1.Sözcüğün türü, görevi, işlevi, çeşidi
sorulursa sözcüğün isim mi, zarf mı, sıfat mı,zamir mi ,edat mı… olduğuna
bakılacağını;
2.Sıfatların isimleri, zarfların genellikle fiilleri nitelediğini (güzel
kız: sıfat ; güzel konuş:zarf );
3.Sıfatların mutlaka ilgili olduğu isimden önce gelmesi gerektiğini ( kötü
insan: sıfat);
4.Niteleme sıfatlarının önündeki isim düşerse sıfatın adlaşmış sıfat olduğunu (
kötülerle arkadaşlık yapmayın:adlaşmış sıfat)
5.Yüklemi ekeylem almış fiilimsiden oluşan cümlelerin isim cümlesi olduğunu
(Tek amacım, sizleri gelecekte iyi yerlerde görmektir.)
6.İsmin –e , -de ,-den hal ekleriyle biten öğelerin genellikle dolaylı tümleç
olduğunu, ismin –i haliyle biten öğenin her zaman belirtili nesne
olduğunu, 3. tekil iyelik ekiyle ( -(s) i) biten öğenin özne olduğunu ( yolda
gördüm: dt ) (bahçeyi gezdim: b.n) (babası geldi: öz.);
7. –den ekiyle biten öğe cümleye bir sebep anlamı katarsa o öğenin zarf tümleci
olduğunu (hastalandığından gelemedi:zt);
8.-de ve –den çekim eklerinin sıfat tamlaması kurduklarında yapım eki
özelliğini kazandığını (sıradan insanlar ,candan arkadaşım, gözde öğrenci:
önündeki isme “nasıl” sorusunu yöneltebiliyoruz öyleyse altı çizili ekler sıfat
yapmıştır ve bu yüzden artık yapım ekidir.);
9.İyelik eklerinin bir ismin sonuna gelerek onun kime ait olduğunu
bildirdiğini, iyelik eklerini daha kolay bulabilmek için ismin başına “benim,
senin, onun, bizim,sizin,onların” getirebileceğimizi (kitabım, yavrusu…);
10.İyelik eki almış bir isimin başında iyelik zamiri (benim,senin,onun…)
kullanılmamışsa bunların tamamının “tamlayanı düşmüş isim tamlaması”
olduğunu (pantolonum,annesi…) ;
11. Her – im ekinin aynı ek olmadığını (* telefonum nerede?
:1.tekil iyelik eki “benim telefonum”, *çok iyiyim: ekfiilin geniş
zamanı ;çünkü isme gelmiş ve onu yüklem yapmıştır, *bizim çocuklarımız:
tamlayan eki, *ölümden korkma: fiilden isim yapım eki *yanına
geleceğim:Şahıs ekidir, bütün şahıs ekleri mutlaka kip ekinden sonra gelir);
12.İsim (ad) tamlamalarında ilk sözcüğe tamlayan ikinci sözcüğe tamlanan
dendiğini (yüreğinin sesi ) ; tamlayan
t.nan
13. İsim tamlamalarında tamlayanla tamlananların yer değiştirebileceğini
(içini gıdıklıyordu bütün erkeklerin);
tamlanan tamlayan
14.Belirtili isim tamlamalarında her iki unsurun da ek aldığını ve tamlanana
“neyin, kimin” sorularını yöneltebildiğimizi (bahçenin kapısı :neyin kapısı)
belirtisiz isim tamlamalarında sadece tamlananın 3.tekil kişi iyelik eki
aldığını tamlayanın hiçbir ek almadığını ve hem daha kolay bulabilmek hem de
sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için tamlanana “ne” sorusunu
sorduğumuzu (bahçe kapısı : ne kapısı?);
15.Belirtili ad tamlamalarında araya sıfatların girebileceğini ya da tamlayanın
sıfatlarla nitelenebileceğini (Sütçü İmam’ın kahraman torunları );
16. –İn tamlayan ekinin yerine bazen –den ekinin de kullanılabileceğini
(aşağıdakilerden hangisi…);
17.Takısız isim tamlamalarında iki unsurun da ek almadığını tamlananın
neye benzediğini ya da neyden yapıldığını, ayrıca sıfat tamlamalarıyla
karıştırmamak için araya “den” ya da “gibi” getirmemiz gerektiğini (altın (dan)
yüzük ,ipek (gibi) saç )
Takısız isim tamlamalarıyla niteleme sıfatlarını birbiriyle karıştırmayın,
niteleme sıfatlarının arasına “gibi” “den” getiremezsiniz. (yorgun adam :sıfat
tamlaması );
18.Bir sıfatın birden çok adı niteleyebileceğini (yeni ev ve araba );
19.Bir ismin birden çok sıfatının olabileceğini (zeki, çalışkan, dürüst , bir
öğrenciydi);
20.Kurallı birleşik sıfatların , -lı, -li eki almış sıfat tamlamalarının ismi
nitelemesiyle ve sıfat tamlamasında isimle sıfatın yer değiştirmesi ve isme
getirilen 3. t.k. iyelik ekini almış söz grubunun ismi nitelemesiyle oluştuğunu
(uzun saç: sf. Tm. ~ uzun saçlı erkek : birleşik sıfat ; bozuk yol: sf.
