
Medeni Hukuk
Medeni Hukuk
Sosyal hayatı düzenleyen kurallar şunlardır:
1) Din Kuralları
2) Ahlak Kuralları yaptırımları (müeyyideleri) manevidir.
3) Görgü Kuralları
4) Hukuk Kuralları yaptırımı maddidir (kendilerine uyulması devlet kuvveti yardımıyla sağlanabilen kurallardır).
Hukuk: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen maddi yaptırımlı (uyulması zorunlu), genel, soyut ve sürekli kurallar bütünüdür. Hukuk kelimesi çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır:
1) Müspet Hukuk (Pozitif hukuk-Yürürlükte olan hukuk): Bir ülkede belli bir zamanda yürürlükte bulunan yazılı ve yazısız hukuk kurallarının tümüne birden verilen isimdir. Dogmatik hukuk bilimi yürürlükteki hukuku inceler.O halde müspet hukuka Sadece yazılı olan hukuk kuralları ,örneğin kanunlar ,kanun hükmündeki kararnameler,tüzükler ve yönetmelikler değil yazılı olmayan hukuk kuralları da yani örf ve adet hukuku da girer.
2) Mevzu Hukuk: Bir ülkede belli bir zamanda yürürlükte bulunan, yetkili bir makam tarafından konulmuş olan yazılı hukuk kurallarını ifade eder. Örf ve adet hukuku müspet hukuka dahil olup mevzu hukuk içinde yer almaz.
3) Tabii Hukuk (İdeal hukuk): Olması gereken (de lege feranda) hukuk kurallarını ifade eder.
4) Tarihi hukuk: Yürürlükten kalkmış olan hukuktur.
HUKUKUN DALLARI
1) Kamu Hukuku: Devlet ile bir kişi veya diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına denir. Devlet ile kişinin girmiş olduğu bir hukuki ilişkinin kamu hukukuna dahil olabilmesi için devletin söz konusu ilişkiye kamu kudretinin sahibi olarak girmesi gerekir. Ör. Kamulaştırma işlemi bir kamu hukuku ilişkisidir. Taraflar arasında altlık üstlük durumu ortaya çıkar.
Kamu Hukukunun Alt Dalları
1) Anayasa Hukuku
2) İdare Hukuku
3) Ceza Hukuku
4-) Usul Hukuku
- Medeni Usul Hukuku
- İcra – İflas Hukuku
- Ceza Yargılaması (muhakemesi) hukuku
- Devletler Genel (umumi) Hukuku
- Vergi Hukuku
2) Özel Hukuk: Bir kişi ile diğer bir kişi arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuktur. Özel hukukta taraflar arasında eşitlik ilkesi söz konusudur.
Özel Hukukun Alt Dalları
1) Medeni Hukuk: Özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır.
a- Kişiler hukuku b- Aile hukuku c- Miras hukuku d- Eşya hukuku
2) Borçlar Hukuku
3) Ticaret Hukuku
a- Ticari İşletme Hukuku b- Kıymetli Evrak Hukuku c- Şirketler Hukuku d- Deniz Ticaret Hukuku e- Sigorta Hukuku
4) Devletler Özel Hukuku
Bazı hukuk dalları ise karma niteliktedir:
1- İş Hukuku
2- Fikri Hukuk
3- Hava Hukuku
4- Bankacılık Hukuku
5- Toprak Hukuku
HAK KAVRAMI VE HAKKIN TÜRLERİ
Hak: Hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir. Hukukta hak sahibi olabilen ve borç altına girebilen varlıklara şahıs (kişi) denir.
Haklar doğdukları hukuk kurallarına göre kamu hakları ve özel haklar diye ikiye ayrılır:
|
1) Kamu hakları: Kamu hukukundan doğan haklardır. Ör. Seçme-seçilme, memur olma hakkı.
a)Kişisel kamu hakları
b)Sosyal ve ekonomik kamu hakları
c)Siyasal Kamu hakları
2) Özel haklar: Özel hukuktan doğan haklardır. Ör. Alacak hakkı, mülkiyet hakkı, kişilik hakları, fikri haklar.
Özel haklardan yararlanmada herkes eşit olduğu halde, kamu haklarından yararlanmada herkes eşit değildir. Kamu haklarından yararlanmak için vatandaş olmak ve hukuk düzenince belirlenen koşulları taşımak gerekir.
