NOT: Tüm Dökümanı indirme linki sayfa sonunda verilmiştir
“Roman yalnız bir hoş ve garip bir olayın hikâyesinden ibaret değildir. O
vak’a elbette bilimlerden birisine, sanayiden birkaçına, hikmetin bazı
kurallarına, coğrafyanın bir faslını teşkil eden bir memlekete, tarihin bir
fıkrasına ilişkindir ki onlara dair verilen izahat okuyanların bilgi dairesini
genişletir.”
Romancılık anlayışını bu cümlelerle açıklayan Tanzimat romancımız
aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Şemsettin Sami
B) Ahmet Mithat Efendi
C) Recaizâde Mahmut Ekrem
D) Nâbizâde Nâzım
E) Mizancı Murat BeyBu cümleler, Ahmet Mithat Efendi’nin, “Nedamet mi? Heyhat!” adlı
romanına yazdığı önsözde geçmektedir. Tanzimat Dönemi’nde, çağdaş
uygarlığın bir gereği olarak benimsenen roman, aynı zamanda bizi bu
uygarlığa kavuşturacak araçlardan biri sayılıyordu. Bundan ötürü ilk
romancılarımız ahlak sorununa çok önem vermekle birlikte romandan
yalnızca kıssadan hisse beklemezler. Özellike Ahmet Mithat Efendi,
tarihten coğrafyaya, felseden pozitif bilimlere, eğitim sorunundan genç
kızların okutulmasına kadar çok geniş bir konu yelpazesinde romanlar
yazmıştır.
Sorudaki “bilimler, coğrafya, sanayi” ifadeleri bizi Ahmet Mithat
Efendi’ye götürmelidir.
Cevap: B
Metin 1: Binlerce kuş bir gün kendilerine bir padişah seçmeye karar verirler,
ama hüthüt kuşu onlara zaten Simurg adlı bir padişahları olduğunu söyler.
Simurg’u bulmak üzere hüthüt kuşunun rehberliğinde yola çıkarlarsa da
ancak otuzu bu çetin yolculuğu tamamlayabilir. Simurg’u gördüklerinde
anlarlar ki Simurg (Arapça anlamı otuz kuş) kendileriymiş.
Metin 2: Galip, eşi ve aynı zamanda amcasının kızı Rüya’nın bir sabah evden
kaçtığını fark eder. Rüya’yı bulmak için İstanbul sokaklarında bir arayış
yolculuğuna başlar. Yolculuk esnasında, ülkenin en meşhur köşe yazarı ve aynı
zamanda Galip’in amcasının oğlu Celal’in yazılarındaki “sırlar”dan faydalanır.
Romanın sonunda Galip, aslında Celal’in kendi olduğunu anlar.
Yukarıdaki özetlerin ilki bir 12. yy. metninden, diğeri postmodern bir
romandan alınmıştır. Bu iki metnin ortaklığı aşağıdaki postmodern
kavramlardan hangisiyle açıklanabilir?
A) İroni
B) Gülünç dönüştürüm
C) Kolaj
D) Pastiş
E) Parodi
Pastiş: Üslûp taklidi ya da pastiş tekniğinde örneksenen metnin yalnızca söyleyiş,
anlatış şekli taklit edilir. Eski dönemlerde bu yöntem çalıntı yapmakla eş değer gibi
görülürken bugün özellikle postmodern romanların vazgeçilmez tarzlarından biri
haline gelmiştir. Pastiş, taklit edilen yapıtın önemine vurgu yapmak için
kullanılabileceği gibi söz konusu olan metinle alay etmek için de uygulanabilir.
Parodi: İçerik aktarımı bir diğer adıyla parodi, yazarın örneksediği metnin ana
konusunu kendi metnine aktarmasıdır. Dikkat edilmesi gereken nokta parodide
diğer metinden yalnızca konusunun aktarıldığı; kişiler kadrosu, zaman, mekân gibi
unsurların sil baştan yazılması gerektiğidir. Parodi bazı romanlarda metnin
tamamına hâkim olabileceği gibi bazen örneksenen metnin bir parçasının, bir
cümlesinin kullanılmasıyla da oluşturulabilir.
Kolaj: Montaj ya da kolaj isimlendirmeleriyle de anılan metin ekleme yönteminde
yazar, kurguladığı metin içerisine başka bir metni hiç değiştirmeden yapıştırır.
Yapıştırılan metin çok farklı türlerde olabilir: mektup, şiir, günlük, deneme, epigraf,
gazete küpürü, makale, fatura, resmî evrak, resim…
Gülünç Dönüştürüm: Yazar örneksediği metnin biçim ve figüratif özelliklerini,
kurgu tekniklerini alaya almak ya da okuyucuyu eğlendirmek amacıyla deforme
eder. Dolayısıyla gülünç dönüştürüm, metinlerarasılığın öteki iki kategorisiyle
örneksenen metne/türe/tarza bakıştaki niyet bakımından ayrılır. Bu bakımdan
onlara göre daha dar bir kapsama sahiptir. Pastiş ve parodide örnekseme bir araç
konumundayken burada amaca dönüşür.
