla öğrencileri fiziksel çaba gerektiren etkinliklere yöneltir. Duyarlı hassas öğrencileri duyarlılıklarını sergileyebilecekleri sosyal, sanatsal etkinliklere yöneltir. Öğrencilerinin yaratıcılıklarını, etkin düşünmelerini güdüler. Bütün öğrenciler düzeylerine göre öğretmenlerinin kendilerinden belirli bir başarı beklentisi içinde olduğunu bilirler.
- Lider öğretmen kendi kapasitesini bilir. Sorumluluklarını bilir. Başarılı olacağına güvenir,inanır; kendinden emindir. Öğrencileri kontrol etmeyi, kontrol edebildiğini bilir. Ancak öğrencilerini küçümsemez. Onlara tepeden bakmaz. Öğrencinin gücünün farkındadır. Sınıf başarısının sadece kendisine bağlı olmadığını, öğrencilerin istekliliği, işbirliği olmadan sınıf başarısının mümkün olmadığını bilir. Her öğrencinin kendine özgü olduğunu, bir değer olduğunun farkındadır; onlara saygı duyar. Onlara saygı duyduğunu, onları önemsediğini öğrencilerine hissettirir. Öğrencilerinden öğrenebildiği ölçüde sınıfı etkili yönetebileceğini bilir. Liderlik ettiği öğrencilerinden bir şeyler öğrenmeye her an açıktır. Gelişmeye açıktır. Otoriter ve her zaman kendi konumunu savunma ihtiyacı duyan. Öğrencilerini dinlemesini bilmeyen, onlarla ast-üst, kazanan-yitiren çatışması içinde olan bir öğretmenin sınıf içinde öğrencilerine örnek olması, lider olabilmesi mümkün değildir.
- Lider öğretmen sınıftaki gücü öğrencileri ile paylaşmasını bilir. Bunu demokratik bir sınıf ortamı hazırlayarak gerçekleştirir. Sınıfta azınlıkta kalanların sözlerinin dinlendiğini, haklarına saygı duyulduğunu, tartışma-anlaşma-inandırma yöntemlerinin kullanıldığı bir ortam ancak demokratik bir ortam olarak kabul edilebilir. Öğretmen öğrencilerinin görüşlerinden sınıfın ilişki düzenini oluşturmada yararlanabildiği; yapılacak işler konusunda öğrencileri ile uzlaşabildiği ölçüde demokratik lider yönetimi sergileyebilir.
- Lider öğretmenin öğrencileri ile ilişkileri okul ya da okul çevresi içindeki her türlü ilişkinin önünde gelir. Öğrenci lider öğretmenle arasında ortaya çıkan çatışmanın durumsal olduğunu bilir. Bir gün önce çatıştığı lider öğretmenin, kendisini bir gün sonra gerektiğinde okul idaresine karşı, ailesine karşı koruyacağını bilmelidir.
- Lider öğretmen sınıf içinde hareketlidir. Öğrenciler lider öğretmenin sürekli kendilerini izlediğini, gelişimlerini takip ettiğini bilirler. Bunu öğretmen sınıf içinde ne zaman nerede olması gerektiğini bildiği, öğrencileri ile sürekli göz temasında olabildiği ölçüde gerçekleştirebilir.
- Lider öğretmenin öğrencileri etkileme gücü yüksektir. Sınıf içi iletişimde dilini iyi kullanamayan bir öğretmenin öğrenci başarısına katkısı düşer. Öğretmenin ifadeleri açık, ikircimsiz, net ve ikna edici olmalıdır. Bunun için öğretmen öğrenci düzeyine uygun konuşmasını bilmelidir. Sınıftaki herkes öğretmenin konuşmasından aynı anlamı çıkarabilmelidir. Yanlış anlayan öğrencinin yanlış, eksik anlayan öğrencinin eksik davranacağını öğretmen göz önünde tutmalıdır. Yutkunma, öksürme, ses takılması gibi durumlarda cümlesini tekrar etmelidir. Oysa “siz konuşurken ne konuşacağımı şaşırıyorum” demeniz betimleyici bir dildir. Beden dilini, ses tonunu çok iyi kullanmalıdır. Ses tonu ne çok yüksek, ne çok alçak olmalıdır.
