Eğitim Bilimleri – Sınıf Yönetimi Ders Notu

 

SINIF YÖNETİMİ DERS NOTLARI

DERS 1: TEMEL KAVRAMLAR

Örgüt-Yönetim:

Bir grup insanın ortak ve açık bir amacı gerçekleştirmek üzere bir otorite ve sorumluluk hiyerarşisi içinde bir araya geldikleri yapıdır. Bir örgütün ortaya çıkabilmesi için öncelikle birden fazla insan, sonra bu insanları bir araya getirecek bir amaç ve nihayet bu bir grup insanın o amacı gerçekleştirme doğrultusunda istekli olması gerekir.

Ve her örgüt bu amacı gerçekleştirme yolunda düzenleyici bir mekanizma geliştirir. Bir mekanizma amacı doğrultusunda kendiliğinden düzenli ve sürekli bir çaba gösteremez, bunun için yönetsel bir çabaya gereksinim vardır. Bu nedenle örgüt ve yönetim kavramları birlikte ele alınan kavramlar olmuşlardır. Örgüt içinde ortak  bir amacın gerçekleştirilmesi için eldeki insan ve madde kaynakların en elverişli ve en etkili bir biçimde kullanılması ihtiyacı “yönetim” kavramının ortaya çıkma nedeni olmuştur. Dolayısı ile “yönetim”, bir örgütü amaçlarına uygun bir biçimde ve en etkili bir şekilde yaşatmaya; bunun için eldeki insan ve madde kaynaklarının en etkili bir biçimde kullanmaya, eşgüdümlemeye dönük eylemlerin bir bütünüdür.

Yönetimin özellikleri:

  • Amaca yönelik bir etkinliktir.
  • İnsan ilişkilerini temel alan bir etkinliktir.
  • Bir grup etkinliğidir.
  • Demokratik özellikler göstermesi gerekir.
  • İşbirliğini gerektirir.
  • Sonuçta iş bölümü ve uzmanlaşma etkinliğidir.
  • Bir eşgüdüm etkinliğidir.
  • Hiyerarşik özelliğe sahiptir.
  • İki yönlü bir süreçtir.
  • Akılcılık vardır.
  • Evrensel niteliğe sahiptir.

Bir toplumun  Örgütlülük düzeyi aynı zamanda gelişmişlik düzeyini de belirler. Örgütlenmenin geniş tabanlara yayıldığı sistemler daha çağdaş, gelişmiş toplumlardır. Sivil toplum örgütleri bunun bir örneğidir. Bir ülkede sivil toplum ne kadar güçlüyse o ülke o denli güçlüdür. Örgütlü yaşam sayesinde yaşamlarını daha kolay kılmalarının yanı sıra yeni bilgiler de edinmişlerdir. Bu bilgileri başka insanlarla özellikle yeni kuşaklarlarla paylaşma ve aktarma çabaları ise örgütlerinin oluşturulmasında temel etken olmuştur.

Bir Sosyal Sistem Olarak Örgüt:

Bir alanı bütünsellik içinde tanımlamak, diğer alanlarla ilişkilerini ortaya çıkartmak, sistemi iyileştirmeye yönelik önlemleri saptamak amacıyla sistem yaklaşımı kullanılır. Sistem, en az bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş karmaşık ve birbiriyle etkileşimli parçalardan oluşan, fakat kendisi de daha büyük bir sistemin parçası olarak işlevde bulunan bir bütündür.

Kendisi de bir alt sistem olan sistemin alt sistemleri bulunur. Alt sistemlerden birindeki bir değişiklik  tüm sistemlerde değişikliğe neden olur. Sistemler açık sistem, yarı açık sistem ve kapalı sistem olarak üç halde bulunur.

Yaşayan bir organizma aldığı madde ve enerjiyi değerlendiren, kendi içinde dinamik bir dengesi olan, çıktılarına bakarak kendini yeni sürece hazırlayabilen, içinde bulunduğu ortam tarafından etkilenen ve içinde bulunduğu ortamı etkileyen açık bir sistem olarak değerlendirilir. Açık sistemde işlemlerin sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesini sağlayan, güvence altına alan, unsurlar arasında dinamik bir denge durumu (homeostatis) vardır. Alt sistemlerdeki değişim sistemi daha zengin bir örgütsel yapı da yeni bir dinamik dengeye zorlar. Açık sistemin ögeleri: girdiler, işlemler,  çıktılar ve dönüttür.

       GİRDİLER                                         İŞLEMLER                                              ÇIKTILAR

(  Enerji,sermaye,                        ( Amaca yönelik her türlü                 ( Enerji, sermaye, Ürün

ham madde, bilgi, organizma )      Zihinsel ve fiziksel işlem)               ve davranışlar, organizma

Dönüt                                                                   Dönüt                                                Dönüt                                  

Girdiler bir sistemin amaçlarını gerçekleştirebilmesi için dışarıdan aldığı unsurlardır. Bunu insan için, su, oksijen, enerji, gıda, bilgi, deneyim vb. olarak tanımlayabiliriz. İşlemler ise girdilerin hedefler doğrultusunda biçimlendirildiği süreçtir. İnsanoğlu bu girdileri kullanarak varoluşunu gerçekleştirmek üzere üretim faaliyeti içinde bulunur. Bunun sonucunda insan büyür, gelişir. Bu, işlemler süreci olarak değerlendirilebilir. Her üretim faaliyetinin sonucunda çıktı olarak, yaşam, deneyim, enerji, bilgi gibi ürünler (çıktılar) ortaya çıkar. Sistem, bu ürünleri değerlendirerek üretim faaliyetini-girdilerini gözden geçirir, yeniden düzenler. Bunu da sistemin geriye beslenmesi, dönüt alması olarak değerlendirebiliriz. Dönüt sisteme her işlemin sonucunda bilgi vermek, sonuçların bilgisini zamanında sisteme ulaştırmak olarak değerlendirilebilir.

Bir sistem çevreden işlemler için yeterli girdi alamıyorsa, çıktılarından yeterli dönüt alıp yeniden üretimde bunu kullanmıyorsa o sistem yarı açık sistem olarak kalır. Bir sistem sürekli yarı açık bir sistem olarak varlığını sürdüremez; ya giderek yalnızca işlemler ve çıktılardan oluşan kapalı bir sisteme doğru yol alarak sonuçta dağılacak, yok olacaktır;  ya da kendini onararak yeniden açık sistem haline dönüşecektir.

Kapalı sistemin  ya yeterli girdisi, ya da yeterli çıktısı yoktur. Bu nedenle kapalı sistemlerde dönüt de olmaz. Kapalı düzenlerde enerji düzeyi bakımından farklılaşma giderek yok olmakta, bunun sonucunda sistem iş yapamaz hale gelmekte; sistemde düzensizlik-karmaşa (entropi) giderek artmaktadır. Açık  sistemlerde unsurlar arasındaki enerji farklılığı, iş bölümü ve uzmanlaşmayı getirir. Bu unsurlar arası çatışma-işbirliği karmaşıklığın yeni bir dinamik dengede (örgütlenmede) tutunmasını sağlar. Dolayısı ile sistem zenginleşir, gelişir, büyür.

Örgütün özellikleri- Örgütsel değişim:

Bir sistem olarak sosyal sistemin yani örgütün temel amacı varolmak, varlığını sürdürmektir. Varolması için gerekli kaynakları edinmesi, aldığı bu kaynakları örgütsel güce dönüştürmesi; yaşadığı deneyimden ortaya çıkan çıktılardan kendine dersler çıkarması, bu derslere göre girdilerini ve işlemlerini yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.

Bir sosyal sistem olarak örgütün en önemli girdisi insan gücüdür. İnsan örgütn hem var olma nedeni, hem de örgütü var eden, dönüştüren en önemli kaynaktır. Örgüt insan eliyle üretilmiş değerleri, kültürü, teknolojiyi kullanarak mevcut kaynakları işler, bu kaynakları örgütsel güce, zenginliğe dönüştürür. Diğer örgütsel yapılar ile ilişki içinde yeni değerler, teknikler, bilgi-deneyim üretilir, ortaya yetişmiş, yetkinleşmiş insan gücü, amaca dönük başarı ortaya  Bunlar örgütün çıktılarıdır.  Bu üretim sürecinden çıkartılabilecek deneyim, dönüt;  çıktıların ve işlemlerin kontrolünde ölçüt olarak kullanılır. Bu değerlendirme sonucunda girdilerin yeterliği, işlemler sorgulanır;  işlemlerin içinde gerçekleştiği yapılar yeniden üretim için gözden geçirilir.

Örgütsel yapı olmuş bitmiş bir olgu değil, sürekli oluşmakta olan dinamik bir oluşumdur. Parsons’a göre sosyal bir sistemin var olmasını sağlayan hareket noktası eylemdir. Örgüt eylemlilik içinde olan bir yapıdır. Örgütte dinamik bir denge (homeostasis), bir kararlılık hali vardır. Sosyal sistem içinde bütün örgütler,  ortak bir amaca dönük biçimde iş görür; birbirini destekleyen, tamamlayan bir yapıda birbirine eklemlenirlerse o sosyal yapı daha sağlıklı bir biçimde gelişir.

Örgütsel değerler, örgütün bütün üyeleriyle paylaşılıyorsa, ortaya örgütlenmiş eylem çıkar. Bu bir örgütün var olma nedenidir. Örgütün temel birimi ise roldür. Her örgüt birbiriyle sürekli bir etkileşim halindeki roller ağından oluşur.