Cevap: E
Berna Moran, “Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış” isimli çalışmasında “12
Mart Romancıları” bölümüne şöyle giriş yapar:
“…Sonuçta 12 Mart darbesi bir ‘balyoz’ gibi indi; insanlar kovalandı,
tutuklandı, işkence gördü, hapse atıldı, kimi gençler asıldı. Toplumda
yaşanan böylesine büyük bir sarsıntının edebiyata yansımaması
düşünülemez. Onun için 12 Mart dönemini konu edinen, etmese de
anlattığı kurmaca dünyada ona yer veren romanlar yazılmış olması
doğaldır.”
Aşağıdakilerden hangisi, Berna Moran’ın ele aldığı “12 Mart
Romanları”ndan biri olamaz?
A) Füruzan – 47’liler
B) Sevgi Soysal – Şafak
C) Adalet Ağaoğlu – Bir Düğün Gecesi
D) Samim Kocagöz – Tartışma
E) Kemal Tahir – Bozkırdaki Çekirdek
• Cevap: E
47’liler: Başkahraman Emine’nin 12 Mart sürecinde gördüğü işkencelerin, Erzurum’da geçen
çocukluğunun, anne babasıyla sorunlu ilişkilerinin geriye dönüşlerle ve şiirsel bir dille
anlatıldığı önemli bir 12 Mart romanıdır.
Şafak: Roman; Baskın, Sorgu ve Şafak adlı üç bölümden oluşur. Romanda, Adana’da sürgün
olan Oya, ve hapishaneden yeni çıkan Mustafa bir akşam akrabalarının evinde yemekteyken
sorguya alınırlar.
Bir Düğün Gecesi: Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar” üçlemesinin ikinci romanıdır. Roman,
üçlemenin başkahramanı Aysel’in kızkardeşi Tezel ve eşi Ömer’in katıldığı bir düğün
gecesinde geçer. Roman, geriye dönüşler ve bilinçakışı teknikleriyle 70’lerin Türkiye’sinin
siyasî geri planına uzanır.
Tartışma: Samim Kocagöz’ün TİP’te geçirdiği yıllara dair gözlemlerini ve Davutpaşa
Kışlası’ndaki tutukluluk zamanlarını anlattığı otobiyografik bir romandır. Olaylar Avukat Ekrem
Mutaf etrafında gelişir. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya… gibi Türk sol
tarihinin önemli isimleri romanda kendilerine yer bulur.
Bozkırdaki Çekirdek: Bir “Köy Enstitüsü” eleştirisidir. Halim Akın; Çankırı, Kastamonu, Çorum
topraklarının birleştiği yerde kurulacak Dumanlıboğaz Köy Enstitüsü için Kurucu Müdür olarak
görevlendirilir. Enstitücülerle köylülerin ideolojik ve zihinsel çatışmaları köyün zengini Zeynel
Ağa, Kara Derviş, Cinci İmam gibi kişilerle Müfettiş Şefik Erdem karşıtlığı üzerinden verilir . Milli Edebiyat döneminin başlarında, Türkçü uyanışlarla birlikte
Türkçülüğün ve Milli Edebiyatın fikri zeminini de hazırlayan bazı dergiler
yayımlanmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi Milli Edebiyat Dönemi’nde yayımlanmaya
başlayan Türkçü dergilerden değildir?
A)Halka Doğru
B) Türk Sözü
C) Çocuk Bahçesi
D) Kadro
E) Türk Yurdu
Çocuk Bahçesi: Edebiyat-ı Cedide’nin yayın organı olan Servet-i Fünun dergisi kapatılınca, İstanbul’daki baskıdan
bunalan gençlik, Selanik’te “Çocuk Bahçesi” dergisini çıkarır (1905). Dergide Mehmet Emin Yurdakul’un arı dille
ve hece ölçüsüyle yazılmış şiirleri görülür. Aynı dergide Tevfik Fikret ve Rıza Tevfik’in yazılarına da yer verilir. Bu
dergide Rıza Tevfik ve Ömer Naci arasında çıkan “Aruz-Hece” tartışması dönemin önemli hareketlerinden
olmuştur. Bu tartışma “1905 Edebi Hareketi” olarak da geçer.
Türk Yurdu: Bu dergi, Yusuf Akçura, Ahmet Hikmet (Müftüoğlu) ve Ahmet Ağaoğlu’nun kurduğu Türk Yurdu
derneğinin yayın organıdır. 1911’de çıkarılan dergi, Türkçülük düşüncesini savunur; 1. Dünya Savaşı’na kadar
yayımını sürdürür.
Halka Doğru ve Türk Sözü: Halka Doğru (1913) ve Türk Sözü (1914) dergileri Türk Yurdu dergisine dayalı olarak
haftalık çıkar. Dergileri Celal Sahir (Erozan) yürütür. Türk Sözü dergisinin başyazarlığını Ömer Seyfettin yapar.
Geniş bir yazar kadrosu olan bu dergiler, 2. Dünya Savaşının sürdüğü yıllarda kapanır.