- Öğretmen sınıf ortamında yargılayıcı değil, betimleyici bir dil kullanmalıdır. Örneğin ders anlatırken yanındaki ile konuşan öğrenciye “oğlum, öğretmen konuşurken, kötü öğrenciler dinlemez” demek yargılayıcı bir dildir.
- Lider öğretmen öğrencilerinin gözünde örnek alınması gereken biridir. Bunu öğretmen giyimine, görüntüsüne, konuşmalarına özen göstermeye; beden dilini doğru kullanmaya, ilişkilerindeki tutarlı, uyumlu olmasına borçludur. Öğretmenin örnek davranışları öğrencilerin öğrendiklerini pekiştirmelerine, yaşantı haline dönüştürmelerinde yardımcı olur. Örneğin öğrencilerinden kitap okuma beklentisinde olan bir öğretmenin doğru dürüst kitap okumadığını fark eden öğrencilerine karşı inandırıcı olması mümkün değildir. Sigara içen bir öğretmenin de öğrencilerinden sigara içmeme beklentisi içinde olması anlamlı olmaz.
- Aşırı kaygılı, yaşama sevincini yitirmiş, moral değerleri yıpranmış, yaşamda hep olumsuzlukları gören, dile getiren, küçük olaylardan, başarılardan mutluluk payı çıkaramayan, sabırsız; aşırı sinirli davranışlar içindeki bir öğretmenin lider özellikler göstermesi; sınıfı amaçları doğrultusunda etkili yönetebilmesi mümkün değildir. Soğukkanlı, sabırlı; mutluluğunu, sevincini, coşkusunu öğrencileri ile paylaşabilen; öğrencilerin derdini kendi derdi bilen; olumsuz beklentilerden çok olumlu beklentileri vurgulayan, neşeli, mizah duygusu gelişmiş, öğrenmeyi eğlenceli hale getirebilen öğretmeni öğrenci örnek alır; lider olarak benimseyebilir.
- Öğrenci öğretmeni ulaşılmaz biri olarak değil, kendi içinden biri olarak görebilmelidir. Bunu sağlamak için öğretmen zaman zaman kendisinin sınıfın diğer üyelerle eşit haklara sahip bir üyesi olduğu izlenimini verebilmelidir. Öğrencinin sırasına oturarak sohbet etme, boş zamanlarda onlarla piknik yapma, satranç oynama, top oynama gibi gurup içi etkinliklere katılarak; eleştiriye, sohbete, dertleşmeye açık bir tutum sergileyerek öğretmen bu duyguyu öğrencilere, verebilir.
- Sınıf içinde korku ve kaynağı haline gelen bir öğretmen sınıfın lideri olamaz. Özellikle ergenlik dönemindeki öğrenciler daha hassas olurlar. Öğretmenin sözlerinden, davranışlarından; giyimleri, saçları, davranışları ile ilgili arkadaşları içinde olumsuz tepki almak istemezler. Öğretmen eğitici tepkilerini kızmadan olumlaştırarak vermelidir. Örneğin “konuşmadan önce söz istemen beni daha memnun ederdi.” Son birkaç dakika dersi dinliyor olman ne güzel bir davranış” türünden olumlu yaklaşımlar sergilemelidir. Öte yandan sınıf içinde bazı öğrencilerin korku ve kaygı kaynağı haline gelmelerini önlemek de çok önemlidir.
- Lider öğretmen öğretmenin özelliklerinden biri de enerjisini, zamanını iyi kullanmasıdır. Lider öğretmenin zaman yönetimi konusunu ayrıca ele almakta yarar var.
Öğrencileri dinleme:
Öğretmenin sınıf içinde konuşmayı bilmesi kadar öğrenciyi dinlemeyi bilmesi de çok önemlidir. Bazen dinlemek, amaca ulaşmada konuşmadan daha etkili bir yoldur. Öğrenciyi dinlerken vereceğiniz sözel olmayan dönütlerle, onların hissettiklerini, düşündüklerini netleştirmelerine; ikilemlerini çözmelerine yardımcı olabilirsiniz. Bu yöntem çoğu kez ikilemlerini çözebilmeleri için gereğinden fazla çözüm yolu önermekten daha etkilidir. Öğrencilerinizi dinleyin. Bu onlara değer verdiğinizin, saygı gösterdiğinizin göstergesi olacaktır.