Bütün bu etkileşim içinde örgüt bir yandan kendi öz karakterini korumaya çalışırken diğer yandan da varlığını sürdürebilmek için çevreye uyum sağlamaya çalışır. Yani bir yandan da çevreden etkilenir, fakat diğer yandan çevreyi de etkiler. Çevre ile ilişki içinde sistemi ayakta tutan ve üreten alt sistemlerin rollerinde farklılaşmalar ortaya çıkar. Rollerde ortaya çıkan farklılaşma, ve buna bağlı olarak sistem içinde artan uyumsuzluk sistemde ilave karışıklığa, karmaşaya (entropiye) yol açar.

Mevcut ortamda ve varolan olanaklarla karşılanamayacak ihtiyaç  ya da ihtiyaçların ortaya çıkmış olması, arkasından bireylerin bu ihtiyacı karşılamaya dönük güçlü bir istek duymaları örgütlerde değişimi kaçınılmaz hale getirir. Bütün bu örgütsel değişime yol açan etkenlerin değiştirici olgunluğa ulaşması ise eğitim sayesinde gerçekleşir.

Değişim örgütler için süreklilik taşıyan kesintisiz bir olgudur. Değişmeyen değişir. Ama her değişim örgüt için  her zaman olumlu olmayabilir. Bir bakış açısı için olumlu olan, başka bir açıdan olumsuz da görünebilir. Öte yandanl değişimin yönü gibi hızı da örgütten örgüte farklılık gösterir.[1]

Bir örgüt ne ölçüde açık sistem olarak varlığını sürdürebiliyorsa o ölçüde sağlıklı bir gelişme potansiyeline sahip olacaktır. Açık sistem olarak örgüt kendini yenileme mekanizmasını işletebilen sistemdir. Böyle bir açık sosyal sistemin yaşama biçiminin adı demokrasidir. Bir örgüt ne ölçüde demokratik geleneğe sahipse kendini yenileme süreci o ölçüde sancısız gerçekleşir. Demokratik yaşam biçimi örgüt içinde içselleşebildiği ölçüde, insan gücü kaynakları daha verimli bir biçimde kullanılır. Demokrasi geleneği sosyal sistemin maddi zenginliğinin, gücünün, olgunluğunun bir göstergesidir; aynı zamanda varoluşunun güvencesidir.

 

Eğitim Örgütü- Eğitim Yönetimi :

Farklı dünya görüşlerinden yola çıkılarak eğitim ile ilgili pek çok tanım yapılmıştır. Fakat hemen bütün tanımlarda üç ortak özellik göze çarpar. Bütün tanımlarda : Bireyin mevcut haliyle yetersiz olduğu; Bireyin bu yetersiz halden yeterli hale gelebilmesinin ancak davranışlarında gerçekleşebilecek bir eğitim ile mümkün olabileceği; Eğitimin bir süreç olduğu vurgulanmıştır. Bu özelliklerden yola çıkarak Sebahattin Ertürk:

“Eğitim bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir” kavramını önermiştir.

Eğitim çevrelerince kabul gören bu tanımdan eğitimin sonucunun kalıcı bir davranış değişikliği olduğu, ve bu davranış değişikliğinin ancak bireyin kendi yaşantısı yoluyla gerçekleştiğinde kalıcı olabileceği anlaşılır.

Sosyal sistem içinde bir alt sistem olarak eğitim örgütü, sistemdeki diğer alt sistemler için en önemli girdi olan yetişmiş insan gücünü hazırlar. Toplumun alt sistemleri, eğitim sisteminin çıktılarını girdi olarak kullanır. Sistem içinde üstlendiği bu özel rolle eğitim, üst sistemin kendine özgü kararlılığını (kimliğini), varoluşunu sürdürmesinde, sistem içindeki entropinin kontrol edilmesinde, nihayet sistemin sağlıklı bir biçimde zenginleşip güçlenmesinde çok önemli rol oynar. Eğitim sistemi üstlendiği misyonu yerine getiremediğinde, toplumun diğer alt sistemlerinin ihtiyaç duydukları en önemli girdi sistem içinde üretilmemiş olur. Bu ise sistemde karmaşanın (entropinin) hızla artmasına neden olur. Sistem varoluşunu sağlıklı bir biçimde sürdüremez duruma gelir. O nedenle bir toplumsal yapıda eğitim sistemi özel ilgiyi hak eder. Diğer alt sistemlerin sistem içinde üstlendikleri rollerini oynayabilmeleri için, eğitim sisteminin doğru yapılanmış olması, sağlıklı işliyor olması gerekir.

Bu yönüyle eğitim örgütünün toplumsal değişim içindeki ikili bir rol üstlendiğini vurgulamak gerekir. Eğitim örgütü bir yönüyle istikrar aracıdır, bunu genç kuşakları toplumun kültürel değerleri ile buluşturarak, onları yaşama hazırlayarak yerine getirir. Öte yandan ise değişim aracıdır. Bu rolünü ise bireyleri kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yapıcı, yaratıcı kişiler olarak yetiştirmek, bir meslek edindirmek suretiyle, toplumu geliştirecek, dönüştürecek insan gücünü hazırlayarak yerine getirir.

Bütün bu boyutlarda bireyde kendi yaşantısı içinde kasıtlı ve istendik bir değişim yaratma kendiliğinden gerçekleşebilecek bir süreç değildir. Bunun için öncelikle toplumun eğitimsel amaçlarını gerçekleştirmek üzere ilgili insan ve teknoloji unsurlarından oluşan bir yapıya gereksinim vardır. Bu da yetmez, toplumun eğitim gereksinimlerini karşılamak üzere kurulan bu örgütü amaçlarına uygun bir biçimde işletecek, geliştirecek ve yönetecek bir yapıya eğitim yönetimine ihtiyaç vardır. Eğitim yönetimi, öğretme ve öğrenmeyi geliştirmeyi amaçlayan kurumların yönetimidir. Eğitim yönetimi, “eğitim kurumlarını saptanan amaçlara ulaştırmak üzere gerekli insan ve madde kaynaklarını sağlayarak, ve etkili bir biçimde kullanarak, belirlenen politikaları ve alınan kararları” (Taymaz 1989:13) uygulamaya çalışır.

Eğitimin Örgütünün Özellikleri:

Eğitim örgütü, toplumun eğitimsel amaçlarını gerçekleştirmek üzere kurulmuş, insan ve teknolojiden oluşan bir yapı olarak tanımlanabilir. Bu yapı her toplumda o toplumun ekonomik, kültürel ve sosyal özelliklerine göre biçimlenir.

Eğitim örgütlerini diğer örgütlerden ayıran özellikler şunlardır;

  • Eğitim insanlarla doğrudan ve yakından ilgilenen bir hizmettir.
  • Okulun temel amacı bireylere var olan kültürel birikimi aktarmak ve onların yaratıcılık yeteneğini geliştirmektir.
  • Eğitim, insanı ve davranışlarını merkeze alan bir bilimdir. Eğitimde de diğer bilimlerde olduğu gibi birçok yol ve teknik izlenir. Ama eğitimdeki bu çeşitlilik (felsefi temel, bilimsel yaklaşım v.b.) toplumun ve bireylerin farklı özellik göstermesinden ve gelecekle ilgili beklentilerinin farklılaşmasından kaynaklanır. Bu yüzden eğitim örgütü, çalışmaları sırasında toplumun özelliğini ve beklentisini göz ardı edemez.
  • Eğitim kurumlarında süreci ve ürünü değerlendirmek kolay değildir.

Okul Örgütü- Okul Yönetimi: 

Her örgütte olduğu gibi eğitim örgütünde de belirli bir yönetimin olması gerekir. Eğitim yönetimi ise; toplumun eğitim gereksinimini karşılamak üzere kurulan, eğitim örgütünü amaçlarına uygun olarak işletmek, geliştirmek ve yaşatmak sürecidir.

Okul örgütü, eğitim örgütünün en önemli birimidir. Okul örgütü, bulunulan bölgenin gereksinimlerini de dikkate alarak eğitimin amaçlarını gerçekleştirmek üzere bir araya gelmiş öğrenci, öğretmen, diğer personel ve araç gereçlerden oluşan bir örüntü olarak tanımlanabilir. Eğitim örgütleri amaçlarına okul örgütünün uygulama ve eylemleriyle ulaşmaya çalışır.

Okul yönetimi ise, okulu saptanan amaçlarına ulaştırmak üzere öğrenci, öğretmen, diğer personel gibi insan kaynakları ile okul binası, araç gereçler gibi maddi kaynakları bir araya getirip etkili bir biçimde kullanarak önceden belirlenmiş politikaları ve kararları uygulamaktır.

Eğitim Örgütü                        Okul Örgütü                                Sınıf Örgütü

                                             Okul Yönetimi                      Öğretmen

Personel                      Öğrenci

Öğrenci                       Sınıf ortamı

Okul Ortamı                 Araç gereç

Araç-gereç                 Öğretim yön.-tek.

Kaynak                      Zaman

Zaman                  Sevgi,ilgi,motivasyon

Eğitim Yönetimi                         Okul Yönetimi                       Sınıf Yönetimi

Okul, Eğitim Örgütü sisteminin, Okul yönetimi de Eğitim yönetiminin birer alt sistemidirler. Okul, eğitim örgütünün okul alt sistemindeki amaçlarını gerçekleştirmek üzere insan ve teknoloji unsurlarını bir araya getiren yapıdır. Okul yönetimi belirlenen amaçlara ulaşmak üzere, öğrenci, öğretmen, diğer personel, araç-gereç, ve gerekli maddi kaynakları bir araya getiren, bunları etkili bir biçimde kullanarak önceden belirlenmiş politikalarını ve kararlarını uygulamaya çalışır.