Yeni Mecmua: 1917’de İttihat ve Terakki Fırkasınca çıkarılan bu dergiyi Ziya Gökalp yönetir. Yahya Kemal, Yakup
Kadri, Refik Halit gibi sanatçılar da bu dergide yazarlar. Yeni Mecmua, yayımını 1923’e kadar sürdürür.
Dergâh: 1921’de Mustafa Nihat (Özön) tarafından çıkarılan dergide Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ya-kup Kadri,
Falih Rıfkı’nın yazıları yayımlanır. Yahya Kemal’in başyazar olduğu bu dergide Kurtuluş Savaşı’nın savunması
yapılarak Anadolu insanının sorunlarına ışık tutulur. Ahmet Kutsi (Tecer), Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi
(Tanpınar), Abdülhak Şinasi (Hisar) dergide yazan gençlerdir. Bunlar ilerideki yıllarda ün kazanacaklardır.
Kadro: 1932 yılı Ocak ayında yayına başlayan aylık, politik dergidir. Kadrocular olarak da anılan Kadro dergisinin
kurucuları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail
Hüsrev Tökin’dir. Derginin gayesi inkılapları oturtmak ve bir ideoloji meydana getirmekti. Devletçiliği
savundukları için özel sektörden uzak duran dergi Kemalizmi savundu.
Cevap: D
“Beş Hececiler için aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
A) Şiirimizin Anadolu’ya açılmasını sağladılar. Anadolu’nun doğal
güzelliklerini, insanını, folklorunu şiirlerine konu olarak seçtiler.
B) Genç Kalemler’in öncülüğünü yaptığı konuşulan Türkçeyle yazma
tutumunu sürdürdüler. Böylece, Cumhuriyet döneminde sona erecek olan
“konuşma dili”, “yazı dili” ayrımının ortadan kalkmasına katkıda bulundular.
C) Şiire Milli Mücadele yıllarında başlamışlar, Cumhuriyet döneminde de
devam etmişlerdir. Bu nedenden dolayı bu şairler Millî Edebiyat ile
Cumhuriyet edebiyatı arasında bir köprü vazifesi gördüler.
D) Kendilerine halk edebiyatını kaynak olarak seçtikleri için divan
edebiyatının ya da Batı’nın nazım biçimlerinden faydalanma yoluna
gitmediler. Böylece halk edebiyatı nazım biçimlerinin yaygınlaşmasına katkıda
bulundular.
E) “Manevî bünyemizin yegâne mimarı” dedikleri ve bir araya gelmelerinde
en önemli unsur olan Ziya Gökalp tarafından heceye yönlendirilmişlerdir.
Hecenin Türkiye’de yaygınlaşmasını ve Ziya Gökalp öncülüğünde “milli vezin”
kurulmasını sağladılar.
• Hem aruz vezni hem de hece vezniyle şiir yazan Beş Hececiler’in
şiirleri şekil yönünden zengindir. Divan Edebiyatı nazım biçimlerinden
gazel, kıt‘a, şarkı, tahmis şeklinde yazılmış şiir örnekleri vardır. Hece
veznine geçişlerinden sonra Halk Edebiyatı nazım biçimlerini
kullanmaya özen gösterirler. En çok koşma tipinde şiir yazmalarının
yanında, semai, türkü ve mani tipinde başarılı örnekler verirler. Batı
Edebiyatlarından alınan nazım biçimlerinden çapraz kafiye, sarma
kafiye, terza-rima, sone, düz kafiyeyle örnekler verirler. Balad nazım
biçimini Enis Behiç sadece iki şiirinde dener. Serbest düzenli
biçimlerde üçlüler, dörtlüler, beşliler, altılılar, yedililer, sekizlilerle şiir
yazarlar. Sıkı sıkıya bağlı kaldıkları şekillerin yanında hece vezniyle
gazel yazmak gibi bazı yorumlamalarda bulunurlar.
• Cevap: D
Neşati’nin “Gittin emma ki kodun hasret ile canı bile / İstemem sensiz
geçen sohbet-i yâranı bile” beyti etrafında şekillenen bu üç roman;
estetik, medeniyet, gelenek, Osmanlı müziği, Batı müziği, Doğu-Batı
sentezinin mümkünlüğü gibi temaları bünyesinde harmanlar. Türk
edebiyatının estetik sorunu ilk kez bu romanlarda tartışılmıştır.
Üçlemede İstanbul bir fon değil, kahramanın tâ kendisidir.
Yukarıda tanıtılan romanlar hangileridir?
A) Yaban-Kiralık Konak-Ankara
B) Huzur-Mahur Beste-Sahnenin Dışındakiler
C) Abdülhamit Düşerken-Üç İstanbul-Sodom ve Gomorre
D) Esir Şehrin İnsanları-Esir Şehrin Mahpusu-Yol Ayrımı
E) Sırtlan Payı-Bıçağın Ucu-Kurt KanunuYakup Kadri Karaosmanoğlu
“Yaban”da savaş sonrası Anadolu halkı ile aydının
hesaplaşmasnıı işler. Ahmet Celal savaş gazisi olan bir komutandır ve emir erinin
köyüne gider. O bir aydın olarak halka kendini kabul ettiremez. Eserde “Aydın,
köylüyü ihmal ederek onu kendi seviyesine çıkaramamıştır.” mesajı verilir.