Özel Hakların Türleri
- Özel haklar ileri sürülebileceği çevre bakımından mutlak haklar ve nispi haklar olmak üzere ikiye ayrılır:
- Mutlak Haklar: Sahibine maddi veya gayri maddi mallar üzerinde veya kişiler üzerinde en geniş yetkileri veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.
|
a- Mallar üzerindeki mutlak haklar
Hukuki anlamda mal; parayla ölçülebilen ve başkalarına devredilebilen şeylere denir. Bir kimsenin parayla ölçülebilen hak ve borçlarının tümüne malvarlığı (mamelek) denir. Kişi ölünce geride bıraktığı malvarlığı tereke ismini alır.
aa- Maddi mallar üzerindeki mutlak haklar
Maddi mal; elle tutulup gözle görülebilen şeylerdir. Maddi mallara hukukta eşya denir. Eşyalar üzerindeki mutlak haklara ayni hak denir. Ayni haklar kanunda sınırlı olarak sayılmıştır. Ayni haklar sahibine tanıdığı yetkinin kapsamına göre ikiye ayrılır. Bir ayni hak sahibine kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkilerinden hepsini veya bazılarını verir. Bu yetkilerden hepsini birden sahibine veren ayni hak mülkiyet hakkıdır.Mülkiyet hakkına sahip bulanan bir kimse (malik) bu hakkın konusunu teşkil eden eşyayı hukukun tespit ettiği sınırlar içinde kalmak şartıyla dilediği gibi kullanabilir,ondan dilediği gibi faydalanabilir,onunla ilgili dilediği tasarrufta bulunabilir:Örneğin bu eşyayı satabileceği gibi veya bağışlayabileceği gibi bu eşyayı tahrip dahi edebilir. Sahibine kullanma ve/veya yararlanma yetkisi veren ayni haklara ise sınırlı (mahdut) ayni haklar denir. Sınırlı ayni haklar kendi arasında üçe ayrılır:
1- İrtifak Hakları
- Ayni İrtifak Hakları (Örnek :Gayrimenkul lehine tesis edilmiş olan ‘’ Geçit Hakkı’’
- Şahsi İrtifak Hakları (Örnek :İntifa Hakkı)
- Karma İrtifak Hakları ( Örnek :Üst Hakkı)
- Gayrimenkul Mükellefiyeti (Taşınmaz yükü): Bir gayrimenkul malikinin mülkü dolayısıyla o gayrimenkul karşılık olmak üzere bir başkası lehine bir şey yapmaya veya vermeye mecbur olmasıdır.
- Rehin Hakları
- Menkul (Taşınır) rehini
- Gayrimenkul (Taşınmaz) Rehini
– İpotek – İpotekli Borç Senedi – İrat Senedi
bb- Maddi olmayan (gayrı maddi) mallar üzerindeki mutlak haklar
Maddi olmayan mal; fikir veya zeka ürünü olan mallardır. Bunlara eser de denir. Ör. Bir bestecinin bestesi, bir ressamın yaptığı resim üzerindeki hakları. Bu çeşit mallar üzerindeki mutlak haklara fikri haklar denilmektedir.
b- Kişiler üzerindeki mutlak haklar
aa- Kişinin kendi şahsı üzerindeki mutlak hakları: Bu haklara kişilik hakları denir. Kişilerin maddi-manevi ve iktisadi bütünlükleri üzerinde sahip oldukları haklar kişilik hakkı olarak isimlendirilir. Ör. Kişinin vücut tamlığı, ismi, resmi üzerindeki hakları.
bb- Kişinin başkasının şahsı üzerindeki mutlak hakları
Hukuk düzeni birtakım nedenlerle korunmaya muhtaç durumda bulunan kimseler üzerinde kişilere bazı mutlak haklar vermiştir. Ör. Velayet hakkı, vesayet hakkı. Veli ve vasi, velayet ve vesayet altında bulunan kişilerin yasal temsilcileridir. Velayet ile vesayet arasında bir takım farklılıklar bulunmaktadır. En önemlileri şunlardır:
– Velayet hısımlıktan doğan ve kural olarak doğumla birlikte kendiliğinden meydana gelen bir özel hukuk kurumu olduğu halde vesayet, bazı sebep ve hallerin bulunması durumunda mahkeme kararıyla doğan ve esas olarak kamu hukukuna giren bir kurumdur.