Tm. ~ yolu bozuk köy :birleşik sıfat );
21.Belirtisiz isim tamlamalarının da sıfat olarak kullanılabileceğini (altın
sarısı saç );
22. Zamirlerle de isim tamlaması kurulabileceğini (benim üniversitelerim, senin
dünyan, kendi insanlarımız, kimin nesi)Msn Öğretmen öss kpss
Gazeteler Sohbet hazır mesajlar ders izle
Belirli Gün ve Haftalar Çanakkale savaşı şiir
23. Geçişli fiillerin yani neyi, kimi sorularını yöneltebildiğimiz fiillerin
kılış fiili (atmak, delmek, açmak), Bir hareket
bildiren, geçişsiz olan ve hareketin kişinin kendi isteğiyle gerçekleştiğini
ifade eden fiillere durum fiili (yürümek, güldü, oturmuş)
Bir hareket bildirmeyen, eylemin kişinin kendi isteği dışında gerçekleştiğini
ifade eden ve geçişsiz olan fiillere oluş fiili (kararmak,
sararmak,solmak,büyümek)dendiğini ;
24.Fiil kiplerinin haber kipleri (-di, -miş,-yor, -ecek , -ar,-mez) ve
dilek kipleri (-ayım, -alım, -a ,-malı, emir ekleri) olmak üzere ikiye
ayrıldığını ;
25.Basit zamanlı fiillerin tek ;birleşik zamanlı fiillerin iki kip eki aldığını
(gelmiş: basit zamanlı ~ gelmişti:birleşik zamanlı)
26.Bir fiil birleşik zamanlı ise orada mutlaka bir ekfiilin olduğunu
(çalışmalıymışım ~çalışmalı imişim);
27.Bir cümlede eğer isim soylu bir sözcük yüklem olmuşsa orada mutlaka bir
ekfiilin olduğunu (sınıf temizmiş, her şeyim sensin, bu yaptıklarım senin
içindi, o da iyidir.);
28. Fiil çatısı denince, fiillerin özne ve nesneye göre aldığı durumun
sorulduğunu;
29.Öznesine göre fiil çatısının etken,edilgen,dönüşlü,işteş olarak dört
grupta incelendiğini;
30.Bir fiilin edilgen olabilmesi için mutlaka –l ,-n çatı eklerini alması
gerektiğini ve öznesinin (eylemi yapanın) belli olmaması gerektiğini (Sokaklar
temizle-n-di) (kim tarafından temizlendi? Cevap yok)
31.Bir fiil edilgen çatılı ise öznesi mutlaka sözde öznedir. (çaylar içi-l-di )
(çaylar:sözde öznedir)
32.Bir fiilin dönüşlü olabilmesi için –l, -n çatı eklerinden birini alması,
öznenin belli olması ve kendi kendine olma anlamı vermesi gerektiğini (kadın
aynanın karşısında süsle-n-di ) (kadın: gerçek özne)
33.Bir fiilin işteş çatılı
olabilmesi için “–iş” çatı ekini mutlaka alması , öznenin en az iki kişi
olması ve eylemin birlikte ya da karşılıklı yapılma anlamı vermesi
gerektiğini (çocuklar döv-üş-tü :karşılıklı ~ kadınlar gül-üş-tü:
birlikte);
34.Etken fiillerin öznesinin belli olduğunu yani öznesinin gerçek olduğunu ve
–l , -n ,-ş çatı eklerinden birini almaması gerektiğini ( çocukları
dövdü)
35.Fiillerin nesnesine göre “geçişli, geçişsiz, oldurgan, ettirgen” olduğunu,
36.Bir fiillin başına “onu” zamirini getirebiliyorsak o fiilin geçişli,
getiremiyorsak geçişsiz olduğunu (“ sevdi” geçişli bir fiildir; çünkü “onu
sevdi” diyebiliriz.) (“oturdu” geçişsiz bir fiildir çünkü “onu oturdu”
diyemiyoruz.yani geçişliler nesne alabilirken geçişsizler alamıyor);
37.Geçişsiz bir fiilin –r , -t ,-tır ekleriyle geçişli yapılabileceğini ve