“Ankara”da da Milli Mücadele yılları ile Cumhuriyet’in ilk yıllarının Ankara’sı
verilerek bir kalkınışın öyküsü anlatılır. “Kiralık Konak” romanında yazar, Tanzimat
döneminden başlayarak, kuşaklar arasındaki çatışmayı verir ve çöküşü sergiler.
“Sodom ve Gomore”de İstanbul’un işgal yıllarının, “Panoramalar” (Panorama I,
Panorama II)’da Cumhuriyet’in ilanından 1952′ye değin geçen yılların
değerlendirilmesi yapılmıştır.
Attila İlhan’ın “Aynanın İçindekiler” dizisini oluşturan “Bıçağın Ucu”, “Sırtlan Payı”,
“Yaraya Tuz Basmak”, “Dersaadet’te Sabah Ezanları”nda romanları; Balkan Savaşı,
Birinci Dünya SAvaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın sosyal / siyasal ortamını veren
romanlardır. Bu seride Attila İlhan “ulusal cephe ve diğerleri” anlayışıyla dönemi
eleştirel bir okumaya tabi tutmuştur.
Kemal Tahir’in “Esir Şehrin İnsanları”, “Esir Şehrin Mahpusu”, “Yorgun Savaşçı”,
“Kurt Kanunu”, “Yol Ayrımı”, “Hür Şehrin İnsanları” romanları tarihsel olaylar
bakımından birbirlerini izlerler. Bu romanlarda XVI. yüzyıldan başlayarak,
Cumhuriyet döneminin otuzlu yıllarına gelinir. Bu seri, resmî tarih tezleriyle
örtüşmez. Mütareke Dönemi İstanbul’undan işbirlikçilere, Mustafa Kemal’den
Mustafa Kemal etrafındaki kadrolara kadar çok geniş bir alana alternatif tarih
metoduyla bakar. Atilla İlhan romanlarının anti-tezi olarak düşünülebilirler.
Cevap: B
“Bütün edebiyatımızda kahramanın adı olmayan ilk roman budur sanırım.
Niye böyle? Çünkü romanın kahramanı müellifin kendisidir; kendi adını
zikretse romana uymayacak, başka bir ad taksa hakikatten ayrılmış olacak,
öyleyse en iyisi kahramanı adsız bırakmaktır.”
Bir eleştirmenin incelerken bu cümlelerle ele aldığı roman aşağıdakilerden
hangisi olabilir?
A) Bahaddin Özkişi – Sokakta
B) Abdülhak Şinasi Hisar – Çamlıca’daki Eniştemiz
C) Peyami Safa – Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
D) Ahmet Hamdi Tanpınar – Aydaki Kadın
E) Oktay Akbal – Garipler Sokağı
Cevap: C
Çözüm: Edebiyatımızda psikolojik roman türünün önemli örneklerinden biri
Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koguşu”dur. Peyami Safa da adı geçen
romanında mafsal iltihabı (kemik veremi) olan isimsiz bir kahramanın hastalık
acılarını ve umutsuz aşkını dile getirir. Çocukluğunda kendisi de kemik veremi olan
Peyami Safa’nın bu eseri otobiyografiktir.
Bahaeddin Özkişi – Sokakta: Alegorik bir romandır. Başkişilerine de sembolik
isimler seçilmiştir: Komiser, Sanık ve Doktor…
Abdülhâk Şinasi Hisar – Çamlıca’daki Eniştemiz: Roman, “garip” bir adam olan
Enişte Hacı Vâmık Bey’i anlatır. Romandaki Bazı Bölümler: Çamlıcadaki
Eniştemizin Köşkü, Eniştemizin Korkuları, Deli Eniştemiz ve Yemekler, Eniştemizin
Garip Huyları, Eniştemiz ve Arabistan…
Tanpınar – Aydaki Kadın: “Sembolik bir roman olacaktır. Romanın birkaç
kahramanı vardır. Romanın kadın kahramanı Leyla’dır. O mihrak noktasıdır.Bütün
dikkatler, meraklar ona çevrilmiştir. Suat (Selim), Refik, Hatice H., Leyla’nın
kızkardeşi Zeynep (son müsveddede, Sadiye) onun âşıkları ve onunla evlenmek
isteyenler.”
Oktay Akbal – Garipler Sokağı: İstanbul Fatih’te, orta halli insanların yaşadığı
Garipler Sokağı’na taşınan Öğretmen Salih’in izlenimleri. Simitle Çay
“Bu başlığa kaşar peynirini de eklemek isterdim ama onun çayla simidin
dostluğu karşısında silinip ikinci planda kalması daha doğru. Çünkü
çayla simidi beraber bulduğumuz günler eksik değil, ama üçünü bir
arada bulmak?.. Belki çayı da simitten ayırmak doğruydu. Yalnız
simitten, sabahın o leziz, insan icadı yemişinden söz açmalıydım. Ama
ne yaparsın, çaya kıyamadım. Simidin yanında o da ikinci planda kalıyor
ama dostlukları da samimi bir dostluktur. Hiçbir kahvaltı simitle çayın
yerini tutamaz.”