– Velayet kural olarak küçükler, istisnaen de kısıtlanmış ergin çocukların korunmasına yönelik olduğu halde vesayet, kural olarak kısıtlanmış ergin kişilerin, istisnaen velayet altında bulunmayan küçüklerin korunmasına ilişkindir.
– Velinin çocuğa ilişkin yetki ve görevlerinin kapsamı geniş olduğu halde, vasinin çocuğa ait yetki ve görevleri daha sınırlıdır.
– Velinin çocuğun mallarını kullanma hakları olduğu halde vasinin böyle bir hakkı yoktur.
– Veliler kural olarak çocuğun mallarının yönetiminde hesap ve teminat vermek zorunda olmadıkları halde vasiler, vesayet altındaki kişinin mallarının defterini tutmakla ve zaman zaman bu konuda rapor düzenleyerek sulh mahkemesine (vesayet makamı) hesap vermekle yükümlüdürler.
– Veli çocuğu temsil yetkisini kullanırken kural olarak mahkemenin iznini almak zorunda olmadığı halde vasi, bazı işlemleri yaparken sulh, bazı işlemleri yaparken de hem sulh hem de asliye mahkemesinin (denetim makamı) iznini almak zorundadır.
– Velinin velayet görevi nedeniyle ücret istem hakkı bulunmadığı halde vasinin vesayet görevi sebebiyle böyle bir hakkı vardır.
– Velinin velayet görevinden istifası söz konusu olmadığı halde vasi olarak atanan kişinin şartları varsa vasiliği kabulden kaçınma hakkı olduğu gibi, istifa etmesi de mümkündür.
2)Nispi (Şahsi) Haklar
Mutlak haklardan farklı olarak ancak tarafları (belli bir kişi veya kişiler) arasında ileri sürülebilen haklardır. Bu haklar özellikle borç ilişkilerinden doğarlar. Ör. alacak hakkı. Nispi haklar kural olarak üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Fakat kanunda sınırlı sayıda olmak üzere belirtilen şu nispi haklar ise tapuya şerh verildikleri takdirde 3. kişilere karşı da ileri sürülebilir hale gelirler. Bu haklara kuvvetlendirilmiş nispi haklar denir. Bu hakların başlıcaları; sözleşmeden doğan şüf’a (ön alım hakkı)Bir gayrimenkulun üçüncü bir şahsa satılması halinde ,hak sahibine o gayrimenkulu öncelikle satın alabilme yetkisi verir, vefa (geri alım hakkı) kendisine ait bir gayrimenkulu bir başkasına devreden kişinin devrettiği bu gayrimenkulu daha sonra tek taraflı bir irade beyanı ile geri alabilmesidir, iştira (alım hakkı)hak sahibine tek taraflı irade beyanı ile bir gayrimenkulu satın alabilmesi yetkisi verir, kira, gayrimenkul satış vaadi, bağışlayana rücu (dönme) ve ipotekte boşalan dereceden (serbest dereceden) yararlanma hakkı, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan inşaat hakkı, paylı taşınmazlarda kullanma, yararlanma ve yönetime ilişkin kararlar, paylı mülkiyetin devamına yönelik sözleşmeler, yasal önalım hakkından feragat sözleşmesi.
|
- B) Özel haklar kullanılmalarına göre devredilebilen haklar ve devredilemeyen haklar şeklinde ikiye ayrılır.
1) Devredilebilen haklar
Sahibi tarafından başkalarına devredilebilen, miras yoluyla da mirasçılara geçen haklara devredilebilen haklar denir.Bu haklar temsilci vasıtasıyla da kullanılabilir. Malvarlığı haklarının çoğu (Ör. Alacak hakkı, rehin hakkı, mülkiyet hakkı) devredilebilir niteliktedir. Nafaka hakkı, intifa hakkı ve sükna hakkı (oturma hakkı) ise mal varlığı hakkı olmasına rağmen başkalarına devredilemezle
2) Devredilemeyen haklar (Kişiye Bağlı Haklar)
Özel haklardan bir kısmı ise başkalarına devredilemedikleri gibi miras yoluyla da mirasçıları geçmez. Bunlara devredilemeyen (şahsa bağlı haklar) haklar denir. Ör. Kişilik hakları, nafaka hakkı, intifa ve sükna(oturma) hakkı.