Toplumsal açık bir sistem olarak kabul edilen okulun özellikleri şunlardır;

  • Okulun bağımlı olduğu bir çevresi vardır.
  • Okul girdiler olarak yaşamını sürdürür.
  • Okul milli eğitimin amaçlarına uygun olarak öğrencileri eğitim sürecinden geçirir.
  • Okulun çıktısı, yetiştiği öğrencilerde; elde edilen değer, yeniden okulun girdisi olur.
  • Okul, geliştirilmesi gereken yönlerini belirlemek ve yetiştiği öğrencilerin toplumca istenilen özelliklere sahip olup olmadığını anlamak için bilgi toplamalıdır.
  • Okul çevresi ile sürekli etkileşim içindedir.
  • Her sistemde olduğu gibi okulun da alt sistemleri bulunur.

Sınıf ve Sınıf yönetimi: 

Sınıf eğitim öğretim etkinliğinin üretim yeridir. Eğitimde amaç, öğrencilerde kendi yaşantıları yoluyla kalıcı izli davranış değişiklikleri yaratmaktır. Sınıf eğitim sisteminde ürünün ortaya çıktığı nihai yerdir. Eğitimin hedefi olan öğrenci davranışlarının oluşması burada başlar. Eğitim için gerekli olan birincil kaynaklar öğretmen, öğrenci, program sınıfın içindedir. Bu nedenle bütün bir eğitim sisteminde, eğitim yönetiminde kalite büyük ölçüde sınıf yönetiminin kalitesine bağlıdır. Öğrenci sınıf alt sisteminin hem ürünü hem de bu sistemi işleten işçilerdir. Öğretmen sınıf alt sistemini amaç doğrultusunda işleten bir yöneticidir. Bu özellikleri ile sınıf yönetimi eğitim yönetiminin ilk ve temel basamağıdır.

Sınıf yönetiminin özellikleri ve kalitesi kendini eğitimin her biriminde gösterir. Sınıf yönetimindeki eksiklikleri, amaçların yerine gelmesindeki aksaklıklar oluşturmaktadır. Her örgüt kendi iç dinamikleriyle ve çevresiyle etkileşim halindedir. Bu etkileşimler, örgütlerin yönetimini etkilemektedir. Sınıf yönetiminde öğretmenin amacı, öğrencide amaçladığı davranış değişikliklerini gerçekleştirmek; sınıfta etkin öğrenmeyi sağlamak için en uygun sınıf ortamını ve psikolojik atmosferi oluşturmaktır. Öğretmen, böyle bir sınıf ortamını planlı-programlı, disiplinli, demokratik yapılanmaya önem ve öncelik veren, bireysel ayrılıklar ilkesine uygun bir yaklaşım içinde hazırlayabileceğini bilir.

Öğretmenin sınıf içinde gerçekleştirmeye çalışacağı amaçlar örgütsel ve yönetsel amaçlar olarak iki grup içinde ele alınabilir. Örgütsel amaçlar Milli Eğitimin genel amaçlarına uygun biçimde okul örgütünce o dersin sınırları içinde belirlenmiş amaçlardır. Yönetsel amaçlar ise esas olarak sınıfta sürdürülmekte olan eğitimin niteliğini yükseltmek olarak tanımlanabilir.

Bir öğretmenin bu iki boyuttaki sorumluluğunu ne ölçüde yerine  getirebildiğini saptamak için şu sorulara yanıt aramak gerekir.

  • Süreç sonunda örgütsel amaçlar ne ölçüde gerçekleşmiştir?
  • Öğrencilerin bireysel inisiyatif ve yaratıcılıkları yeterince ortaya çıkartılabilmiş ve kullanılabilmiş midir?
  • Sınıf içinde lider özelliklere sahip öğrencilere bu özelliklerini ortaya çıkaracak roller verilebilmiş midir?
  • Sınıf içindeki bütün bireylerin sınıf içi eğitim süreci içindeki katkıları doğru belirlenebilmiş ve bu katkılar beklenen ölçüde sağlanabilmiş midir?
  • Sınıf içinde eğitim ve öğretime katılan herkes (öğretmen dahil) böyle bir eğitim sürecinde yer almaktan yeterince mutlu olmuşlar mıdır?

Burada sınıf yönetimi kavramından asıl olarak öğretmenin planlı bir faaliyet içinde ve belirlenmiş hedefler doğrultusunda eğitim-öğretim durumlarını, sınama durumlarını yönetme faaliyeti kastedilmektedir. Ancak bir de okul programı doğrultusunda bir sınıfta yürütülen bütün eğitim-öğretim faaliyetlerinin sınıf rehber öğretmeninin liderliğinde bütünsellik içinde yönetilmesi faaliyeti söz konusudur. Bu anlamda ilköğretim birinci kademede yöneticilik sorumluluğu sınıf öğretmeni üzerindedir. İkici kademe ve orta öğretimde ise sınıf bir sınıfın derslerini okutan alan öğretmenleri ile onlara yardım eden eğitim uzmanlarından oluşan bir ekipçe yönetilir. Bu ekibe sınıfın öğrenci temsilcisini ve okul rehber öğretmenini de katmak gerekmektedir. Bu ekibin başkanı sınıfın rehber öğretmeni olmalıdır. Sınıf yöneticisi ekibin başkanının her yıl değişmemesi üç ya da dört yıl sınıfın yönetimini üstlenmesi öğrencilerin gelişiminin takip edilmesi, daha iyi yetişmesi bakımından daha uygundur. Ancak ikinci kademe ve orya öğretimde bu ilke ne yazık ki gözetilmemektedir.

Sınıf yönetimi başlangıçta klasik anlayış içinde öğretmen otoritesinin sınıfta hakim kılınması olarak algılandı. Daha çok disipline dayanan bir anlayış hakimdi. Aşırı kuralcı, öğrenci katılımına önem vermeyen bir anlayış hakimdi. Fakat günümüzde artık bu anlayış terk edilmiş sınıf yönetimi öğrenmeyi sağlayıcı, olumlu bir sınıf ortamının sağlanması anlamına gelir. Ve sınıf etkinliklerinin merkezinde öğrenci yer alır.

Sınıf yöneticisi kendisinin sorumluluğuna bırakılan sınıfın başarısını en üst düzeye çıkarmak, bunun için diğer ilgili iş görenlerle birlikte gereken tedbirleri almakla; bu amaçla okulun ve sınıfın kaynaklarını etkili bir biçimde kullanmakla yükümlü olmalıdır.  Dahası ikinci öğretimde ve orta öğretimde sınıf yöneticisi ve  ilgili alan öğretmenlerinin katılımıyla yılda en az iki kez toplanması gereken şube öğretmenler kurulu işlevsel hale getirilmelidir. Bu kurulda öğrencilerin şube düzeyinde mesleki ilgilerinin gelişmesi, öğreneme eksikliklerinin ve okula uyum sorunlarının giderilmesi; şube düzeyinde amaçlanan hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı gibi konularda görüşmeler yapılmalı, kararlar alınmalıdır.

Okul yönetimi, eğitim boyutunda şube yönetimlerine gerekli sorumluluğun yanı sıra yeterli inisiyatifi de tanımalıdır. Bu nedenle sınıf yönetimi göreli bir özgürlüğe, özerkliğe sahip olmalıdır. Öğrencini gelişimi, öğrencinin ödüllendirilmesi, cezalandırılması gibi konularda ağırlıklı olarak sınıf yöneticisini kararı esas alınmalıdır. Okul rehberlik servisinin görevi sınıf yöneticisinin başaralı olabilmesi için servis sağlamak, rehberlik etmek olmalıdır.

Sınıf yönetimi için yöneticiye yeterli inisiyatifin yanı sıra yeterli zamanın da verilmesi gerekir. İlköğretim birinci kademesinde ders yükü esas olarak sınıf öğretmeni üzerinde olduğundan sınıf yönetimi, rehberlik gibi konularda öğretmen yeterli zamanı bulabilmektedir. Ancak İlköğretim ikinci kademe de ve orta öğretimde bazı okullaşmalarda sınıf yönetimi için ayrı bir ders saati ayrılmamaktadır. Bu yönetsel etkinliklerin gerçekleştirilmesini engelleyen önemli bir unsurdur.

Sınıf Ortamı ve Grup Etkileşimi:

Birey toplumsal bir çevrede doğar ve içine doğduğu çevre ile birlikte, çok çeşitli çevrelerle birlikte etkileşime girer. Bireyin içinde yaşadığı anı belirleyen her şey bir toplumsal etkidir. Toplumsal etkilerle birey; kendisini, çevresini, çevresinde kendi yerini anlamaya ve algılamaya başlar. Bu anlama ve algılama sürecinde birey, hem toplumsallaşarak içinde yaşadığı çevrenin bir parçası olmayı öğrenir. Hem de bireyselleşerek diğer insanlardan ayrılan yönlerinin, farklılığının farkına varır.

Bireyin toplumun üyesi olma ve birey olma sürecinde, içinde bulunduğu en önemli toplumsal çevresi okuldur. Okulu önemli kılan özelliği; düzenli, disiplinli ve uzman bir örgüt olmasından ve bireyi çocukluk dönemlerinden itibaren, uzunca bir dönem, tekelinde tutabilmesinden doğar.