Üslup, içerik ve biçim özellikleri dikkate alınırsa, bu öyküyü aşağıdaki
yazarlardan hangisinin yazması beklenebilir?
A) Abdülhâk Şinasi Hisar
B) Erdal Öz
C) Sait Faik Abasıyanık
D) Tarık Buğra
E) Demir Özlü
Erdal Öz: Özellikle “Yaralısın”da yaşadığı olayların bir yansımasını verir. Romanda yalnızca
okuduğu kitaplar yüzünden tutuklanan bir gencin tutukluluk günleri ve cezaevinin durumu
sergilenir. İki önemli romanı da “Gülünün Solduğu Akşam” ve “Odalarda”dır.
Tarık Buğra: İlk romanı “Siyah Kehribar”da aydın ve sanatçı insanın, yaşamda umduğunu
bulamamak yüzünden içine düştüğü çıkmazı ve başkaldırışını verir. “Küçük Ağa”, “Küçük Ağa
Ankara’da” romanlarıyla da Kurtuluş Savaşı’nı yazan yazarlar arasına katılır. Bu iki romanı
tamamlayan “Firavun İmanı” Sakarya Savaşı’ndan yararlanan çıkarcılarla yiğitlik gösterenlerin
ele alındığı romanıdır. “Osmancık”ta ise Osmanlı devletinin kuruluşuna döner. “İbiş’in
Rüyası”nda ünlü tiyatro sanatçısı Naşit’in yaşamından bir kesit verilir.
Demir Özlü: Mavi dergisi etrafında toplanan yazarlardandandır. “Bir Uzun Sonbahar”, “Bir
Küçük Burjuvanın Gençlik Yılları”, “Bir Yaz Mevsimi Romansı”, “Tatlı Bir Eylül” romanlarıyla
küçük burjuva yaşamının, Beyoğlu’nun derinlerindeki entelektüel bunalımlı aydınların
“varoluşçu” açmazlarını verir.
Cevap: C
Ömer Seyfettin’in hikâyeleri çeşitli alt başlıklarla tasniflenir. Bu alt
başlıklar, hikâyelerin içeriğine göre belirlenir.
Aşağıdakilerden hangisi Ömer Seyfettin hikâyelerinin alt başlıklarından
değildir?
A) Konusunu Modernleşmeden Alan Hikâyeler
B) Konusunu Tarihten Alan Hikâyeler
C) Konusunu Balkanlar ve Çanakkale Savaşı’ndan Alan Hikâyeler
D) Konusunu Çocukluk ve Gençlik Yıllarından Aldığı Hikâyeler
E) İttihat ve Terakki Yönetimi Ele Aldığı HikâyelerÖmer Seyfettin’in tarih (Başını Vermeyen Şehit, Pembe İncili Kaftan),
Balkanlar (Hürriyet Bayrakları, Beyaz Lale, Bomba), çocukluk ve gençlik
yılları (Kaşağı, Falaka, İlk Namaz, And) ve İttihat ve Terakki yönetimini
ana konu olarak alan hikâyeleri olmakla birlikte “modernleşme” Ömer
Seyfettin için doğrudan bir tema değildir.
Cevap: A
“Sanatçının bütün roman ve hikâyelerinde mekân tasvirlerinin çok kısa
olmasına karşılık konuşmalar uzun ve canlıdır. O, roman ve hikâyelerini
konuşmalar vasıtası ile geliştirir. Bu bakımdan o, romanlarını
konuşmadan çok mekân tasviri ve ruh tahlillerine dayandıran çağdaşı
Halid Ziya ile tam bir tezat içindedir. Bu yapı tarzı iki romancının
üsluplarını da birbirlerinden kuvvetle ayırır. Mekân ve ruh hallerinin
tasviri, Halid Ziya’yı ‘şairane’ ve ‘sanatkârane’ bir üsluba götürürken,
konuşmaların bolluğu diğer yazarı ‘katı’ bir anlayışa yaklaştırır.”
Yukarıdaki paragrafın yazarı, Halit Ziya ile hangi romancımızı
kıyaslamıştır?
A) Mehmet Rauf
B) Hüseyin Cahit
C) Safvet Nezihi
D) Hüseyin Rahmi
E) Safvetî Ziya•
Cevap: DPir Sultan Abdal ve Karacaoğlan geleneğinden beslenen şairin şiirlerinde, ressam
olmasının da etkisiyle renk ögesi birinci plandadır. Sosyal içerikli şiirler yazan şair,
Anadolu insanının yoksul hayatını anlatmıştır. Sade dille yazan şair, folklor ile modern
sanatı, coşkun bir heyecan ile hem resminde hem şiirlerinde birleştirerek orijinal ve
başarılı eserler vermiştir.
Aşağıdakilerden hangisi, bu parçada sözü edilen sanatçının şiir türündeki eseridir?