Devredilemeyen haklardan bir kısmı ise münhasıran (o kişiye sıkı sıkıya bağlı) şahsa bağlı haklardır. Bu haklar kural olarak kanuni temsil yoluyla ile dahi kullanılamayan haklardır. Örn. boşanma hakkı, nişanı bozma hakkı, nesebin reddi hakkı, kazai (yargısal) rüşt talep etme hakkı bu niteliktedir. Şahsen kullanılacak haklarda karar verme yetkisi başkasına tanınamaz. Ancak, hak sahibi, hakkını kullanmaya karar verirse, bunun kullanılması ile ilgili işlemleri yapmak üzere bir kişiyi yetkili kılabilir. Fakat bazı işlemlerde işlemin gerçekleştirilmesi için bile temsilci kullanılmasına işlemin niteliği izin vermez. Ör. evlenme, vasiyetname yapma.
| ||
|
- C) Özel haklar kullanılmasının etkisi bakımından da yenilik doğuran haklar ve alelade haklar olmak üzere iki kısma ayrılır:
1) Yenilik doğuran haklar (inşai haklar)
Sahibine tek taraflı irade beyanı ile yeni bir hukuki durum ortaya çıkarmak veya var olan hukuki durumu değiştirmek ya da sona erdirmek yetkisi veren haklara yenilik doğuran hak denir. Yenilik doğuran hakların kullanılması kural olarak şarta bağlı tutulamaz. Bu haklar için prensip olarak zamanaşımı söz konusu olmaz. Yenilik doğuran haklar usulüne uygun biçimde kullanılmakla sona ererler. Böyle bir hak kullanılıp, sonuç doğurduktan sonra bundan geri dönülemez.
Yenilik doğuran haklar üçe ayrılır;
a- Kurucu Yenilik Doğuran Haklar: Yeni bir hukuki durum meydana getiren haklardır. Ör. İştira (alım), şüf’a (ön alım) ve vefa (geri alım) hakları.::İştira Hakkı (alım) hak sahibine tek taraflı irade beyanı ile bir gayrimenkulu satın alabilme yetkisi verir.Şüfa Hakkı(önalım öncelikli alım) ise bir gayrimenkulun üçüncü bir şahsa satılması halinde hak sahibine o gayrimenkulu öncelikle satın alabilme yetkisi verir.Bir anlamda Şüfa hakkı şarta bağlı iştira sayılabilir.Bu şart gayrimenkulun üçüncü şahsa satılmasıdır.Şüfa hakkı Kanuni Şüfa ve akdi Şüfa olmak üzere ikiye ayrılır.Kanuni Şüfa müşterek mülkiyette bir hissedarın payını satması halinde diğer hissedarlara o payı öncelikle satın alma yetkisinin kanunen tanınmasıdır.Akdi şüfada ise bir kimseye sözleşme ile önalım hakkı tanınmaktadır.
Vefa (Gerialım) Hakkı :Kendisine ait bir gayrimenkulu bir başkasına devreden kimsenin devrettiği bu gayrimenkulu daha sonra tek taraflı irade beyanı ile geri alabilme yetkisidir.Vefa hakkı da gayrimenkulun eski sahibinin kendi gayrimenkulunu geri alabilmesi için kendisine tanınan bir iştira hakkıdır.
b- Değiştirici Yenilik Doğuran Haklar: Mevcut bir hukuki durumu değiştiren haklardır. Ör. Ayıplı malın ayıpsızıyla değiştirilmesi, seçimlik borçlarda seçim hakkı.
|
c- Bozucu Yenilik Doğuran Haklar: Mevcut bir hukuki durumu ortadan kaldıran haklardır. Ör. Fesih, istifa, azil.
Bazı yenilik doğuran haklar ise dava yoluyla kullanılır. Bunlara yenilik doğuran dava denir. Ör. Boşanma hakkı, evlenmenin butlanını isteme hakkı.
2) Alelade haklar: Kullanılmalarıyla yeni bir hukuki durum oluşturmayan haklardır.