Okul öğrenciyi biçimlendirici bir etki sürecinde toplumsallaştırarak bireyleri birbirine benzeştirmeye ve kitleselleştirmeye çaba gösterir, diğer taraftan; kişileri bireyselleştirerek bireyin kişiliğini kazanmasına, benlik bilincinin oluşmasına, kendi özelliklerinin farkına varmasına yardım eder.

Geleneksel eğitim anlayışı bu süreçte bireyi ihmal etme eğilimindedir. Çağdaş eğitim anlayışı ise, bireyi, bireyin bireyselleşmesini ve kendini gerçekleştirmesini önemsemektedir. Sınıf ortamında, bireye gereken önemi ve değeri vermek açısından, öğretmen tutum ve davranışlarının, öğrenci beklentilerinin, özellikle grup etkileşimi boyutunda ele alınıp değerlendirilmesi, daha etkin eğitim ortamları oluşturmaya önemli bir katkı sağlayacaktır.

Bir Grubu Kalabalıktan ayıran özellikleri üçtür; Karşılıklı bağımlılık, Etkileşim ve Paylaşılan ortak Amaçtır. Toplumsal yaşam; karşılıklı beklentilerden oluşur. Bireyin bir toplumsal çevre içindeki yerine ve yerinin derecesine STATÜ, belirli statülere sahip bireylerden istenen ve beklenen davranışlara ise ROL denir. Belli bir statüye sahip bireyler rollerini en iyi bir biçimde oynamaya çalışırlar.

Her grup üyesi, grubun davranış ve özelliklerinden etkilenir ve kendi davranış özellikleriyle de grubu etkiler. Bu karşılıklı etkileşim süreci “Grup Dinamiği” Kavramını ifade eder. Grup etkileşimi, grubun kendi içindeki kişilerarası etki ve tepkileri içerdiği gibi bir grubun başka bir grupla ilişkilerini de içerir.

Sınıftaki toplumsal etkileşim, toplumsal bir ortamda her biri birbirinden sorumlu olan motive olmuş kişilerin etkileşimlerinin sonucudur. Bu etkileşimler, sınıf iklimini geliştirmek yanında, öğrencilere toplumsal ve akademik öğrenmeleri ile ilgili davranış oluşturmalarına yardım eder. Bu etkileşim sonucu çalışma grubunun kendi doğal statü ve yapısı, kültürü ve toplumsal örüntüsü ortaya çıkar.

Öğretmen her şeyden önce bir eğitim uzmanıdır. Öğrenme ile ilgili konularda karar veren, neyi, nasıl ve hangi araçlarla öğreteceğini ve nasıl değerlendireceğini belirleyen kişidir.

Öğretmen aynı zamanda bir yöneticidir. Öğrenme ile ilgili bütün koşulları planlar ve düzenler, Öğretmen aynı zamanda bir danışmandır. Bu nedenle insan davranışlarına karşı hassas bir gözlemci olmak zorundadır.

Öğretmenlerin rolleri ne olursa olsun, değişmeyen gerçek sürekli insanla çalışıyor olmasıdır. Bu nedenle öğretmenin insan ilişkilerinde başarılı olması gereklidir. Öğretmenin bütün bu rol ve görevleri iyi yapabilmesi için her şeyden önce etkili bir lider olması gerekir. Öğretmen, biçimsel ve doğal grupların beklentilerine birlikte cevap verebildiği oranda liderlik özelliklerine ulaşır. Liderlik, bir statü ya da konumun değil, etkileşimin bir ürünüdür.

 

 

 

 


DER2 : SINIF YÖNETİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRELER

Eğitim- Öğrenme-Öğretme-Öğretim

Sınıf yönetimini etkileyen faktörler üzerinde durmadan önce eğitim-öğrenme-öğretme ve öğretim kavramları üzerinde kısaca durmak gerekir.“Eğitim, bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istenilen yönde değişiklik meydana getirme sürecidir”

Bu tanıma göre eğitim bir süreçtir. Bu süreçte bireyin davranışlarının istenilen yönde değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Davranışlardaki değişme rastlantısal değil, kasıtlı olarak gerçekleştirilecektir. Dahası bu davranış değişikliğinin süreklilik gösterebilmesi için bireyin kendi yaşantısı yoluyla kazanılmış olması gerekir.

Öğrenimi ise, bireyin kendi yaşantısı yoluyla kalıcı izli davranış değişikliği olarak tanımlayabiliriz.

Bireyin davranışlarında değişiklik meydana getirmek amacıyla öğrenmeyi kılavuzlayıcı ve gerçekleştirici faaliyetlerin tümü öğretme kapsamına girer. Öğretme çerçevesinde öne çıkan etkinlik asıl olarak rehberliktir, yol gösterici (klavuz) olabilmektir. Esas olarak hiç kimseye zorla bir şey öğretemezsiniz. O nedenle öğretmenin asıl görevi yol gösterme, yönlendirme olmalıdır. Bu da öğretmenin öğrenciyi öğrenmeye ne kadar istekli kılabildiği ile doğru orantılıdır. Bu nedenle öğretme ancak bireyde öğrenmenin oluşumuna yol açıyorsa geçerlilik kazanır. Yoksa bir öğretmeden söz edilemez.

Öğretme durumu iç koşullar ve dış koşullar olarak tanımlanan iki türlü uyarıcının etkisiyle oluşur.

İç koşullar, yaş, cinsiyet,fiziksel özellikler gibi bireyden gelen uyarıcılardır. Bu koşullar bireyin bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özelliklerini belirler.

Dış koşullar, öğrenme için gerekli her türlü araç gereci, kitap, yazı tahtası, öğrenme ortamı vb.. uyarıcıları içine alır.

Öğretme bu iki koşulun uyumlu bir araya gelişi ile gerçekleşir.Öğretmen, iç koşulları kontrol etme şansına sahip değildir. Ancak öğrencinin iç koşullarını göz önünde tutarak, dış koşulları bu iç koşullara uygun bir biçimde öğrenci için hazırlayabilir. Öğretmen dış koşulları öğrenci için en iyi bir biçimde hazırlayabilmek için mutlaka öğrenciyi yani -iç koşulları- çok iyi bilmesi, öğretme ortamını buna göre düzenlemesi gerekir. Dış Koşullar -öğretme ortamı- ne kadar iyi düzenlenirse öğrenme o kadar kaliteli ve kalıcı olur. Bu nedenle:

  • Eğitim sürecinde istendik (geçerli) yaşantıların gerçekleşebilmesi için; bu yaşantıları önceden planlamış, programlamış, düzenlemiş olmalıdır.
  • Eğitim yaşantıları  öğretmeni amaçlarına (hedeflerine) ulaştıracak, hedefleri kritik davranışlara dönüştürecek biçimde planlanmış, düzenlenmiş olmalıdır.
  • Öğretme ortamı endişe, çekingenlik, korku gibi  öğretmeyi engelleyici faktörlerden arındırılmış olmalıdır. Sınıfta duygusal, hoşgörülü ve demokratik bir ortam yaratılmalıdır.
  • Uygulanabilir öğretme yöntem ve teknikleri geliştirmiş, konunun özelliğine uygun bir biçimde kullanılacak öğretme yöntem ve teknikleri seçilmiş olmalıdır.

Öğrenmenin gerçekleşmesi ve bireyde istenen davranışların gelişmesi için önceden hazırlanmış bir program çerçevesinde; amaçlı, planlı, düzenli ve kontrollü olarak  okullarda gerçekleştirilen öğretme faaliyetlerinin tümü “öğretim” olarak adlandırılır. Öğretim, öğretme ve öğrenimi birlikte kapsar. Öğretim etkinlikleri okullarda ve sınıflarda, eğitimin önceden belirlenmiş amaçlarını gerçekleştirecek biçimde düzenlenir. Öğrenciler kendileri için oluşturulan eğitim ortamında, öğretmenin rehberliğinde yeni bilgi, beceri, tutum ve idealler kazanırlar. İşte bütün bunların öğrenciye kazandırılması ile ilgili faaliyetler öğretim kapsamında değerlendirilir. Bu faaliyetlerin sonucunda öğrencide ortaya çıkan kalıcı davranış değişiklikleri ise eğitim olarak nitelendirilir. Bu nedenle öğretim, eğitimin bir aracıdır.

SINIF YÖNETİMİNİ ETKİLİYEN FAKTÖRLER:

Öğrenme ve öğretimi etkileyen faktörleri aynı zamanda sınıf yönetimini etkileyen faktörler olarak da ifade etmek gerekir. Ancak sınıf yönetimi sınıf içindeki öğrenme ve öğretimi de içine alan daha geniş bir kavramdır. Dolayısıyla konuya daha geniş bir açıdan bakmak gerekir.

Ekonomik, Sosyal, kültürel, Psikolojik faktörler:

Eğitimin konusu insandır; eğitim, insan-insan ilişkileri içinde gerçekleşen bir süreçtir. O nedenle  toplumdaki ekonomik, sosyal, psikolojik durumlardan eğitim süreci doğrudan etkilenir.

Eğitim örgütünde iş görenlerin maaşlarının düşük ya da yüksek olması, eğitim-öğretim için gerekli fiziki ortamın yeterince oluşturulup oluşturulmadığı, araç gereç ve işlemler için gerekli finansmanın yeterince ayrılıp ayrılmaması gibi eğitim örgütünü etkileyecek ekonomik faaliyetlerin niteliği sınıf yönetimini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Öte yandan ailelerin çocuklarının eğitimi için yeterli kaynak ayırıp ayıramaması da sınıf yönetimini yakından ilgilendirir. Çocuğun evde derslerini yapabileceği ayrı bir odasının olup olmaması, yeterince beslenip beslenememesi, öğrenimini sürdürebilmesi için gerekli kaynak kitap ve araç gerece sahip olup olmadığı, kendisine yeterli haçlığın verilip verilememesi gibi değişkenler doğal olarak çocuğun sınıf içi performansını doğrudan etkileyen faktörlerdir.