A) Adamın Biri
B) Karadut
C) S.O.S
D) Kareler Aklar
E) Acıyı Bal Eyledik
Cevap: B
Öncülde hakkında bilgi verilen şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’dur.
Adamın Biri: Cahit Külebi
S.O.S: Ercümend Behzat Lav
Kareler Aklar: Behçet Nacatigil
Acıyı Bal Eyledik: Hasan Hüseyin KorkmazgilAhmet Haşim şiiri hakkında aşağıda verilen bilgilerden hangisi doğrudur?
A) İlk kitabı olan “Şi’r-i Kamer” serisinde hece ölçüsüne de yer vermiş, daha
sonra heceyi hiç kullanmamıştır.
B) Ahmet Haşim’in “Piyale” kitabı, içindeki şiirlerle olduğu kadar “Göl
Saatleri”nin uyandırdığı tepkiler karşısında Haşim’in kendini ve şiirini
savunduğu ve önsöz olarak kitabın başına aldığı “Şiir ve Fikre Dair” başlıklı
yazısıyla da önemlidir.
C) Şiirlerinin tersine Ahmet Haşim’in düzyazıları açık, anlaşılır ve gözlem
ürünüdür. Yer yer nükteli bir dili vardır. Ahmet Haşim, 1921’de nesir yazmaya
da başlamıştır. İlk nesirlerini topladığı “Bize Göre” ile Türk Edebiyatının “en
orijinal üslupçularından biri” olarak kabul edilmiştir.
D) Bilhassa şöhretini yaptığı yıllarda, Türk toplumunun içinde bulunduğu
çalkantılar dolayısıyla çağdaşları olan diğer şairlerin de katıldıkları siyasî-fikrî
akımlara katılmış, şiirini sosyal temalara açmıştır.
E) Ahmet Haşim, Millî Edebiyat’ın başlangıcıyla birlikte Ali Canip’in etkisiyle
dilde sadeleşme yoluna az da olsa girmiştir.
• Cevap: C
• Çözüm: Ahmet Haşim hece veznini hiç kullanmamış (A), “Piyale”nin
önsözü olarak “Şiir Hakında Bazı Mülahazalar”ı yazmış (B), şiirinde
sosyal temalara neredeyse hiç yer vermemiş (D) ve şiirinde sadeleşme
yoluna gitmemiştir (E). (…), Yalak köyünün pamuk toplamak üzere Çukurova’ya gidişini anlatır.
Roman köy ile Çukurova arasında, yolda geçer. (…), Çukurova’dan elleri boş
dönen ve borçlarını ödeyemeyen köylülerin kış aylarındaki durumlarını hikâye
eder. Bu kez Yalak köyünde geçer olaylar. (…), aynı insanların ertesi yaz
mevsiminde yine gittikleri Çukurova’da başlarından geçenleri anlatır. Üç
romanın ana teması köylüler için ölüm kalım meselesi olan pamuk
toplayabilme sorunudur. Yazın Çukurova’da pamuktan kazanacakları para ile
yağ, bulgur gibi gıda maddeleri alabilirlerse aç kalmaktan kurtulurlar. Bütün
çekişmelerin, çatışmaların, düşmanlıkların altında bu sorun yatar. Ne var ki
genel temanın yanı sıra üçlemenin her bir cildinde köylülerden birkaçı ikincil
bir tema oluşturan kendi serüvenleriyle ön plana geçerler.
Yukarıda ana kurguları verilmiş olan Yaşar Kemal’in seri romanları
hangileridir?
A) Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu
B) Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf, Yılanı Öldürseler
C) Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları, Çıplak Deniz Çıplak Ada
D) Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi
E) Teneke, İnce Memed, Deniz Küstü
Yaşar Kemal’in Seri Romanları:
Akçasazın Ağaları serisi, düet (ikileme): Demirciler Çarşısı Cinayeti – Yusufçuk Yusuf
Konu: Çukurova’ya traktörün gelişi, iki ağanın kan davası, feodal düzenin kan davası
sembolizasyonuyla çöküşü)
Kahramanlar: Sarıoğulları Aşireti, Akyollu Aşireti, Derviş Bey, Mustafa Bey, Yusuf
Dağın Öte Yüzü serisi, triloji (üçleme) : Orta Direk – Yer Demir Gök Bakır – Ölmez Otu
Kimsecik serisi, triloji (üçleme): Yağmurcuk Kuşu – Kale Kapısı – Kanın Sesi
Konu: Van’dan, Rus işgaliden kaçan Kürt bir ailenin Çukurova’da yaşama mücadelesi, bu
eksende Cumhuriyet dönemini de kapsayarak Çukurova’daki Kürtlerin durumları)
Kahramanlar: İsmail Ağa, Zero, Memik Ağa, Haşmet Bey, Arif Saim Bey…
Bir Ada Hikayesi serisi, quartet (dörtleme): Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana – Karıncanın Su
İçtiği – Tanyeri Horozları – Çıplak Deniz Çıplak Ada
Konu: Lozan’da alınan mübadele kararıyla, Rumlar Yunanistan’a gönderilmiş ve savaşlarda
yerini yurdunu yitirmiş insanların Ege’deki bir adaya yerleştirilmeleri, bir nev’i ütopik ada
hayali)
Kahramanlar: Poyraz Musa, Nişancı Veli, Lena Ana, Nesibe, Vasili, Dengbej…
Cevap: A
Aşağıdaki şıklarda verilen bilgilerden hangisi parantez içindeki dergiye ait değildir?