Sınıftaki-okuldaki disiplin sorunlarının çoğu aslında öğrencilerin kendilerini dinleyecek birilerini bulma sürecinde ortaya çıkmaktadır. Öğrenciler kendilerini dinlemesini bilen büyüklerine daha fazla saygı gösterirler. Öğrenci size bir sorununu açıyor, sizinle bir sorununu paylaşıyorsa alelacele hemen cevap vermeye çalışmayın. Alelacele cevap verirken aslında öğrencinize onu yeterince dinlemediğinizi, onun sorununu çözmeye yardım edecek yetenekte olmadığınızı açıklamış olursunuz. Öğüt vermek yerine iyice dinledikten sonra soruna çözüm bulabilmesine yardımcı olacak sorular sormanız çoğu kez çok daha etkilidir.
Öğretmen öğrenciyi empatik dinleme becerisine sahip olmalıdır. Empatik dinleme becerisine sahip öğretmen öğrenciyi dinlerken ona, söylediklerinin açık seçik işitildiğini; hissettiklerinin kabul edilebilir olduğu duygusunu verir. Karşılarında empatik bir dinleyici bulan öğrenci, duygularını saklamanın yol açtığı kaygıyı ve gerginliği üzerinden atar. Öğretmen öğrencisini iyice dinledikten sonra duygu ve düşüncelerini içtenlikle, açıklıkla ifade eder; bunu iletinin içeriğine uygun bir biçimde öğrencisine iletebilirse; böyle bir öğretmen karşısında öğrenci duygu ve düşüncelerini olumsuz davranışlarla ortaya koymaktan kaçınacaktır. Disiplin sorunlarına yol açan öğrenci kaynaklı davranışların çoğu; öğrencinin duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edilebileceği bir ortamı bulamamasından kaynaklanır. Öğretmen yargılayıcı olmayan bir tutumla öğrenciyi dinlediğinde; öğrenci kendisince de karmaşık olan, kendisine üzüntü ve sıkıntı veren tutumunu gözden geçirmeye yanaşacaktır.
Bu nedenle etkin, empatik dinleme öğretmenle öğrenci arasında daha yakın ve anlamlı bir ilişkinin kurulmasını sağlar; öğrenciyi olumsuz davranışlara sürüklemekten korur. Çünkü öğrencinin karşısında kendisine değer veren, ona önem veren bir öğretmen vardır. Kendisi eğer öğretmenin yansıttığı gibi değerli ise, önemli ise, bu değerini, bu önemini korumalıdır. Bu duygu öğrenciyi geliştiren istendik davranışlar göstermesini destekleyen bir duygudur.
Empatik dinleyici öğretmen, öğrenci sorunlarını açıklarken, içtenlikle, samimi duygular içinde öğrencisine bakar, “hımm, evet, anladım” gibi sözel yanıtlar verir. Bu tür sözel yanıtlar, öğrencinin konuşmaya devam etmesi için onu yüreklendirecektir. Zaman zaman öğrencinin söylediklerini tekrar ederek “böyle mi demek istedin, doğru mu anladım” gibi ifadelerle gerçekten dinlediğinizi, onu anladığınızı öğrenciye yansıtabilirsiniz. Kendini daha doğru ifade etmesi için fırsat verebilirsiniz. Öğrenciye duygularını, düşüncelerini yansıtırken “siz söylemek istiyorsunuz ki…, size göre, öyle sanıyorsunuz ki…, öyle hissediyorsunuz ki… gibi ifadeler kullanın. Ancak dinlerken öğrencinin duygularını onaylayıp onaylamadığınızı belirtmekten; öğrencilerin iletilerine kendiliğinizden bir şeyler eklemekten kaçınmalısınız. Sadece kendinizi öğrencinin yerine koymaya çalıştığınızı, duygularının ne anlam geldiğini anladığınızı belirten dönütler verin. Sonra öğrenciyi iyice anladığınıza emin olunca öğrencinin söylediklerinin bir özetini (doğru bir özetini) verin. Eğer yaptığınız özette farklılıklar varsa (bazen düzeltmesi için fırsat vermek için bunu özellikle yaparsınız) öğrenciye özeti düzeltme fırsatı verin. Bu öğrencinin düşüncelerini netleştirmesine yardımcı olacaktır.