Öte yandan çocukların içinde yetiştiği ailenin sahip olduğu çocuk sayısı, aile bireylerinin kültürel düzeyleri, eğitim düzeyleri, meslekleri, mesleki ilgi ve  başarıları da öğrencinin motivasyonunu, performansını doğrudan etkileyen değişkenlerdir. Yapılan araştırmalar ailelerin toplum içindeki durumları ile öğrencilerin okul içi performansları arasında anlamlı ilişkiler bulunduğunu göstermiştir. Örneğin anne ve babası öğretmen olan  öğrencilerin, sınıfa uyum ve başarıları diğerlerine göre daha fazla olabilmektedir.

Diğer yandan öğrencinin içinde bulunduğu yakın çevrenin psikolojik özelliklerini de bir başka önemli etkileyici faktör olarak görmek gerekmektedir. Örneğin terör tehdidi savaş tehdidi altında , deprem gibi doğal afetler beklentisi altında normal dönemlere göre görece sağlıklı bir eğitim-öğretimin sürdürülebilmesi daha zor olacaktır.

Bu nedenle öğretmen çocuğun içinde yaşadığı ailenin, yakın çevrenin, toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve psikolojik özelliklerini iyi bilmeli yakından takip etmelidir. Programını bu değişkenleri dikkate alarak düzenlemeli; bu tür etkenlerin öğretim-öğrenim ortamına sunabileceği fırsatları iyi değerlendirmeli; olumsuzluklardan ise öğretim-öğrenim sürecinin en az etkileneceği tedbirleri zamanında almasını bilmelidir.

 

Eğitim Örgütünden Gelen Etkiler:

Her toplumun yaşama biçimi, kültürel geçmişi, alışkanlıkları, eğitimden beklentileri farklı farklıdır. Toplumun bu özellikleri sınıf yönetimini yakından etkiler. Aynı zamanda bu öğretmenin sınıfı yönetirken ne kadar geniş kapsamlı düşünmesi gerektiğini de ortaya koyar. Örneğin televizyon programlarında sık rastlanan şiddet öğelerinin çocukların davranışlarını olumsuz etkileyeceği açıktır. Öğretmen bir yandan bunların olumsuz etkilerinden öğrencilerini korumak için mücadele ederken; diğer yandan toplumda karşılıklı sevgi ve saygıyı, dayanışmayı, kardeşliği, birlik ve bütünlüğü geliştirecek, güçlendirecek davranışlardan eğitimde yararlanmayı bilmelidir.

Sınıf içinde öğretim ve öğrenim, Milli Eğitim Bakanlığı liderliğinde belirlenen amaçlar doğrultusunda yapılır. Bu amaçlar sınıf yönetimine yön verir, hedef verir, ölçüt verir. Sınıf için, ve sınıf içinde sürdürülen etkinliklerin tümünün eşgüdümlü olmasını sağlar. O nedenle eğitim örgütünün yönetici birimlerince saptanan genel amaçlar açık, belirli, sosyo-ekonomik koşullara uygun olmalıdır. Yoksa burada ortaya çıkacak bir belirsizlik eğitim örgütünün bütün alt sistemlerine taşınacaktır. Bütün bir eğitim örgütünde karışıklığa neden olacaktır. Sınıf yöneticisi öncelikle Milli Eğitimin Amaçlarını iyi bilmelidir. Bu amaçları sınıf örgütünün amaçlarına ustalıkla taşıyabilmelidir. Milli Eğitim örgütünün genel amaçlarıyla sınıf örgütünün amaçları arasında bir koşutluk, bir denge bulunmalıdır.

Diğer yandan eğitim-öğretim için gerekli fiziki alt yapı eğitimin merkez örgütü tarafından hazırlanmakta; kaynaklar, program materyalleri, gerekli öğretmen ve personel istihdamı merkezi örgüt tarafından sağlanmaktadır. Gene sınıf örgütünü denetleme  yetkisini merkezi örgüt elinde bulundurmaktadır. Bu nedenle merkezi örgütteki farklılaşama, merkez örgütünün davranışları sınıf örgütünü yakından ilgilendirmekte, etkilemektedir. Örneğin yetersiz ya da yanlış personel politikalarının; eğitim politikalarına politik müdahalelerin sınıf örgütünü olumsuz etkilememesi düşünülemez.

Sınıf örgütünün merkezi örgüt hareketlerinden etkilenme oranı; eğitim sistemindeki yapının ne kadar merkeziyetçi bir yapı olduğuna göre farklılık gösterir. Daha merkeziyetçi bir eğitim sisteminde iş gören, sınıf örgütü, merkezin tasarruflarından; daha az merkeziyetçi yapıdaki sınıf örgütüne göre daha fazla etkilenecektir. Bu nedenle sistemdeki aşırı merkezileşme sınıf örgütünün faaliyetlerini olumsuz etkileyebilen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Merkez örgütünün yanı sıra eğitim müdürlükleri, okul müdürlükleri de sınıf örgütünün faaliyetlerini etkileyen birimlerdir. Bu birimlerdeki istikrar sınıf yönetimi çalışmalarına olumlu bir etkide bulunurken istikrarsızlık; sınıf örgütü faaliyetlerinde kararsızlık, tedirginlik olarak yansıyabilmektedir. Örneğin eğitim müdürlüklerinde ve okul yönetimlerinde -bazen politik müdahalelerden kaynaklanabilen- sık sık gerçekleşen kadro değişikliklerinin, okul örgütünde açılan soruşturmaların sınıf örgütü çalışmalarını olumsuz etkilememesi düşünülemez. Okulun her özelliği ve durumu sınıf yaşamını etkiler. Okulun fiziksel yapısı, sosyal ekonomik durumu, öğrenci sayısı, okulun sahip olduğu eğitsel olanaklar, okulun  yönetim yapısı, okul yaşamının demokratik işleyip işlemediği; okul içindeki sosyal etkinlikler  sınıf yaşamını etkileyen özelliklerin başında gelir.

İyi bir sınıf yöneticisi olarak öğretmen toplumdan, eğitim örgütünden gelen olumlu etkilere karşı duyarlıdır, bu etkilere açıktır. Bu etkileri sınıf örgütünün faaliyetlerinin başarısı için kullanır. Olumsuz etkilerle ise mücadelede kararlılık gösterir. Bazen de olumsuz etkileri mümkün olduğu kadar sınıf örgütüne yansıtmamaya; sorunları sınıf yaşamına taşımadan, çözmeye çalışır.

Diğer Baskı Gruplarından gelen etkiler:

Okulun yakın çevresinden, ailelerden, öğretmen, öğrenci ve yardımcı personel gruplarından gelen etkiler, kitle iletişim araçlarından gelen etkiler bu kapsamda ele alınabilir. Okul sosyal bir çevredir. Girdi ve çıktılarıyla çevreyi yakından etkiler. Bu nedenle yakın çevrenin, belediyenin, mahalle muhtarlığının, öğretmen örgütlerinin, öğrenci örgütlerinin, yardımcı personelin, ailelerin sınıf örgütünden beklentileri olması, sınıf örgütünün faaliyetleri ile ilgili görüşleri olması doğaldır.

Bu baskı grupların içinde ailenin özel bir yeri vardır. Çünkü aile çocuğun doğup büyüdüğü, içinde yaşadığı toplumsal kurumdur. Çocuğun kişilik yapısının temel davranışları büyük ölçüde aile içinde oluşur. Eğitim ailede başlar. Ailedeki birey sayısı öğrenci davranışlarını etkileyen faktörlerden biridir. Kalabalık aileler çocuklarına daha az vakit ayırırlar. Ailenin gelir durumu, eğitim durumu, kültürel düzeyi, aile içinde çocuğa yönelik tutum ve davranışlar, aile içinde çatışma, ailenin çocuklarından beklentisi bütün bunlar çocuğun eğitimsel davranışlarını etkileyen faktörlerdir. Öğretmen, öğrenciyi tanımak için aileyi de yakından tanımak durumundadır. Öğrenci üzerinde etkili olabilmek, öğrenci sorunlarına çözüm bulmak için öğretmen aile ile zamanında iletişim kurmalı; yakın bir iletişim içinde olmalıdır. Aile ile ilişki kurarken ailenin sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleri göz önünde tutulmalıdır. Dil, giyim farklılıkları, çalışma saatinin uygun olmaması, öğrencilik dönemindeki olumsuz deneyimleri veliyi okuldan uzak tutabilir. İyi bir öğretmen çocuğu etkilemek için ailenin desteğini almaya çalışır.

Diğer yandan öğrencinin kendisi de sınıf örgütü üzerinde önemli bir baskı unsurudur. İnançları, kültürleri, alışkanlıkları, amaçları doğrultusunda sınıf yönetimini etkilerler. Öğretmen diğer değişkenleri olduğu kadar bu değişkeni de kontrolü altında tutmasını bilmelidir. Bu da öncelikle öğrenciyi, dolayısı ile ailesini yakından tanımaya bağlıdır. Çünkü öğrenci özelliklerini tanıdıkça, onları etkileyebilme fırsatlarını da daha iyi görebilecektir.