geçişsizken geçişli yapılan bu fiillere oldurgan fiil dendiğini (adamı
öl-dür-dü)
38.Geçişli fiillerin –t, -tır, -r ekleriyle yeniden geçişli yapılarak
geçişlilik derecesinin artırılabileceğini ve bu tür fiillere “ettirgen” çatılı
fiiller dendiğini(Bir de kitap al-dır-dı. );
39. Sıfat fiil ,zarf fiil ve isimfiil eklerinin üçüne birden fiilimsi(eylemsi)
dendiğini (sıfatfiil ekleri:an-ası-mez-ar-dik – ecek -miş)
(zarffiil ekleri:-arak, -ıp ,-madan, -ınca, -dıkça ,-dığında…) (isinfiil
ekler:- ma ,-ış ,-mak) ;
40. Her -acak, -mez , -ar ,-miş eklerinin sıfat fiil
olmadığını,sıfatfiil olabilmesi için genellikle sıfat tamlaması kurması
gerektiğini, söz konusu ekler eğer temel cümlede fiili yüklem yapmışsa zaman
ekleri olduğunu ( geçmiş günleri yad ettik :sıfat fiil eki) (günler ne çabuk
geçmiş:geçmiş zaman eki)
41.Bir cümlede kaç tane fiilimsi varsa o kadar yan cümle olduğunu (bir gülüşün
ölmem için yetecek: iki fiilimsi eki olduğu için iki yan cümle vardır.);
42.Bir cümlede eğer fiilimsi varsa o cümlenin girişik birleşik bir cümle
olduğunu ve cümle yapısına göre sorulursa önce şıklarda fiilimsi olup
olmadığına bakacağımızı (gülerek yanıma geldi :girişik birleşik bir
cümledir; çünkü –erek fiilimsisi ekini almıştır );
43. Birleşik fiillerin iki fiilin birleşmesinden ( öpüver , bakakaldı,
yapabildi…), bir isimle bir yardımcı fiilin birleşmesinden ( mutlu olmak, fark
etmek, emretmek, etkili kılmak…) ya da deyimin cümlede yüklem olmasıyla
(baltayı taşa vurdu) oluştuğunu ;
44.Fiil kipinde anlam kaymasının bir zaman ekinin ya da dilek kipinin bir başka
zaman eki ya da dilek kipi yerine kullanılması olduğunu ( Sabahları yürüyorum
(yürürüm) ,Nasrettin hoca eşeğe ters biner (binmiş) );
45.Yapım eki almamış sözcüklerin basit (geldi, çaylar ,seviyorum..), yapım eki
almış sözcüklerin türemiş ( taşlık, ışık, sevgi…) olduğunu ;
46.Yapım eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirdiğini (uç-ak ,
göz-lük, çiz-gi );
47.Çekim eklerinin sözcüğün anlamını ve türünü değiştirmediğini, adlara gelen
çekim eklerinin durum ekleri,iyelik ekleri, çoğul eki, tamlayan eki ;
fiile gelen çekim eklerinin ise kip ve şahıs ekleri olduğunu;
48.İkili kökün (ortak kök, kökteş) anlam değişikliği olmadan hem isim ,hem fiil
kökü olarak kullanılabilen kökler olduğunu (Boya aldım :isim) (evi
boyamış: fiil ), “Ortak köklü” sözcüklerle “sesteş, eşsesli”
sözcüklerin farklı olduğunu, sesteş sözcükler arasındaki ses
benzerliğinin tesadüfi olduğunu ve aralarında hiçbir anlamsal bağ olmadığını
oysa ortak köklü sözcüklerde anlamsal bağ olduğunu ( Gül: “Gül.” dedi
bülbüle: Bu cümlede geçen ilk “gül” sözcüğü isimdir, ikincisi ise fiildir;
dikkat ettiyseniz aralarında hiçbir anlamsal bağ yok, öyleyse bunlar sesteş) ;
48.İkilemelerin ve edat öbeklerinin de sıfat ,zarf , isim olarak
kullanılabileceğini ( çocuk gibi ağlıyordu: edat öbeği zarftır.