Bu arada başı “anlamında” sallama, “hayır” anlamında kaşları yukarı kaldırma, “otur” anlamında el ile işaret etme, doğru davranışı belirmek için öğrencinin sırtını sıvazlama; sözünün bitmediğini anlatmak için elle işaret etme, bedenin duruşu, diğer jestler, yüz ifadeleri (yeri gelince üzgün, yeri geldiğinde anlayışlı vb..) konuşma tarzınız, ses tonunuz; mekanı kullanışınız vb..; konuşma sırasında sergilediğiniz bütün bu olgular sessiz iletişim öğeleridir. Ve çoğu kez karşılığı olan sesli iletişim öğelerinden çok daha etkilidirler. Bu nedenle sözel olmayan iletişim öğelerinin iletişim ortamında sözel öğeleri destekleyecek şekilde, sözel öğelerle uyumlu bir biçimde düzenlenmesi ve ustalıkla kullanılması öğrenci ile doğru iletişim kurabilme açısından çok önemlidir.
Öğrenci ile iletişim kurarken şu noktalara dikkat etmek gerekir.
- Öğrenci ile iletişimin zamanlamasının doğru yapılması çok önemlidir. Bilgi elde edildiğinde ve doğru zamanda paylaşıldığında anlamlıdır. Öğrencide sorunu hissettiğiniz an, sorunu çözmek için öğrenci ile iletişime geçmeniz için en uygun an olmayabilir. Öğrenci sizinle konuşabileceği rahatlığı hissedeceği ana kadar bekleyip, iletişim için en uygun anı kollamalısınız. Öğretmen öğrencinin duygularını kontrol edebileceği ana kadar beklemek esnekliğini gösterebilmelidir.
- Öğrenci ile ilgili başkaları ile, arkadaşları ile konuşmaktansa öğrenci ile doğrudan konuşmalısınız. Öğrenci öğretmenin kendisine verdiği doğrudan dönütten daha çok, öğretmenin kendisi ile ilgili ne düşündüğünü, ne söylediğini başkalarından duyması üzer. Öğrenci ile doğrudan görüşerek, bir yandan ona saygı gösterdiğinizi belirtmiş olacaksınız; diğer yandan öğrencinin duygu ve düşüncelerini birinci elden öğrenmiş olacağınız gibi; duygu ve düşüncelerinizi birinci elden onlara aktarmış olacaksınız.
- Sözel olmayan ifadeleriniz sözel ifadelerinizle uyumlu olmalıdır. Örneğin sesinizi yükselterek konuşurken; kendisine kızgın olmadığınıza öğrenciyi inandıramazsınız.
- İletişimde “sen” iletisinden çok “ben” iletisini kullanmak daha etkileyicidir. “ben” iletisinin yanı sıra öğretmenin davranış karşısında hissettiği duyguyu ya da davranışın kendi üzerinde bıraktığı etkiyi ifade etmesi de etkili bir yoldur. Örneğin “Sen yaramaz çocuksun” ya da “ Yine geç kaldın” gibi ifadeler kullandığınızda öğrenci kendisine saldırıldığı düşüncesi ile savunmaya geçecektir. Oysa “bu yaptığının doğru olmadığını düşünüyorum” “Geç kaldığında derse konsantre olamayacağını düşünüyorum”, “Geç kaldığında rahatsız oluyorum.” biçiminde ifadeler kullanmak daha etkilidir.
- Soru sormak yerine durumu, öğrencinin yaptığı davranışı betimlemek daha etkili bir yoldur. Örneğin “Neredeydin?” yerine “seni merak ettik” öğrenci üzerinde daha etkili olacaktır.