Diğer yandan güncel olayları yakından takip etmek, yöredeki kitle iletişim araçları ile kurulacak yakın bir ilişki, sınıf örgütünün çalışmaları için yeni fırsatlar, olanaklar ortaya çıkarabilir. Kitle iletim araçlarına karşı duyarsızlık ise sınıf örgütünün çalışmalarını olumsuz etkileyecek gelişmelere neden olabilir.

Sonuç olarak öğretmen sınıf örgütünün çalışmaları sırasında, yakın çevrenin olanaklarından doğru bir biçimde yararlanmayı bilmelidir. Öğretmen toplumu da bir sınıf gibi kullanabilmelidir. Bu öğrencinin yaşam alanını genişletecektir. Bu amaçla öncelikle çevreyi tanımalı, kültürel özelliklerini, geçmişini, bugününü, kaynaklarını, güçlü ve zayıf yönlerini açığa çıkarmalıdır. Sınıf çevreden alabileceği yardım kadar çevreye de katkıda bulunabilir. Özellikle bu ilköğretim yıllarında çocuğun sosyalleşmesine, çevre kültürü geliştirmesine yardımcı olacaktır. Örneğin temizlik ve sağlık ünitesi işlenirken okul çevresindeki bir sokağın temizlenmesi sağlanabilir. Sınıf örgütüne yakın çevrenin sahip çıkması, sınıf örgütü çalışmalarını desteklemesi için yakın çevre öğeleriyle yakın bir ilişki içinde olmalıdır. Bu nedenle sınıf örgütü dışındaki davranışlarında da dikkatli, özenli ve yapıcı olmalı; sınıf içinde olduğu kadar, olumlu özellikleri ile çevresinde de örnek olmayı bilmelidir.

 

SINIF ORTAMINDAN KAYNAKLANAN ETKİLER

Eğitim Ortamı, öğrenme-öğretme faaliyetlerinin gerçekleştiği insan ve insan dışı öğeleri içeren ortamdır. İnsan gücü kaynakları başta öğretmen olmak üzere, öğrencileri idarecileri, hizmetlileri velileri içerir. İnsan gücü dışı kaynaklar ise, okul binası, derslikler, laboratuar,kitaplık oyun alanları olarak sıralanabilir. Öğrenme-öğretme faaliyetlerinin asıl yürütüldüğü yer olan sınıf ortamının öğrenci için doğru hazırlanması önemlidir. Öğrenci sayısı, dersliğin ısı, ışık, temizlik, renk, havalandırma, gürültü bakımlarından uygun olması öğretimi önemli ölçüde olumlu etkiler. Sınıfta öğrenci yerleşim düzeni oluştururken de, öğrencilerin özellikleri, aralarında kurdukları ilişkiler, dersin işleyişini olumlu-olumsuz etkileme potansiyelleri dikkate alınmalıdır. Öğretmen öğrencinin özelliklerini dikkate alarak, öğrenci için, insan gücü ve insan gücü dışı kaynaklarını doğru organize etmeyi bilmelidir. Eğitim ortamının düzenlenme biçiminin öğretimi olumlu/olumsuz etkileme özelliğini sürekli göz önünde tutmalıdır. İlköğretimin birinci basamağında öğretim ortamının doğru bir biçimde düzenlenmesi daha bir önem kazanır. Çünkü henüz çocuk somut düşünme aşamasındadır. Kavramlar, sözcükler, rakamlar somutlaştırılarak, çocuğun yaşamında tanıdığı objelere dönüştürülmeli, sınıf ortamında çocuğun gözünün önünde tutulmalıdır. Öğretim ortamının çocuğun fiziksel, psikolojik, sosyal gelişimine uygun bir biçimde oluşturulması öğretmenin temel görevlerinden biridir.  Eğitim ortamında öğrenci performansını etkileyen faktörler şöyle sıralanabilir.

Öğrenci sayısı:

Eğitim öğretime artan talep sonucu sınıflarda öğrenci sayısında görülen artma eğilimi sınıflarda sürdürülen öğretim ve öğrenimin kalitesini olumsuz etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü sınıf ortamında öğrenci sayısının fazla oluşu; başta öğrenci-öğretmen etkileşimini olumsuz etkilemektedir. Sınıf ortamında öğrenci sayısı arttıkça, en başta öğretmenin öğrenci özelliklerini tanıması, öğrencileri izlemesi, ölçmesi ve değerlendirmesi için öğrenci başına kullanabileceği zaman dilimi azalmaktadır. Öğrenci sayısının fazla oluşu bu süreçlerin olması gerektiği gibi gerçekleşmesini engellemektedir. Diğer yandan sınıf ortamında öğrencilerin öğretmeni gerektiği gibi izlemeleri ve anlamaları da öğrenci sayısı arttıkça giderek güçleşmektedir. Gene öğrencinin fazla olduğu sınıflarda öğrenci etkileşimi sırasında ortaya çıkan sorunlar daha fazla olmaktadır. Sınıf disiplininin sağlanmasında, öğretmenin sınıfa hakim olmasında daha fazla sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yapılan araştırmalarda öğrenci sayısının fazla olduğu sınıflarda başarının diğerlerine göre daha düşük olduğu görülmüştür.

Alt sınıflarda öğrenci sayısının fazla oluşu, üst sınıflara göre sınıf içi  öğretime olumsuz etkisi daha fazla olmaktadır. Bu alt sınıflarda öğrencinin öğrenmede üst sınıflara göre öğretmene daha bağımlı olmasından; bireysel çalışma alışkanlıklarının henüz kazanılmamış olması ile ilgilidir. O nedenle alt sınıflarda, özellikle da ilköğretimde  öğrenci sayısının olabildiğince az sayıda olması gerekmektedir.

Oturma Düzeni :

Sınıfta etkili bir öğretme-öğrenme ortamının oluşturulmasında yerleşim düzeninin önemi büyüktür. Sınıf ortamında oturma düzeni iki boyutta düşünülmelidir. Bir yandan sıra, öğretmen masası kitaplık vb. eşyanın yerleştirilme biçimi dolayısı ile sınıfı kullanma biçimi nasıl olmalıdır sorusunu yanıt aranırken; diğer yandan “bu oturma düzeni içinde hangi öğrenci nereye oturmalıdır.” Sorusuna yanıt aranacaktır.

Ne yazık ki eğitim sistemi içinde eğitim-öğretime en uygun fiziksel ortam arayışı, özel mimari anlayış gelişmemiştir. Sınıf düzenindeki bir değişikliğe okul yönetimleri her zaman sıcak bakmayabilir. Bu yüzden öğretmenin sıra ve masa düzeni ile ilgili sınıf içinde çok fazla bir tasarrufta bulunması mümkün olmamaktadır.  Ancak sıraların ve masaların yerleşim düzeni; öğrencilerin ve öğretmenin  birbirlerine ve kaynaklarla etkileşimini kolaylaştıracak; içeriği sunuş yöntem ve tekniklerine uygun olmalıdır. Oturma düzenini saptarken sınıftaki öğrenci sayısı, işlenecek konunun özellikleri, kullanılacak öğretim yöntemleri ve öğrencilerin özellikleri göz önünde tutulmalıdır. Bir sınıftaki öğrenci sayısı ve özellikleri örneğin sıraların tahta karşısında yarım daire biçiminde sıralanmasına elverişli olabilir. Öğrencilerin öğretmeni daha kolay izlemeleri, birbirileri arasında daha kolay iletişim kurabilmelerine yerleşim düzeni uygun olabilir. Ancak bir diğer sınıfta aynı yerleşim düzeni öğrencilerin ders sırasında birbirleri ile sürekli iletişim içinde olmaları nedeniyle disiplin sorunlarına, öğretmenin sınıfa yeterince hakim olamamasına yol açabilir.

Diğer yandan sınıfta hangi öğrencinin nereye oturması gerektiği de ayrı bir sorundur. Burada öğretmen öncelikle öğrencilerin derse güdülenmesini, dersten olabildiğince verim alabilmelerini sağlayacak en elverişli yerleşim düzeninin arayışı içinde olmalıdır. Sıraların arka arkaya düzenlendiği ortamda, sınıflarda öğrenciler daha çok ön sıralarda oturmayı tercih etmektedirler. Orta öğretimde ise ön sıraları dersle daha ilgili olan öğrenciler tercih etmektedirler. Diğer yandan öğrenciler anlaşabildikleri arkadaşları ile birlikte oturma eğilimi içindedirler. Genel kural görme ve dinleme sorunu yaşayan öğrencilerle kısa boylu öğrencilerin ön sıralarda oturtulmasıdır. Sınıf içinde özellikle ders içinde sorunlar yaşanmasına yol açan öğrencilerin yerleştirilmesi öğretimi etkileyici bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Yerinde rahatsız olan bir öğrencinin kendini yeterince derse vermesi, derse güdülenmesi beklenemez. O nedenle öğretmen  sınıf içi öğretimi olumsuz etkilemedikçe öğrencilerin istedikleri arkadaşları ile birlikte oturmalarına izin vermelidir.