MEDENİ HUKUK
Medeni hukuk özel hukukun en geniş ve en önemli dalıdır. Medeni hukuk kendi içerisinde; şahsın hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku dallarını barındırır.
Medeni Hukukun Yürürlük Kaynakları
- A) Asli Kaynaklar
Bunlar medeni hukuka ilişkin bir uyuşmazlığın çözümünde ilk önce başvurulacak kaynaktırlar.
1- Kanunlar: Medeni hukuk açısından en başta gelen kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren ve hukuk devriminin temelini oluşturan Medeni Kanun’dur. Medeni Kanun’da Cermen hukukunun etkisi görülür.
2- Kanun hükmünde kararnameler
3- Tüzükler (Nizamnameler)
4- Yönetmelikler (Talimatnameler)
5- İçtihadı birleştirme Kararları: Bunlar kanunlar gibi Resmi Gazete’de yayımlanırlar ve benzer olaylarda bütün mahkemeleri bağlar.
- B) Tali (İkincil) Kaynaklar
Asli kaynaklarda uyuşmazlığın çözümünde bir hüküm bulunamazsa tali kaynaklara başvurulur.
- Örf ve Adet Hukuku
Alelade bir görgü kuralının örf ve adet kuralı niteliğini alabilmesi için iki unsura ihtiyaç vardır:
a- Maddi unsur: Devamlılık veya tekrarlanma yani sürekli uygulama.
b- Manevi Unsur:Toplumda var olan genel inanış.Alelade adetlerin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için şahısların devamlı suretle tekrarlanmakta olan bu davranışa uymak zorunda olduklarına genel olarak inanmış olmaları lazımdır.Eğer toplum vicdanında bu davranış biçiminde bulunmak gereği hakkında bir inanç yer etmemiş ise o adetin bir örf ve adet hukuku kuralı olarak yer etmesi mümkün değildir.
Örf ve adet hukuku ikinci derecede bir hukuk kaynağıdır. Kanun boşluğunu doldurur. Buna örf ve adet hukukunun tamamlayıcı rolü denir.
2- Hakimin Yarattığı Hukuk
Hakim kanunda veya örf ve adette olaya uygulanacak bir hüküm bulamazsa (hukuk boşluğu ortaya çıkması durumunda) kendi kanun koyucu olsaydı o olaya ilişkin nasıl bir hüküm getirecek idiyse ona göre karar verir, hukuk yaratır.Hakim kendisine tanınmış olan bu yetkiyi kullanmamazlık edemez.Yani gerek yazılı gerekse yazılı olmayan hukuk kaynaklarında bu hususta herhangi bir kaynak mevcut olmadığından ben bu anlaşmazlığı halledemeyeceğim diyemez. Buna hakimin hak dağıtmaktan kaçınması denir ki böyle bir halde zarara uğrayan taraf hakim aleyhine tazminat davası açabilir. Hakimin hukuk yaratırken başvuracağı ilk olanak, kanunun benzer durumları düzenlemek için koyduğu fakat önündeki olayı kapsamayan bir hükümden öncelik (evleviyet) veya kıyas (örnekseme) yolu ile yararlanmaktır. Başka bir kanun hükmünden yararlanma imkanı olmasa bile kanunun ruhundan yararlanabilir.
Hakim yarattığı hukuk kuralını olaya uygular ve buna göre karar verir. Söz konusu karar, gerek hukuk yaratma şartları bulunup bulunmadığı, gerek konulan kuralın yerinde olup olmadığı, gerekse kuralın uygulanışının uygun olup olmadığı açısından Yargıtay tarafından temyiz denetimine tabi tutulabilir.
- C) Yardımcı Kaynaklar
Başvurulması zorunlu olmayan kaynaklardır. İkiye ayrılırlar:
1- Bilimsel görüşler (doktrin-öğreti)
2- Yargı kararları
MEDENİ KANUNUN BAŞLANGIÇ HÜKÜMLERİ
- Madde: Hukukun uygulanması ve kaynakları
Hakim önüne gelen bir uyuşmazlıkta önce kanuna (her türlü yazılı hukuk kuralına) bakar. Kanunda bir hüküm bulamazsa örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.
Kanunda yer alan hükümlerin hepsi aynı nitelikte değildir. Kanundaki hükümler niteliklerine göre üç kısımda incelenebilir.