A) Peyami Safa tarafından 1936 yılında yirmi bir sayı olarak yayımlanmıştır. Sanat,
bilim ve edebiyatı kültür odağında birleştirmeyi, sağlamlaştırmayı esas alan, dil ve
sanat meseleleri üzerinde yazılara yer veren bir dergidir. (Kültür Haftası)
B) Seyfi Orhon ve Yusuf Ziya Ortaç tarafından 1941-1948 tarihleri arasında yüz
altmış bir sayı olarak yayımlanmıştır. Türkçü ve milliyetçi bir dergidir. Dergide, Türk
kültürü ve Türk tarihi üzerine yoğunlaşılmıştır. (Çınaraltı)
C) Orhan Veli tarafından 1 Ocak 1949 tarihinden itibaren on beş günde bir
yayımlanan dergidir. Dergi, 15 Haziran 1950′ye kadar yayımlanmıştır. Orhan Veli’nin
ölümünün ardından arkadaşları tarafından özel bir sayı yayımlanmıştır. (Pazar
Postası)
D) İlk sayısı 1970′te Aylık Devrimci Sanat ve Kültür Dergisi alt başlığıyla İstanbul’da
yayımlanmıştır. Üçüncü sayıdan sonra dergi merkezi Ankara’ya taşınmıştır. Dergiyi
Ataol Behramoğlu ve İsmet Özel çıkarmışlardır. (Halkın Dostları)
E) İlk sayısı Vural Bahadır Bayrıl, Osman Hakan, Orhan Alkaya ve Seyhan Erözçelik
tarafından 1986 yılında yayımlanmıştır. 1994′e kadar 7 sayı yayımlanmıştır. Dergi
2004′te tekrar yayımlanmaya başlanmıştır. Bu dergi 1980 sonrası şiirin önemli
toplanma yerlerinden biri olmuştur. (Şiiratı)Pazar Postası: 1951′de yayımlanmaya başlayan derginin yazı işleri
müdürü, bu dergide yazdığı bir yazıyla İkinci Yeni’nin isim babası olan
Muzaffer İlhan Erdost’tur. Pazar Postası haftalık, siyasi bir gazetedir;
fakat gazetenin Sanat-Edebiyat eki edebi dergi niteliği taşır. Dergi,
özellikle İkinci Yeni hareketine bağlı şairlerin bu dergide yazmasıyla
ünlenmiştir. Dergi, aynı zamanda Garip şiirine karşı bir tutum içindedir
ve özellikle şiir eleştirileriyle dikkat çeker. Dergide A.Turgut (Turgut
Uyar), Behçet Necatigil, Can Yücel, Fethi Naci, Oktay Akbal, Salah
Birsel, Sezai Karakoç gibi imzalar görülür.
Cevap: C
Erken Cumhuriyet Dönemi romanlarında ve “Köy Romanı” kategorisinde dine
ve din adamına genellikle olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşılır. Eğer bu
romanlarda din adamlarının bir tasnifi yapılacak olsa karşımıza çıkacak tablo
genellikle şudur: Köy imamları, köydeki kanaat önderleri, sarıklı ve cübbeli
tasvir edilenler, evliyalar, şeyhler… gibi dinî sembolü olan kişiler genellikle
işbirlikçidir. Bu gibi kişiler ya düşmanla işbirliği yapıp vatanı satmış ya da
köydeki “mütegallibe” ile birlik olup halkı ezmiştir. Bu durum, dönemin
ideolojik ve siyasî yapılanmasından kaynaklandığı gibi yazarların bireysel
algıları da bu anlayışın oluşmasında etkili olmuştur.
Aşağıdakilerden hangisinde, yukarıdaki açıklamanın aksine bir tutumla din
adamlarına bakış açısı olumludur?
A) Köyün Kamburu
B) Küçük Ağa
C) Yılanların Öcü
D) Yeşil Gece
E) Vurun Kahpeye
Cevap: B
“Köyün Kamburu”nda Uzun İmam,
“Yılanların Öcü”nde Beytullah Hoca,
“Yeşil Gece”de dindar olan neredeyse tüm şahıslar,
Ve “Vurun Kahpeye”de Hacı Fettah Efendi yukarıda bahsedilen olumsuz din
adamı tipine tamamıyla uyan örneklerdir. Yalnız, “Vurun Kahpeye” romanında
“İstanbullu Mevlevi Dede” karakterinin de “olumlu din adamı” örneği olarak
var olduğunu belirtmek gerekir.