Deste deste para: ikileme sıfat görevindedir);
49.Cümle öğelerine ayrılırken önce yüklemin tam ve doğru olarak bulunması
ve hemen ardından yükleme “kim ,ne” sorularını yönelterek öznenin
bulunması gerektiğini, özne bulunmadan nesnenin bulunmaması gerektiğini;
50.Cümlenin öğeleri bulunurken isim tamlamalarının, sıfat tamlamalarının,
deyimlerin, ikilemelerin, birleşik sözcüklerin bölünemeyeceğini ;
51. Anlatım bozukluğu sorularında ; a)
Cümlenin dil bilgisi kurallarına uygun olup olmadığına, b)Ortak
öğelerden kaynaklanan bir yanlışlığın olup olmadığına, c)Tamlama yanlışlarına,
d)Yan cümlenin yüklemi ile asıl yüklemin çatı uyumuna, e)Sözcüğün
cümlede doğru yerde kullanılıp kullanılmadığına, f)Bir sözcüğün yanlış
anlamda kullanılıp kullanılmadığına, g)Sözcükler ya da düşünceler
arasındaki anlam çelişkisine, h)Cümlenin duru, akıcı, açık olup
olmadığına ve gereksiz sözcük olup olmadığına , i)Özne- yüklem uyumuna
bakılacağını ;
52.Duru cümlenin içinde gereksiz sözcük bulunmayan cümle olduğunu
53.Akıcı cümlenin kolay okunur, anlaşılır bir cümle olduğunu
54.Yalın cümlenin söz sanatlarından arınmış cümle olduğunu
55.Ara sözlerin iki virgül, iki kısa çizgi ya da iki parantez arasında söylenen
açıklama niteliğinde bir söz olduğunu ve ara sözün cümleden çıkartıldığında
cümlenin anlamının bozulmadığını (Ayşe ,evin en büyük olanı, dün gelin oldu.);
56.Ara sözün görevi sorulduğunda aslında cümlenin hangi öğesini oluşturduğunun
sorulduğu (Yukarıdaki cümlede ara söz özne görevindedir.);
57.Eksiltili cümlenin yüklemi söylenmemiş cümle olduğunu (Karşımıza birdenbire
çıkıveren bir deniz…);
58.Cümlenin kuruluşuna (dizilişine) göre ya kurallı (düz) ya da kuralsız
(devrik) olduğunu, yüklemi sondaysa kurallı, sonda değilse devrik olduğunu
(Yarın size geleceğim :kurallı) (Yarın geleceğim size :devrik)
59. Bir cümlenin yükleminde, “-me, -ma, -mez, -maz, -sız, -siz ekleri ya da
“yok” , “değil” sözcükler varsa o cümlenin olumsuz bir cümle olduğunu ;
60.Sözcüklerin yanlış yazılmasının , sözcüklere getirilen eklerin yanlış
olmasının yazım yanlışı olduğunu ;
61.Özel isimlerin hepsinin büyük harfle başlaması gerektiği ;aksi taktirde bir
yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Yaban, Milliyet gazetesi, Karabaş, Meydan
Mahallesi ,Kenan)
62. “f,s,t,k,ç,ş,h,p” sert ünsüzleriyle biten bir sözcüğe “c,d,g” yumuşak
ünsüzüyle başlayan bir ek getirildiğinde bu ünsüzler eğer “ç , t ,k” ye
dönüştürülmezse orada bir yazım yanlışı yapılmış olacağını ve bu dönüşümden
sonraki ses olayına ünsüz benzeşmesi (sertleşmesi) dendiğini (kitapcı :yanlı
~kitapçı: doğru ve aynı zamanda bir ünsüz benzeşmesi vardır)