- Öğretmenin etkili iletişim kurma becerisi göstermesinde yerinde ve zamanında dönüt verebilmesi; yerinde ve zamanında dönüt alabilmesi çok önemlidir. Öğretmen öğrencisine sorunu tanımlama, sorunu gidermeye dönük düşünme, yüreklendirme, yönlendirme amacıyla ya da davranışı pekiştirme amacıyla dönüt verebilmelidir. Öte yandan öğrencilerinden, konunun; konu ile ilgili ya da verilen ödev ile ilgili yapılacakların anlaşılıp anlaşılmadığı gibi konularda, kendi eksiklikleri hakkında dönüt almasını bilmelidir.
Öğretmenin Sınıf İçi Sözel Olmayan Davranışları:
Öğrencinin sözel olmayan davranışları öğrencinin öğrenme sürecini doğrudan etkiler. Öğrenciler öğretmenin sınıf içindeki her hareketini öğretilen konu ile, öğretmen kişiliği ile ilişkilendirmeye çalışırlar. Bu nedenle öğretmenin sınıf içi davranışları öğretilen konuyla , kazandırılmak istenen istendik davranışlarla tutarlı; öğrencinin öğrenmesini kolaylaştırıcı nitelikte olmalıdır.
Baş, el gibi organlarla yapılan hareketlere jest denir. Jestlerin sınıf içinde yerinde ve zamanında yapılması gerekir. Sınıfta jest ve mimiklerin kullanımı ile ilgili geliştirilebilecek öneriler şöyle özetlenebilir:
- Öğretmen sınıf içinde güler yüzlü olmalıdır. Güler yüzlü öğretmeni, asık yüzlü öğretmene göre öğrenciler kendilerini daha yakın hissederler. ancak öğretmen gülümseme davranışını, öğretim etkinliğinin bir gereği olarak yapmamalıdır. Normal davranışının bir gereği olara yapmalıdır. Çünkü öğretim etkinliğinin bir gereği yapılan gülümseme eylemi çoğunlukla öğrencinin sınıf içi öğretim etkinliğine katılımında ortaya çıkan çelişkili durumları dolayısı ile yapılır. Bu durumda da öğrenci incinebilir.
- Dokunma eylemi ilköğretim birinci kademenin üzerindeki öğrencilere yöneltilirken dikkatli olunmalıdır. Bu kademenin üzerinde öğrenci cinsiyetine uygun davranışlar sergilenmelidir. Erkek öğretmenin kız öğrenciye, kız öğretmenin erkek öğrenciye dokunması sınıfta hoş karşılanmaz. Fakat karşı cinsten bir öğrencinin öğretmene dokunması durumunda öğretmen tepki göstermemeli, doğal bir olay gibi davranmalıdır.
- Fakat öğretim etkinliği fiziksel rehberlik yapmayı gerektiriyorsa öğretmen bundan da geri durmamalıdır. Örneğin beceri ağırlıklı bir derste öğrencinin beden, el ve kafa konumlarının ayarlanmasına fiziksel dokunma ile gerektiğinde yardımcı olabilmelidir.
- Bunun dışında öğretmen öğrenciyi rahatsız edecek fiziksel hareketlerden kaçınmalıdır. Gerekmedikçe öğrenciye bir metreden fazla yaklaşmamaya çalışmalıdır. Öğrenciye çok fazla yaklaşmak da öğrenciyi rahatsız edebilir.
- Öğretmen öğrenciyi öğretimden alıkoyacak, öğrenmesini olumsuz etkileyecek, dikkatini dağıtacak hareketlerden kaçınmalıdır. Örneğin olmadık yerde kaşlarını çatması öğrenciyi gerer. Öğrenci öğretmenle konuşmaya çalışırken öğretmen elindeki işi bırakmalı, ya da bir “bana bir dakika müsaade et şu işimi bitireyim.” Demelidir. Örneğin öğrenci öğretmeni ile konuşmaya çalışırken, öğretmenin bir yandan notları deftere geçirmeye çalışması, geçirirken de “benimle konuşmaya geldiğin için memnun oldum” gibi ifadeler kullanması; öğrencide tutarsızlık olarak algılanır. Bu nedenle öğretmen iki iletiyi bir anda yapmamaya özen göstermelidir.