Aydınlatma:

Sınıf içi aydınlatma öğretme-öğrenme ortamını etkileyen önemli faktörlerden biridir. İdeal olan sınıfın gün ışığından en fazla yararlanacak şekilde oluşturulmasıdır. Bunun dışında sınıftaki yapay ışıklandırma da bilinçli bir biçimde yapılmalıdır. Dersin işlenmesine en uygun ışıklandırma biçimi önceden saptanmış olmalıdır. Yapay ışıklandırma olarak gün ışığına yakın tek biçimli ve sabit bir ışıklandırma seçilmelidir. Farklı renk veren ışık kaynakları kullanılmamalıdır. Koyu renkli duvarların görüş sahası dışında ışıklandırmayı azaltıcı bir etkisi olduğu unutulmamalıdır. Göze direk gelen ışık dikkat dağıtır, o nedenle ışığı dağıtan flüoresan tipi ışık kaynakları seçilmelidir. Diğer yandan gereğinden çok yapılan ışıklandırma; yüksek şiddette yapılan ışıklandırma da gözü yoracak, konsantrasyonu azaltacak, dikkat dağıtıcı bir işlev yüklenecektir. Bu tür bir ışıklandırmanın sınıf içi öğretimi olumsuz etkilemesinin yanı sıra öğrencilerin göz sağlıklarını da olumsuz etkileyeceği unutulmamalıdır.

Havalandırma :

Sınıf ortamındaki hava temiz ve yeterince sıcak olmalıdır. Uzun zaman kapalı havalandırılmayan sınıflarda oksijen oranının azalacağı, bunun da öğrenci sağlığını, motivasyonunu, öğrenci verimliliğini olumsuz etkileyeceği, unutulmamalıdır. Bu nedenle öğretmen sınıf içindeki havayı sık sık kontrol etmeli; teneffüslerde sınıfların yeterince havalandırılmasını sağlamalıdır. Diğer yandan sınıf içindeki havanın kışın yeterince sıcak yazın ise yeterince serin olması sağlanmalıdır. Sınıf içi hava sıcaklığı 20-23 derece arasında tutulmalıdır. Sınıf içindeki nem oranının, hava basıncının gereğinden fazla oluşu, sınıfın tozlu oluşu gibi atmosferik faktörlerin öğrenci sağlığını, motivasyonunu olumsuz etkileyeceği gözden kaçırılmamalıdır.

Gürültü:

Sınıf ortamındaki gürültü öğrenciler üzerinde rahatsız edici, yorucu bir etkide bulunmaktadır. Gürültü öğrencilerde direncin düşmesi, kronik yorgunluğa, dikkat dağılması gibi sonuçlar doğurmakta, öğrenmeyi olumsuz etkilemektedir. Sınıf içindeki gürültünün 150 desibeli artması durumunda öğrenci sağlığı açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceği, kulak zarının patlamasına bile yol açabileceği unutulmamalıdır.  Öte yandan sınıf içinde sessizlik de amaç haline getirilmemelidir. Çocukların, ergenlik döneminin gelişim özellikleri göz önünde tutulduğunda hareketli bir öğrencinin için kırk beş dakika bir sırada sessizce oturmanın hiç de kolay olmadığı göz önünde tutulmalıdır. İyi bir öğretmen konunun özelliğine göre sınıf içinde çeşitli yöntemler uygulayarak dikkati diri tutmasını bilir.  Neyin gürültü olarak algılanacağı, neyin algılanamayacağı; konunun özellikleri ile, öğretim yöntemiyle yakından ilgilidir. Önemli olan dersin sonu geldiğinde dersin başında belirlenmiş hedeflere ne ölçüde ulaşılıp ulaşılmadığıdır.

Temizlik:

Sınıfın temiz olması öğrenci motivasyonun olumlu etkiler. O nedenle öğrenciler sınıfı temiz bulmalı, temiz tutmayı öğrenmelidirler.

Düzenlilik :

Sınıf ortamı dersin amaçlarına göre öğrencinin ilgisini çekecek, onu motive edecek biçimde düzenlenmiş olmalıdır. Özellikle ana sınıflarında ve ilköğretimin birinci kademesinde planlanan davranış değişikliklerini destekleyecek biçimde görsel öğelerden yararlanarak, öğrenci düzeyine, algısına, ilgisine göre sınıfın düzenlenmesi; estetik açıdan çocuğa hitap etmesi  büyük önem taşımaktadır. Araç gereçler, duvar panoları, öğrenme levhaları, öğrenci ürünleri gibi materyaller sınıf ortamında estetik biçimde  düzenlenmelidir. Bu düzenleme sırasında renkler öğrencinin ilgisini çekecek, hoşuna gidecek şekilde kullanılmalıdır. Bu düzenleme yapılırken öğrenci özellikleri göz önünde tutulmalıdır.

Öğrenme materyali:

Materyalin türü ve özellikleri, öğrenmenin çabuk ve kolay gerçekleşip gerçekleşmemesinde önemli rol oynar. Materyal (içerik) bu nedenle amaca uygun (anlamlı) olmalı, ilgiyi diri tutacak şekilde düzenlenmiş olmalıdır. Öte yandan öğrenme materyali, öğrenin zihinsel ve duyuşsal gelişim düzeyine (yaşına), kişisel özelliklerine uygun olmalıdır.

Öğrencinin bireysel  yeterliliği,  hazırbulunuşluk düzeyi:

Öğrenci sınıf ortamında öğretme-öğrenme faaliyetinin konusu, bu çalışmanın üzerinde gerçekleştiği hedeftir. Diğer yandan öğrenci sınıftaki öğretim-öğrenim faaliyetinin gerçekleşmesindeki asıl unsurlardan biridir. Bu bakımdan öğrenci sınıf yaşamının bir işçisi, iş görenidir. Sınıf ortamındaki eğitim yaşamı sisteminin hem girdisi hem de çıktısıdır. Dolayısı ile bir iş gören olarak öğrencinin sınıf ortamında  bireysel giriş özelliklerinin tanınması, güdülenebilmesi, gelişiminin izlenmesi, eksiklerinin tanımlanması ve tamamlanması öğretmenin sorumluğundadır.

Her öğrenci bir diğerine göre farklı bireysel özelliğe sahiptir. Bireyin yani öğrencinin yeterliliği kavramının içine, öğrencinin belleği, algı dünyası, düşünebilme, öğrenebilme, dili kullanabilme yeteneği, gereksinimleri, duygu ve heyecan durumları  girer. Öğretilmek istenenlerin düzeyi, çocuğun bütün alanlardaki olgunluk düzeyine uygun olmalıdır. Üç yaşındaki çocuğa çarpım tablosunu öğretemezsiniz. Zeka düzeylerindeki farklılığa bağlı olarak bazı öğrenciler daha çabuk ve kolay, bazı öğrenciler ise daha zor ve ağır öğreneceklerdir. Öğrenciler yetenekleri yönünden de birbirinden  farklıdırlar. Kimi resme, kimi müziğe, kimi spora , kimi ise matematiğe daha yatkın olacaklardır.

Öğrencinin zeka düzeyi ne kadar yüksekse, hatırlama yeteneği, öğrenme yeteneği ne kadar gelişmişse öğretme-öğrenme de o kadar kolay ve çabuk olacaktır. Diğer yandan düşünme sonuç olarak sözcüklerle, kavramlar üzerinde gerçekleşen bir süreçtir. O nedenle öğrencinin sözcük dağarcığı, dili kullanma becerisi düşünme becerisini, çözümleme, değerlendirme becerisini yakından etkileyecektir. Kavram dünyası ne kadar genişse o  oranda etkili bir öğrenme süreci içinde olacaktır. Bu yüzden öğretmenler özellikle ilköğretimde çocuğun kavram dünyasını geliştirmeye, çocukları dillerini iyi kullanabilmelerini sağlamaya özel bir önem vermek zorundadırlar.

Gene öğrenci gereksinimleri; fizyolojik gereksinmeler, güvenlik gereksinimleri, sosyal gereksinimler, saygı-sevgi gereksinimi, kendini gerçekleştirme gereksinimleri sınıf içi öğretim-öğrenim sürecini yakından etkiler. Karnı aç olan bir öğrencinin derse yeterince konsantre olması beklenemez. Sınıfta sorun yaratan bir öğrencinin sorunu örneğin aile ve arkadaş çevresinde sevgi saygı gereksiniminin, kendini gerçekleştirme gereksiniminin yeterince karşılanamamış olması olabilir. İyi bir öğretmen öğretim-öğrenimi sınıf içinde olumsuz etkileyecek hareketlilikleri değerlendirirken; soruna bu açılardan da bakabilmeli; öğrenci için kendi davranışlarının nedenini de bu açıdan açıklayabilmelidir. Öğretmen sorunlara böyle bilimsel, pedagojik bakabildiğinde tepkilerini duygusallıktan arındırabilecek, sınıf yönetiminde başarılı olabilecektir.

Öğrencilerin kalıtımsal özellikleri, fizyolojik özellikleri, geçirdikleri yaşantılar, aileden-yakın çevreden aldıkları özellikler duygusal olgunluklarını  belirler.  Öğretmen öğrencilerin sınıf içi davranışlarını değerlendirirken duygu ve heyecan durumlarını; bunların nedenlerini de göz önünde bulundurmalıdır. Örneğin hiperaktif özelliklere sahip bir öğrencinin sınıf içindeki davranışları diğerlerine göre farklılık gösterecektir. Örneğin böyle bir öğrenciyi kontrol etmenin yolu onun eline ilgisini çekecek bir iş bir sorumluluk vermek olabilir. Öte yandan kaygı düzeyi çok fazla olan kendine güveni az olan bir öğrenciye daha fazla pekiştireç vermek; başarılı yaşantılar geçirmesi için çaba göstermek; bu öğrencinin sınıf başarısına çok olumlu etkilerde bulunabilecektir.