63. “p,ç,t,k” sert ünsüzlerle biten kelimelere ünlüyle başlayan bir ek
getirildiğinde bu ünsüzlerin yumuşadığını buna da ünsüz yumuşaması dendiğini
,özel isimlerde bu yumuşamanın olmadığını ( ağaç –ı ~ ağacı ,
Zonguldak’ı )
64. Özel adlara , sayılara, kısaltmalara
getirilen çekim eklerinin kesme işaretiyle ayrılması gerektiğini ;aksi taktirde
bir yazım yanlışlığı yapılmış olacağını (Ayşe’yi ,TDK’nin,5’te)
65. Bağlaç olan “de ,da” nın ayrı yazıldığını ,kesinlikle “te,ta” biçimi
olmadığını, cümleden çıkartıp cümleyi yeniden okuduğumuzda cümlenin yapısının
bozulmadığını (Sana kitap da alacağım.) ;
66. Özel isimden sonra gelen “de ,da” bağlacının kesinlikle kesme
işaretiyle ayrılmayacağını( sizinle Ahmet de gelecekti.);
67. “ki”nin çekimli bir fiilden sonra geliyorsa bağlaç
olduğunu ve mutlaka ayrı yazılması gerektiğini (duydum ki
unutmuşsun gözlerimin rengini)
68. “ki” eklendiği isimi sıfat yapmışsa yani önündeki isme “
hangi” sorusunu yöneltebiliyorsak o -ki’nin sıfat yapan
“-ki” olduğunu, sıfat yapan –ki’lerin genellikle –“da ,-de” ekinden
sonra geldiğini ve bitişik yazıldığını (duvardaki resim: hangi resim ;
üzerindeki elbise :hangi elbise? );
69. “ki” eğer bir ismin yerini tutmuşsa ve “ki” den sonra “ler” çokluk ekini
getirebiliyorsak o “ki”nin ilgi zamiri olduğunu ve bitişik yazılması
gerektiğini (Seninki geliyor ~ Seninkiler geliyor );
70. “mi” soru edatının her zaman ayrı yazıldığını ,hangi ögeden sonra geliyorsa
o ögeyi buldurmaya yönelik olduğunu ,- ma ,-me olumsuzluk ekinin
darlaşmış biçimiyle karıştırmamak gerektiğini (Siz mi geleceksiniz? :soru
ekidir ve özneden sonra geldiği için özneyi buldurmaya yöneliktir.)
(Beni niçin dinlemiyor? :Burada –me olumsuzluk ekinin darlaşmış biçimidir ve
bitişik yazılmalıdır.)
71.Büyük ünlü uyumuna “kalınlık –incelik uyumu” , küçük ünlü uyumuna ise
“düzlük –yuvarlaklık uyumu” dendiğini ;
72.İçinde cümleyi kuran kişinin yorumu ,beğenisi olmayan, herkesçe kabul edilen
yargıların “nesnel” ; kişinin kendi beğenisini, yorumunu dile getiren ve
kanıtlanamayan yargılara ise “öznel” dendiğini (Dünyanın en uzun nehri Nil
nehridir :Nesnel ) (Nil’i seyretmeye doyum olmaz :öznel )
73.Bir sanatçının anlatım biçimiyle ilgili cümlelere üslup cümlesi dendiğini
(Yazar, bu romanında uzun cümleler kullanmış, yöre insanının konuşma dilinden
yararlanmıştır.);
74. “Dolaylı anlatım”la “dolaylama” nın farklı kavramlar
olduğunu;
75.Birinin cümlesini hiç değiştirmeden kendi cümlemiz içinde aktarmaya
“doğrudan anlatım” ,birinin sözünü kendi cümlemiz içinde eriterek, az çok
değiştirerek vermeye “dolaylı anlatım” dendiğini (Öğretmenim:“Bu olmamış.”