- a) Emredici hukuk kuralları: Aksi taraflarca kararlaştırılamayan, uyulması zorunlu olan kurallardır. Genellikle kamu yararının, genel ahlakın, zayıfların, kişiliğin korunmasına hizmet eden ve şekle ilişkin getirilen hükümler, emredici hukuk kuralı özelliği taşır. Bir hükmün emredici nitelik taşıyıp taşımadığı kuralın ifade ve yazılışı veya maddenin amacından anlaşılır. Nispi emredici kuralların aksi ise zayıf taraf lehine olmak koşuluyla kararlaştırılabilir.
- b) Yedek hukuk kuralları: Bunlar kendi arasında ikiye ayrılır:
- aa) Tamamlayıcı hukuk kuralları: Taraflarca aksi kararlaştırılabilen fakat kararlaştırılmadığı takdirde uygulanması gereken hukuk kurallarıdır. Ör. kural olarak sözleşmelerde taraflar ifa yerini serbestçe kararlaştırabilirler. Kararlaştırmamışlarsa Borçlar Kanunu’nun ifa yerine ilişkin tamamlayıcı kuralları devreye girer.
- bb) Yorumlayıcı hukuk kuralları: Taraf iradelerinden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin kurallardır. Ör. Vade olarak bir ayın başı kararlaştırılmamışsa bundan kural olarak ayın birinci günü anlaşılır.
- c) Tanımlayıcı hukuk kuralları: Hukuki bir kavramı ya da kurumu tanımlayan kurallardır. Ör. sürekli kalma niyetiyle oturulan yere ikametgah (yerleşim yeri) denir.
Kanun, sözüyle ve özüyle (ruhuyla) değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunun sözü (lafzı), kanunun açık metni, açıkça belirli madde ifadeleridir. Kanunun özü ise, kanunun bütününe hakim olan ilkelere göre belirli bir kuralın taşıdığı anlamdır. Kanunun ruhunun araştırılmasında, kanunun sistemi, kanunun hazırlık çalışmaları, hükmün amacı ve yorumun yapıldığı zamandaki koşullar dikkate alınır.
Kanunun içermiş olduğu hükümlerin gerçek anlamlarını ortaya koyabilmek için o hükmün yorumlanması gerekir. Bir zihinsel faaliyet olan yorum, bunu yapan organlara göre yasama yorumu, bilimsel yorum, yargısal yorum olmak üzere üçe ayrılır. 24 Anayasasıyla meclise yasama yorumu yapma yetkisi verilmişti, 61 ve 82 Anayasalarında bu yorum yetkisi kaldırılmıştır.
Yorum Metotları: Yorumlama yaparken kullanılan yöntemlerdir.
1) Lafzi (Gramatikal) Yorum: Kanunun kullandığı kelime ve deyimlerden yararlanılarak yapılan yorumdur.
2) Mantıki Yorum: Mantık kurallarına göre yapılan yorumdur.
3) Amaçsal (Gai) Yorum: Doktrinde ve uygulamada kabul edilen bu yorum yöntemi, hükmün amacına ve korunması gereken menfaate göre yorum yapılması esasını benimser. Amacın tespiti noktasında, sübjektif ve objektif tarihi yorum, zamana göre objektif yorum ve serbest yorum yöntemleri ileri sürülmüştür.
- Madde: Dürüstlük kuralı (objektif iyi niyet) (hakların kullanılması borçların yerine getirilmesinde kullanılır)
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Dürüstlük Kuralı; bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlunun borcunu ifa ederken dürüst, makul ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranmasıdır. Dürüstlük kuralı; hakların kullanılması, borçların ifası, sözleşmelerin tamamlanması, yorumlanması, değişen koşullara uyarlanması (emprevizyon), kanunun yorumlanması ve boşluklarının doldurulması, kanuna karşı hilenin önlenmesi durumlarında uygulama alanı bulur.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bir hak dürüstlük kuralına aykırı kullanılırsa kötüye kullanılmış olur. Bir hakkın kötüye kullanıldığını kabul etmek için failin kusurlu olması özellikle zarar verme kastının bulunmasına gerek yoktur. Ayrıca, birine zarar verilmiş olması veya zarar tehlikesi bulunması da hakkın kötüye kullanıldığının kabulü için zorunlu bir şart değildir.
Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması hakim tarafından re’sen nazara alınır.
|
- Madde: Sübjektif iyi niyet(hakların kazanılmasıyla ilgilidir)
Durumun gerektirdiği özeni gösterdiği halde, bir hakkın kazanılmasına veya başka bir hukuki sonucun gerçekleşmesine ait bir engeli bilmemeye sübjektif iyi niyet denir. Ancak durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.O halde bir kimse hakkın kazanılması için gerekli olan unsurların mevcut olduğunu veya hakkın kazanılmasını önleyen bir hususun mevcut olmadığını zannediyor,yani bu hususta ‘’bilgisizlik’’,veya yanlış bir bilgiye sahip bulunuyorsa o kimse hüsniyetlidir.Ancak bu bilgisizliğin veya yanlış bilgi sahibi olmanın bizzat o kimsenin ‘’ kusurundan ileri gelmemiş olması da lazımdır.O halde bu kimse biraz dikkat etmiş olsaydı yanlış bir bilgi sahibi olmayacak idiyse artık hüsniyetli sayılamaz. Bu durum hakim tarafından re’sen dikkate alınır.
Sübjektif iyi niyet daha çok hakların devren kazanılmasında söz konusu olur. Devren kazanma; bir kişinin bir hakkı sahibinden hukuki işlemle elde etmesi demektir.Diğer bir deyimle bu yoldan bir hak eski sahibinden yeni bir hak sujesine girmektedir.Bu ise bir hukuki muamele ile veya miras yoluyla olur.Örneğin bir kişinin dolma kalemini bir başkasına satması veya bağışlaması ve teslim etmesi halinde dolma kalem üzerindeki mülkiyet hakkı alıcı veya bağışlanan kimse tarafından Devren kazanılmış olur.
Menkul mallarda sübjektif iyi niyetle ayni hakların kazanılmasında aşağıdaki kurallar uygulanır.
- a) Sahibinin elinden rızası ile çıkmış menkul bir mal üzerinde emin sıfatı ile zilyedinden sübjektif iyi niyetle mülkiyet veya diğer ayni haklardan birini kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur (iyi niyetin tam koruyucu etkisi).
|
- b) Sahibinin elinden rızası dışında çıkmış (çalınmış, kaybedilmiş, gasp edilmiş) menkul bir malı kazanan kimse sübjektif iyi niyetli olsa bile kural olarak o malın mülkiyetini kazanamaz. Söz konusu taşınırı geri almak için iyi niyetli zilyetlere karşı 5 yıl içinde menkul davası açılmalıdır. Kötü niyetli zilyetlere karşı ise bu dava her zaman açılabilir.
- c) Sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkul mal, para veya hamile yazılı bir senetse, kişi de iyi niyetliyse malın maliki olur (iyi niyetin tam koruyucu etkisi).
- d) Sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkul bir malı iyi niyetli 3. kişi bir açık artırmadan veya bir pazardan veya o tür eşyaların satıldığı bir yerden almışsa, söz konusu mal ancak bedeli kendisine verilmek şartıyla geri alınabilir (iyi niyetin kısmi koruyucu etkisi).
Kanunun iyi niyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyi niyetin varlığıdır. Buna sübjektif iyi niyet karinesi denir. Aksini iddia eden iddiasını ispatla yükümlüdür.
Sübjektif iyi niyetin etkisi eşya hukukunda olduğu gibi borçlar hukukunda ve aile hukukunda da görülür.
- Madde: Hakimin takdir yetkisi
Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.
Takdir yetkisinde kuralın içinde bilerek bırakılan bir boşluk vardır. Boşluk çeşitleri şunlardır:
- a) Kural içi (hüküm içi) boşluk: Kanunda belli bir hukuki sorun için bir çözüm öngörülmüş olmasına rağmen söz konusu çözümün somut olaya doğrudan doğruya uygulanmasının mümkün olmaması durumunda ortaya çıkar. Ör. Haklı sebepler, takdir hakkı gibi kavramların kullanılmış olması, bilerek boş bırakılan boşluklar (ör. Yoksulluğa düşecek olan eş deyiminde yoksulluk tanımlanmamıştır).