- Öğrenci ders anlatırken, soruya cevap verirken, onun dikkatini dağıtıcı; öğrenciyi sinirlendirici davranışlardan uzak durmalıdır.
- Öğretmen okul öncesinde öğrencilerin algılarının tümünü öğretmenlerinin kendilerine yansıtmasına gereksinimleri vardır. İlköğretim ve orta öğretim düzeyinde, öğretimde birden fazla duyu organına hitap edilmesi daha önemli hale gelir. Bu nedenle bu düzeyde öğretmen mesajları görsel ve işitsel kanalları birlikte kullanarak iletmeye çalışmalıdır. Üniversite öğrencileri ise kendileri ile yanlış iletişim kurulması durumunda daha tepkilidirler. Bu nedenle üniversite öğrencileri ile iletişim kurarken daha dikkatli, daha duyarlı davranmak gerekir. Örneğin lisede sınıfta ağzında sakız olan bir öğrenciden ağzından sakızı çıkarmasını isteyebilirsiniz. Ama Üniversitede sınıfta sakız çiğneyen bir öğrenciden bunu istemek, arkadaşları arasında onu bozmak anlamına gelebilir. Sakız çiğnerken kendini konuya veremeyeceğine, etkin bir dinleme yapamayacağına onu ikna etmeniz daha doğru bir iletişim tekniğidir.
- Öğrenci ile konuşurken, ona sürekli bakmak öğrenci için rahatsızlık verici olabilir. Bunun yerine periyodik olara öğrenciye bakmak daha etkilidir. Örneğin yaklaşık beş saniyede bir öğrenci ile iki üç saniyeyi geçmeyecek göz iletişiminde bulunmak; öğrencinin kendisini öğretmenin dinlediğini anlaması için yeterlidir.
- Öğrenci sınıfta bir açıklama yaparken, öğrenciyi herkesin işitebilmesi için öğrenciden uzaklaşın. Bu öğrencilerin birbirlerini dinlemelerini sağlayacak basit bir yoldur. Sınıf içinde konuşan öğrencinin yanında durmak doğru değildir.
- Grup çalışması yaptırırken öğretmen her grubu görecek biçimde masasında oturmalı; ancak grupların yaptıklarını denetlemek için kısa sürelerle grup kontrolleri yapmalıdır.
- Ders sırasında sorun çıkaran öğrencinin yanına diğer öğrencilerin dikkatini dağıtmadan gitmek etkili bir yoldur. Eğer sorun yaratmaya devam ediyorsa dersi kesintiye uğratmadan yanında durabilirsiniz. Öğrenci siz yanındayken sorun çıkarmaya cesaret edemeyecektir.
- Öğretmenin sınıf içinde öğrenciler arasında ayrımcı bir tutum içinde olmamalıdır. Bu tutum öğrencinin öğretmene güvenini sarsar.
- Öğretmen sınıf içinde periyodik aynı hareketlerden sakınmalıdır. Öğretmenin sınıf içi hareketinin belirli bir amacı olmalıdır.
- Öğretmen öğrencilerin hareketlerine dikkat ederek; dersi yeterince ilgi ile dinleyip dinlemedikleri ile ilgili ipuçları yakalayabilir. Örneğin öğrencinin bakışları notları ile öğretmen arasında gidip geliyorsa bu dersle ilgilendiğini gösterir. Öğrencinin bakışı dalar giderse, bu dikkatin bilinmeyen bir odağa kaydığını göster. Uyuma, sık sık esneme, baş sallama, sabit bakışlar, sürekli yanındakilerle konuşma, pencereden dışarı bakma vb.. ipuçları öğrencinin dersi dikkatle dinlemediğinin ipuçlarıdır. Ancak bunlardan yalnızca birine bakarak öğrenci dikkati ile karar vermek yanıltıcı olabilir. Öğretmen çeşitli hareketlerle, soru sorarak, görev vererek öğrencinin derse dikkat etmesini sağlayabilir.
Öğretmenin sınıf içi iletişim ve etkileşim
Sınıf İçinde kurduğu ilişki dokusu dolayısı ile üç tip öğretmenden bahsedilebilir. Siz bu üç tip öğretmenden hangisi olmak istersiniz?