dedi. :doğrudan anlatım) (Öğretmenim bunun olmadığını söyledi. :Dolaylı
anlatım ),
76.Tek bir sözcükle anlatılabilecek bir
sözcüğün birden çok sözcükle anlatılmasına “dolaylama” dendiğini (Bu yıl
bacasız sanayinin yüzleri güldüreceği söyleniyor :Turizm kastedilmiş)
77.“İçin” edatının “-mek için” şeklinde kullanıldığında “amaç- sonuç” ;
“-dığı için” şeklinde kullanıldığında “ neden – sonuç” bildirdiğini (seni
görmek için geldim: amaç-sonuç) (çalışmadığı için kazanamadı: neden-
sonuç);
78.Belgisiz zamir ve sıfatların iki sözcükten oluştuğu durumlarda bitişik
yazılması gerektiğini (birkaç insan, biraz sevgi, birtakım medya…);
79. “Etmek, olmak” yardımcı fiilleriyle oluşmuş birleşik fiillerde isim
unsurunda bir ünlü düşmesi ya da ünsüz türemesi olmuşsa bitişik, olmamışsa ayrı
yazılması gerektiğini (reddetmek ,emretmek ,terk etmek);
80.Birleşik fiillerde isim unsuru tek başına kullanılamıyorsa düşüm olmasa dahi
bitişik yazılması gerektiğini (defetmek,defol, vazgeçmek …); (
Not: Bu yazıyı edebiyatogretmeni.net dışında başka bir yerde okuyorsanız bilin
ki edebiyatogretmeni.net’ten alınmıştır.)
81.Ünlü daralması sorulunca önce –yor ekini arayacağımızı kelimeden –yor’u
çıkartınca daralma olup olmadığını anlayabileceğimizi, daralma olabilmesi için
mutlaka –yor ekinin olması gerektiği ;ancak her –yor ekinin olduğu yerde
daralma olmayabileceğini (bekliyor ~ bekle-yor :ünlü daralması var) ( seviyor
~sev-iyor :daralma yok );
82.Dilimizde sadece “de-” ve “-ye” fiillerinde -yor eki olmadan da
daralma olabileceğini. (diye ,yiyecek);
83.Virgül ve noktalı virgülden sonra gelen sözcüklerin –özel isim değilse-
küçük harfle, diğer noktalama işaretlerinden sonra gelen sözcüklerin büyük
harfle başlaması gerektiğini (Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi
öğrendik;ancak çok basit bir sanatı unuttuk:İnsanca yaşamayı…)
84.Sıfat ve isim tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına virgül
getirmenin bir noktalama yanlışlığı olduğunu;
85.-ip, -ıp, -up, -üp bağfiil (zarf fiil) ekini almış fiillerden sonra virgül
getirilemeyeceğini (kitaplarını alıp çıktı) ;
86. “ Mademki, halbuki, sanki, oysaki” sözcüklerinden sonra gelen “ki”lerin
bağlaç olduğu halde kalıplaştığı için bitişik yazılması gerektiğini ;
87. Dilimizde üç ayrı türde “o” sözcüğünün olduğunu;
88.“O” sözcüğü , bir ismin önüne gelir ve
önündeki isme “hangi” sorusunu yöneltebilirsek buradaki “o” nun işaret sıfatı
olduğunu ( o insanlarla konuşma)( hangi insanlar?)