Öğretmen öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyini saptarken yukarıda sözü edilen etkenlerle ilgili yeterli bilgiye sahip olmalı; öğrencilerin bu konulardaki özelliklerini belirlemiş olmalıdır. Hazırbulunuşluk, bireyin öğrenme anındaki duyuşsal giriş özellikleri ile, konuyu kavraması için gerekli bilişsel giriş özelliklerinin toplamıdır. Bu, o öğrencinin öğrenme sürecinin başındaki hazırbulunuşluk düzeyini verir. Öğretmen kazandırılacak davranış değişikliklerini saptarken, sınıftaki öğretme-öğrenme faaliyetlerini planlarken öğrencinin hazırbulunuşluk düzeyini göz önünde bulundurmak zorundadır. Bir davranış değişikliğini kazandırmaya çalışırken öğrencinin o davranışı kazanmaya dönük duyarlılığını, o davranışı kazanabilmesi için daha önce sahip olması gereken bilişsel giriş davranışlarına sahip olup olmadığını kontrol etmek zorundadır. Öğrencilerin hazır bulunuşluk düzeylerini göz önünde bulundurmadan yapılacak bir planlamadan, bir uygulamadan başarı beklemek mümkün değildir.

Güdülenme (Motivasyon) :

Güdü (Motive) kelimesi, harekete geçirici güç, anlamına gelir. Güdüleme ise davranışı hedefe doğru yönlendiren ve faaliyete geçiren güçtür. Örgütün ya da bireylerin harekete geçmesi için etkilenmesi, isteklendirilmesi sürecidir. Geçerli davranışların ortaya çıkması için çalışanların uyarılması, yönlendirilmesi ve davranışın sürdürülmesini etkileyen durumlardır.

Eğitim boyutunda genel anlamıyla motivasyon; öğrenmeyi teşvik eden, destekleyen koşulların ortaya çıkardığı sonuçtur. Bir bilgiyi neden öğrenmesi gerektiğini, bu bilgiyi nerede kullanacağını, bu bilginin kendisine ne kazandıracağını bilmesi öğrenci için güdülenme kaynağıdır. Diğer yandan övgü, takdir, yaptığı olumlu davranış sonucunda çevreden ilgi, teşvik görmesi; geçmiş başarılı yaşantı deneyimleri birey için birer güdülenme kaynağıdır. Ceza da yerinde ve doğru kullanıldığında etkili bir güdülenme kaynağı olabilir. Fakat cezanın uygulayan ve uygulanan kişiye, uygulanma biçimine bağlı olarak çok kolay öğrenmeyi kısıtlayıcı- engelleyici bir faktör haline gelebileceğini bilmek gerekir. O nedenle öğrenme ortamında cezaya zorunlu kalınmadıkça yer verilmemelidir. Bunların dışında rekabetin de günümüzde etkili bir güdülenme aracı olduğunu belirtmek gerekir.

Güdülenmenin Öğrenme sürecindeki Yeri

Okul ve sınıfta gözlenen öğrenme güçlüklerinin ve disiplin olaylarının önemli bir kısmının kaynağı güdülenme ile ilgilidir. Yeterince güdülenmemiş bir öğrenci öğrenmeye hazır hale gelmemiş demektir. Öğrenciler daha çok merak ettikleri ve ilgi duydukları konuları daha kısa sürede öğrenirler.İnsanların güdülenebilmesi ihtiyaçlarının harekete geçirilebilmesine bağlıdır.

Güdülemede Öğretmenin Sorumluluğu

Öğretmenin sınıf yönetimi ile ilgili temel sorumluluklarından biri, sınıfta öğrencileri harekete geçirecek etkili ve olumlu bir çalışma ortamı  oluşturmaktır. Aynı davranışı gösteren öğrencinin davranışla ilgili nedenleri çok farklı olabilir. Öğretmen öncelikle öğrencileri hakkında doğru bilgilere sahip olmalı, bütün öğrencilerin benzer olmadıklarının bilincinde olmalıdır. Her davranışın bir nedeni vardır. Bazı hareketlerin anlamsız bulunması, yada aptalca sayılması güdülemeyi olumsuz etkiler.

GÜDÜLEME KURAMLARI

Güdüleme kuramları içerik kuramları ve süreç kuramları olarak iki grupta incelenir. İçerik kuramları kişinin içinde bulunduğu, kişiyi belirli yönlerde davranışa sevk eden faktörleri anlamaya önem verirler. Süreç kuramları ise bireyin nasıl davranışa geçeceği, kendini nasıl yönlendireceği ve kendini nasıl kontrol edeceği üzerinde dururlar. İnsan davranışlarının karmaşık doğası nedeniyle geliştirilen kuramlardan hiç biri tam ve evrensel anlamda kabul görmüş değildir.

İçerik Kuramları: Mc Gregor’ ın X-Y Kuramı, W.Reddin Z kuramı, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, Alderfer’ in ERG Teorisi,Herzberg’in Güdülenme Kuramı

Süreç Kuramları: Pekiştirme kuramı, Beklenti kuram, Eşitlik kuramı, Amaç kuramı

Mc Gregor’ ın X-Y Kuramı

Mc Groger X teorisinde normal insanın çalışmayı sevmeyen, elinden geldiğince işten, sorumluluk almaktan kaçan biri olduğundan hareketle, örgütlerin bireyi örgüt amaçları doğrultusunda harekete geçirmek için maddi unsurlar kullanılmasını; bireyi güdülemek için planlama, örgütleme, korkutma ve kontrol gibi teknikleri kullanılmasını önerir.

Y teorisinde ise bireyin çalışmayı seven ve kendi amaçları ile örgütün amaçlarını dengeleyebilen olduğunu vurgular. Bu nedenle bireye esnek davranılmalı, ona güvenilmeli, işten tatmin olmasını sağlamak amacıyla örgüt amaçların belirlenmesine ve yönetime katılması sağlanmalıdır.

          W.Reddin Z kuramı

W.Reddin Z kuramıyla X ve Y Kuramlarına etkililik boyutu getirmeye çalışmıştır. Reddin insana iyi ya da kötü diye yaklaşmaz. Ona tarafsız yaklaşır. İnsan düşünme karar verme ve azmetme yeteneklerine sahiptir. İnsanı güdüleyen içinde bulunduğu durumdur. Ne sadece dışarıdan ne de sadece iç motivasyonla sonuç alınabilir. X kuramı da Y’de duruma göre kullanılabilir. Önemli olan bireyin mantığına seslenmek, onu mantık yoluyla güdülemektir.

         Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi (Hümanist kuram)

Maslov insanı harekete geçiren ya da davranışlarını etkileyen ihtiyaçların tatmin edilememiş ihtiyaçlar olduğu temel varsayımından hareket eder.

İnsanın bir basamaktaki ihtiyacı, ancak daha alt basamaktaki ihtiyacı belli bir oranda tatmin edilmişse ortaya çıkar.

Maslow’ un klinik çalışmaları sonucu “gereksinmeler hiyerarşisi oluşmuştur. Bu hiyerarşi, aşağıdaki şekilde şematize edilir : En altta fiziksel gereksinmeler ( yeme, içme, barınma ) onun üzerinde Güvenlik gereksinmesi, Sosyal gereksinmeler bir yere ait olma, onun üzerinde takdir görme sevgi ve nihayet onun üzerinde de kendini gerçekleştirmesi, saygınlık gereksinimleri yer alır.

Maslow’ un sunduğu gereksinmeler hiyerarşisi sonuç olarak iki gerçeği yansıtır : İnsan, fizyolojik olarak gereksinme duyan bir varlıktır. Bir gereksinmenin bittiği yerde bir başka gereksinme başlar.  Alt basamaktaki bir gereksinme doyurulduktan sonra bir üst basamağa geçilse de, altta kalan gereksinmelerden biri yeniden ortaya çıktığında tüm enerji bu alttaki gereksinmeyi karşılamaya yönelir.

Örneğin ; sosyal doyum sağlamak ve çevrenin saygısını kazanmak amacıyla tiyatroya giden seyirciler, bir yangın çıkması halinde kendilerini kurtarma çabasına düşerler.

Öğrenciler Nasıl Güdülenmeli?

ü      Takdir edin

ü      Öğrencilerinizin duygularını ortaya koymasına izin verin, onları yargılamayın.

ü      Öğrencilerinizin birbirine destek olmasını yardımcı olmasını özendirin.

ü      Öğrencilerinizi dikkatle dinleyin.

ü      Düşüncelerini açıklamaları, sorunun çözümüne yol göstermeleri için onlara şans tanıyın.

ü      Öğrencilerinizi özerk davranmaları, ancak kendi eylemlerinin sorumluluğunu da üstlenmeleri için özendirin.

ü      Sadece başarıyı ödüllendirin, ekibi bir bütün olarak ödüllendirin, tek tek ödüllendirmeyi ekibe bırakın.

ü      Ödülleri hem başarılacak amaç ve standartlara, hem de kişisel özelliklere göre belirlerseniz, grup kadar bireye de değer vermiş olursunuz.

ü      Öğrencinize onları daha iyi tanıma arzunuzu hissettirin

ü      Her şeye ödül ya da düzeltici eylemle anında da cevap verin.

ü      İyi yapılan iş için olumlu, başarısızlık için için olumsuz sonuçlar (standartlar) belirleyin.

Yaptığım işte beni harekete geçiren ne?”

Bilgi, Sorumluluk, Yaratıcılık, Güvenlik, Adanmak, Güç, Bağımsızlık duygusu, Başarı, duygusu, Kabul Görme, İyi vakit geçirme/Zevk, Adalet ve Eşitlik, duygusu, Gelişme duygusu, Özsaygı, Meydan Okuma, Yardımcı Olma, Arkadaşlık, Para

SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.