- Bazı öğretmenler bütün bireysel ilgi ve değerlerini öğrencileri ile paylaşma eğilimindedirler. Ve bu paylaşımda bütünüyle açık ve saydam bir tutum içine girerler (Bu tip öğretmenin bütün bireysel ilgi ve değerlerini öğrencileri ile paylaşması, öğrencilerin öğretmenle daha yakın bir ilişki kurmalarına yol açabileceği gibi, öğrencilerin bunu suistimal etmelerine de yol açabilir.)
- Bazı öğretmenler kendi okul dışı yaşantısı ile ilgili sınırlı bir paylaşım içinde olurken okul çevresi ve öğrencinin yaşantısı ile ilgili hissettiklerini ve tepkilerini açıkça ortaya koymakta sakınca görmezler. (Kendi ile ilgili bilgi vermezken çevresine karşı açık tepkide bulunması, öğrencinin ve çevrenin güvenini kazanmada sorunlar yaşamasına yol açabilir.)
- Bazı öğretmenler ise bireysel gerçek duygularını ve tepkilerini paylaşmak yerine rollerine uygun bir tutum içinde olmaya özen gösterirler; öğretimsel görevlerini en iyi böyle yerine getirebileceklerine inanırlar. (Öğretimsel ödevlerine kilitlenmiş bir öğretmen role dayalı, biçimsel bir iletişim içinde olabilir. Bu durum öğretmenin sınıf yönetiminde sorunlar yaşamasına yol açabilir.)
Bu tartışma bir kez daha sınıfın ilişki düzenini oluştururken öğrencinin kültür düzeyini, olgunluğunu, yaşını göz önünde tutmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Sosyal -kültürel olgunluğu yüksek öğrenciler arasında belki daha paylaşımcı bir tutum içinde olurken, sosyal-kültürel ilişki düzeyi daha az olgun olan öğrenciler arasında özel yaşantınızla ilgili duygu ve ilgilerinizi paylaşmada daha çekingen davranmanız gerekebilir. Öğretmen okul ortamında olup bitenler ile ilgili hissettiklerini ve yaklaşımlarını öğrencileri ile paylaşmalı; fakat okul dışı yaşantısında olup bitenleri sınıfa yansıtmamalıdır. Eğitimsel bir amaca hizmet edecekse özel yaşantısı ile ilgili ilgi ve deneyimleri sanki başkasının başından geçmiş de kendisi de tanık olmuş gibi, örnek olay gibi aktarabilir. Öğretmen sınıf kontrolünü elinde tutabilmek için, öğrenci ile samimi ama seviyeli bir ilişki içinde olmalı; öğrenci kafasındaki gizemliliğini ilginçliğini korumasını bilmelidir.
Sınıf içinde ilk günden her yönüyle saydam bir tavır içine giren öğretmen, öğrencilerle ilişkiyi düzeyli götüremeyebilir. Aşırı saydamlığı, ve hoş görüsü nedeniyle kontrolü yitirdiğini anladığı zaman ise; kontrolü tekrar ele almak için eskisinden çok farklı, sert bir tutum takınabilir, tehditler savurabilir, öğrenciyi azarlayabilir, hakaret edebilir. Bu dengesizlik karşısında öğrenci öğretmen ile nasıl bir ilişki kuracağını şaşırır. Bu durumda öğretmenin güvenirliliği büyük yara alır. Öğretmen de kendine güvenini yitirebilir. Öğretmenden kaynaklanan sınıf içi şiddetin büyük oranda öğretmenin kendine güvensizliğinden kaynaklandığı bilinmektedir.
Sınıf içinde olumlu cümleler kullanmak, olumlu davranış karşısında övgü ve ödüle yer vermek; öğrencilerin sınıf içinde istendik davranışlar göstermesindeki payı büyüktür. Yapılan bir araştırmada başarılı ve istedik davranışlar gösteren bir sınıfta öğretmenden birkaç haftalığına ödül vermemesi istenmiş; bu süre sonucunda öğrenci başarısında anlamlı bir düşme, istendik davranışlarda ise anlamlı bir artma göstermiştir. (ders içinde ders dışı davranışlar %8’den %25’çıkmıştır)
- Sorunları çözerken sorumluluğu öğrencilerle ne ölçüde paylaşıyorsunuz?