89. “O” sözcüğünden sonra –lar ekini
getirebiliyorsak buradaki “o”nun zamir olduğunu, bu zamirin eğer bir insanın
yerini tutarsa “şahıs zamiri” ,insan dışı bir varlığın yerini tutarsa “işaret
zamiri” olduğunu (Onlar mı söyledi?: şahıs zamiri) (o çok acı olmuş. :işaret
zamiri)
90. “Niçin” sözcüğünün her zaman soru zarfı olduğunu, niçin anlamında
kullanılan “ne, neden, niye, ne diye” sözcüklerinin de soru zarfı olduğunu ;
91. Türkçede soru zarfı , soru zamiri, soru sıfatı ve bağlaç olmak üzere dört
çeşit “ne” olduğunu,
a) “ne” sözcüğü “niçin” anlamında kullanılmışsa soru zarfıdır. ( Yüzüme ne
bakıp duruyorsun?)
b)Önündeki ismi belirtmişse, yani önündeki isme “hangi” sorusunu
yöneltebiliyorsak “soru sıfatıdır.” (Ne tür romanlardan hoşlanırsın?)
(hangi tür)
c)Bir ismin yerini tutmuşsa yani “ne” den sonra “ler” ekini getirebiliyorsak
“soru zamiridir.” (Bana ne(ler) aldın?)
d)Bağlaç olan “ne” ise sözcük ya da sözcük gruplarını birbirine bağlar
,“ne…ne” olarak kullanılabilir, cümleye olumsuzluk anlamı katar. (Ne ders
çalışıyor ne okula gidiyor) Not:Bir cümlede “ne… ne” bağlacı
kullanılmışsa yüklem olumsuzluk eki almamalıdır; aksi taktirde bir anlatım
bozukluğu yapılmış olur.;
92. “En” sözcüğünün birkaç istisnası dışında cümlede her zaman zarf
olduğunu; (İçimizden en adamı oydu: burada “en” sıfattır.) (en güzel şarkıyı o
söylerdi:burada “en” sıfatın zarfıdır);
93.Cümledeki yargı sayısının, çekimli eylemlerin, eylemsilerin ve ekeylem
alarak yüklem olmuş ad soylu sözcüklerin toplamı olduğunu (Bir şiir istersin
içinde benzetmeler olan, kusura bakma sevgilim heybemde sana benzeyecek kadar
güzel bir şey yok) (bu dizelerde altı çizili sözcük ya da sözcükler birer
yargıdır dolayısıyla burada toplam altı yargı vardır);
94. “Betimlemenin (tasvir etme)”, gözlemlerin okurun gözü önünde canlanacak
biçimde olması gerektiğini, bu anlatım biçiminde niteleme sıfatlarının,
durum zarflarının çokça kullanıldığını,bir yerin ya da bir kişinin genellikle
dış görünüşünün anlatıldığını,hareketin olmadığını, kısaca betimlemenin
sözcüklerle resim çizme işi olduğunu (Adamın üzerinde açık mavi bir
pardösü vardı.Kirli ve biraz da eski bu pardösünün üzerindeki açık kırmızı ve
temiz atkı bir çelişki gibi görünüyordu.)
95. “Öykülemede” ise bir olay, bir hareket olduğunu (Öğretmen
sınıfa girdi, defteri imzaladı, yerinden kalkarak dersi anlatmaya başladı….);
96. “Açıklamada” yazarın asıl amacının okuyucuyu bilgi sahibi yapmak olduğunu
97. “Tartışmada” ise yazarın okuyucunun var
olan bilgilerini değiştirmeye çalıştığını , kökleşmiş bir düşünceye karşı
çıktığını ve okuyucuya kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalıştığını (Bizde
şiir kesinlikle çevrilemez görüşü hakimdir.Bugün gidin yazın alanında gelişmiş
toplumların yazın tarihine bakın, sanatçıların önce bu işe çeviriyle
başladığını görürsünüz ayrıca orijinalinden daha güzel çevirileri
göreceksiniz orada.Bu da şiirin çevrilebileceğinin bir kanıtı değil midir? )
98. “Örnekleme” nin sözü edilen soyut bir düşüncenin kafamızda daha iyi
canlanması ,somutlaştırılması için başvurulan bir düşünceyi geliştirme yöntemi
olduğunu;
99. Tanık göstermenin (alıntı yapma) ise yazarın düşüncesini daha inandırıcı
kılmak için sözünü ettiği konuda ,alanında uzman birinin sözünü tırnak
içerisinde olduğu gibi alma olduğunu;
İlk yorum yapan olun