- b) Kural dışı boşluklar (kanun boşluğu):
- aa) Gerçek boşluk- Gerçek olmayan boşluk: Gerçek boşluk, belli bir hukuki konuda, kanunda bir hüküm olması gerektiği halde, hiçbir hükmün yer almamasıdır. Hakim bu boşluğu doldurmakla yükümlüdür. Gerçek olmayan boşluk ise, bir konu hakkında hukuki bir sonuç öngörülmesine karşın, söz konusu sonucun ihtiyaçlara uygun olmamasıdır. Böyle bir hükmü değiştirmek hakimin değil, kanun koyucunun görevidir.
bb)Bilinçli boşluk – bilinçsiz boşluk: Bilinçli boşluk, kanun koyucunun bilerek bir hukuki konuyu düzenlememesidir. Buna karşılık kanun koyucu özen eksikliğinden dolayı, aslında düzenlemesi gereken bir hususta hüküm getirmeyi ihmal etmişse veya boşluk değişen haller nedeniyle ortaya çıkmışsa bilinçsiz boşluk söz konusu olur.
- cc) Açık boşluk – örtülü boşluk: Hukuken çözüme varılması gereken bir hususta uygulanabilir hüküm bulunmadığının açıkça belli olduğu hallerde açık boşluk ortaya çıkar. Kanunda bir hüküm bulunmasına rağmen, hükmün sözü ile ruhunun bağdaştırılması mümkün olmayan hallerde veya var olan hükmün aynı değerde bir başka hükümle çatıştığı durumlarda ya da bir hükmün sözü ve ruhu itibariyle tespit edilen anlamda uygulanmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve bir hakkın kötüye kullanılması sayılacağı hallerde ise örtülü boşluk ortaya çıkar.
- Madde: Genel nitelikli hükümler
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümleri, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır.
- Madde: İspat yükü (Beyyine Külfeti)
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. İspat araçlarına delil denir. Ör. Tanık, keşif, bilirkişi vs.
İddiasını bir karineye dayandıran kimse ispat yükünden kurtulur. Karine; Mevcut ve bilinen olgulardan bilinmeyen bir olgunun çıkarılmasıdır. Karineler; kanundan doğan karineler ve fiili karineler olarak ikiye ayrılır:
- a) Kanuni karine: Bir kanun hükmünün belli bir olaydan, belli olmayan bir olayın varlığını çıkarmasıdır. Kanuni karineler, bir açıdan olay ve hak karinesi bir başka açıdan da adi ve kesin karine olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Olay karinelerde bir durum ortaya çıkarılmaktadır. Ör. Ölüm ve birlikte ölüm karineleri.
Hak karinelerinde, kanun, belirli bir olay veya durumda bir hakkın ya da hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı neticesine varır. Ör. Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.
Adi karineler, aksi ispat edilebilen karinelerdir. Ör. Ölüm karinesi, iyi niyet karinesi, babalık karinesi vs.
Kesin karineler (faraziye), aksinin ispatı mümkün olmayan karinelerdir. Ör. İcazet verilmişlik karinesi, tapu sicilindeki kayıtların herkesçe bilindiği karinesi.
- b) Fiili karineler: Bir olaydan başka bir olayın varlığı veya yokluğu sonucunun çıkarılmasıdır. Bu karineler kanun tarafından belirtilmemiştir. Ör. Bir bardan çıkan ve sallanarak gezen kimsenin sarhoş olduğu şeklindeki karine.
- Madde: Resmi belgelerle ispat
Resmi sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluştururlar. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi bir şekle bağlı değildir.
Resmi senet, resmi bir makamın katılması ile düzenlenen senettir. Ör. Vakıf senedi, miras sözleşmesi, resmi vasiyetname. Resmi senet düzenleme yetkisi noterlere, tapu memurlarına ve sulh hakimlerine aittir.
Resmi sicil, kanunun aleniyete intikalini arzu ettiği birtakım hukuki ilişkileri veya olayları kaydetmek için resmi makamlarca tutulan sicillerdir. Ör. Doğum, ölüm kütüğü, tapu sicili.
Resmi belgeler sadece fonksiyonları ve kanunen içermeleri ve düzenlemeleri gereken hususlar çerçevesinde delil oluştururlar.
SONRAKİ SAYFAYA GEÇİNİZ
[wp_ad_camp_5]
sonraki sayfadan devam ediniz
İlk yorum yapan olun