- Tartışırken kendi çözüm yollarınızın dışında başka çözüm yollarının da ortaya çıkabileceğini ne ölçüde kabul ediyorsunuz?
- Öğrencilerinizle tartışırken, ne ölçüde tartışmayı kazanma güdüsünden sıyrılmış bir haldesiniz?
- Öğrenci ile kurduğunuz ilişkilerden ne ölçüde mutluluk duyuyorsunuz ?
- Öğrenciler gereksinim ve isteklerini size ne ölçüde açıkça ifade edebiliyor?
Bu sorulara vereceğiniz dürüst yanıtlar sizin öğrencilerle iletişimde ne ölçüde beceri sahibi olabildiğinizi, olabileceğinizi gösterebilir.
Öğretmenin Sınıf Dışı tutumu :
Öğretmen sınıf içindeki eğitimsel amaçlarını hayata geçirebilmek için sınıf dışı tutum ve davranışlarına da dikkat etmeli, özen göstermelidir. Sınıf dışı tutum ve davranışlarının sınıf yönetimini etkileyeceğini bilmelidir. Öğretmen sınıf dışı ilişkilerinde ilkeli, tutarlı olmalı; pozitif olmalı, dayanışma ve işbirliğine dayalı bir ilişki düzeni geliştirmelidir.
Öğretmenin sınıf dışı ilişkileri; öğretmenler arası ilişkiler, okul idaresi ile ilişkiler, aileler ile ilişkiler ve yakın çevre ile ilişkiler olarak dört boyutta incelenebilir.
Öğretmen sınıf içinde örnek olduğu kadar, okulda öğretmen arkadaşları ve idare ile ilişkilerde de örnek olmalı; özenli, dikkatli, yapıcı ve işbirliğine dayalı bir tutum sergilemelidir. Öğretmenler odasında sürekli öğrencilerinden dert yanan, okul idaresini, arkadaşlarını eleştiren öğretmen; sürekli dedikodu üreten bir öğretmenin sınıf içinde öğrencileri ile sağlıklı bir ilişki içinde olması beklenemez. Böyle bir öğretmen aslında mesleki yorgunluğunu yansıttığını, sorunları çözme yeteneğinden yoksun olduğunu açığa vurmuş olur; mesleki saygınlığını zedeler. Oysa öğretmen arkadaşları ile işbirliğine açık, canlı; okuldaki sorunların çözümüne yapıcı-iyi niyetli önerilerle aktif katılan; sorumluluk almaktan kaçınmayan, okul ortamında üzerine aldığı sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeye çalışan bir öğretmen kısa zamanda arkadaşları arasında saygınlık kazanır. Okul ortamında vazgeçilemez bir öğretmen haline geldiği için, okul yönetimiyle bazı noktalarda ters düştüğü noktada, yönetimi olumlu yönde etkileme olasılığı yükselir. Böyle bir öğretmen sadece sınıf içinde değil giderek okul ortamında da lider haline gelir.
Özellikle müzik, resim ve beden eğitimi branşında çalışan öğretmenler; sınıf dışındaki etkinlikleri ile okulun çevre ile sıcak bir ilişki kurmasına pozitif katkılarda bulunabilirler. Beden eğitimi öğretmeni hazırladığı futbol, voleybol, basketbol gibi takımlarla; müzik öğretmeni hazırladığı okul korosu, saz ekibi, folklor ekibi gibi gruplarla; resim öğretmeni öğrencilerin çalışmalarından oluşturacağı sergilerle, okul içinde ve dışında çevre düzenlemesinde yapacağı katkılarla; edebiyat öğretmenlerinin bu öğretmenlerle işbirliği içinde düzenleyeceği şiir dinletisi, tiyatro, bahar şenlikleri ile gecelerle okulun çevresi ile sıcak bir ilişki kurmasına yardımcı olurlar. Öğretmen bu gibi okulun imajını güçlendirecek sınıf dışı etkinliklerde görev almaktan kaçınmamalı; bu tür etkinliklerin oluşumunda etkin görev almalıdır.
SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