“Küçük Ağa” romanında ise Tarık Buğra, Kuva-yı Milliye karşıtı bir din adamının
(İstanbullu Hoca) zamanla Kuva-yı Milliye saflarında yer alıp “Küçük Ağa”
oluşunu anlatırken dinin ve din adamının Millî Mücadele’nin önünde bir engel
oluşturmadığını ısrarla belirtir.”Türk şiiri yozlaşıyordu. Bu durum
karşısında yapılacak tek iş, tek çare,
inandığımız yolda bir edebi dergi
çıkarmaktı. Öyle bir dergi ki, Türk
şiirini yıkmak isteyenlerin karşısına
bir kale gibi dikilsin, taklitçiliğe
sapmadan milli kültürümüzden güç
alsın ve ‘geçmiş’le ‘gelecek’ arasında
bir köprü olsun.”
Aşağıdaki dizelerden hangisi, edebî
anlayışı bu sözlerle açıklanan bir
dergide yayımlanmaya uygundur?
A) Ne kadar güzel şey
Yolun üstündeki bina
Yıkıldığı zaman
Bilinmeyen ufku görmek
B) Sabah sisi içinde doğan
Gül parmaklı şafak
Elpenor’ un yüzüstü yatan
ölüsünü
Bulmuştu ilk önce kıyıda
C) Ankara’nın eflatun taşı
Babamın kırlaşmış başı
Ve dost yüzlü sokaklar
giriyor
Gözlerimde Ankara tütüyor
D) Bin yılları katran ağaçları
altında
Akdeniz dudaklı penceresiz
sancılı bir çocuk
Babasını bir göl olarak
hatırlıyor
Avuçlarında kuzeyden yosun
balıklı bir göl
E) geçen yaz -hatırlarsınilk meyvasını veren bir
fidandan
ham zerdaliler toplayıp
uzun yollar boyunca
esaret ve zafer üstüne
marşlar söylemiştik
Cevap: C
“Milli kültür, geçmişle gelecek arasında köprü olmak, geleneği yıkmak
isteyenlerin karşısına dikilmek…” gibi söylemler bizi Hisar’a götürür.
Hisar Bildirisinden Maddeler
a. “Sanatçının Dili Yaşayan Dil Olmalıdır.” Aksi takdirde, ister eski, ister
yeni olsun ölü kelimelerden doğan her eser yeni nesilleri birbirinden
ayırır.
b. “Sanatçı Bağımsız Olmalıdır.” Zira onun eseri siyasi sistemlerin de,
ekonomik doktrinlerin de propaganda aracı değildir.
c. “Sanat Milli Olmalıdır.” Çünkü kendi milletinden kopmuş bir sanatın
milletler arası bir değer kazanması beklenemez.
d. “Sanatta Yenilik Esastır.” Ne var ki bu yenilik eskinin ret ve inkârı
şeklinde yorumlanmamalıdır.Bazı Önemli Hisarcılar
Yavuz Bülent Bakiler: İlk şiirlerini Necip Fazıl ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın üslûbunda yazmış daha
sonra ayrı bir şahsiyet kazanmıştır. Millî şiirin biçim ve muhteva özelliklerini şiire sindirmiştir.
Memleket meselelerini, memleketin insanına olan sevgisini yaşayan Türkçe ve rahat bir üslûp ile
anlatmıştır. “Yalnızlık”, “Duvak”, “Seninle”, “Harman”
Mehmet Çınarlı: Geleneğe bağlı, aruz ve heceyi birlikte kullanan şairlerdendir. Aşk, yalnızlık, ince
duyarlılıklar, memleket meseleleri konularında yazdı. “Güneş Rengi Kadehlerle”, “Bir Yeni Dünya
Kurmuşum”, “Zaman Perdesi”
İlhan Geçer: Şiirlerinde hem hece hem de serbest ölçüyü kullanmıştır. Romantik bir şair olan Geçer,
aşk, ayrılık, yalnızlık, hüzün ve milli duyguları yansıtan temalar işlemiştir. “Büyüyen Eller”, “Bir
Bulut Geçti”, “Hüzzam Beste”
Munis Faik Ozansoy: Hisarcılar içinde divan şiirinden en çok faydalanan isimler arasındadır. Bir
duygu şairi olarak aruzla yazdığı şiirlerde Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’deki zevki yakalamaya
çalışmıştır. “Hayal Ettiğim Gibi”, “Yakarış”, “Büyük Mabedin Eşiğinde”Aşağıdaki cümlelerin hangisinde Tevfik Fikret’le ilgili bir bilgi yanlışı yapılmıştır?
A) İlk şiirlerini 1884 yılından itibaren Tercümân-ı Hakîkat gazetesinde yayımlar. Şairin
1884-1891 yılları arasında yazdığı bu manzumeler, Muallim Naci etkisinde kaleme
alınmıştır. Bundan sonra, şiirleri, 1891-1895 yılları arasında Mirsad ve Malûmat
dergilerinde çıkar.
B) Doğa ile ilgili şiirleri kişinin iç dünyası ile dış dünyasının başarılı bir
kompozisyonudur. Servetifünun sanatçıları arasında tabiatı en çok işleyen şairdir.
“Temaşa-yı Hazan”, Murg-i Siyah”, “Müjde-i Bahar” gibi şiirleri bu temadadır.
C) 1896’da Servet-i Fünun dergisinin başına geçmesiyle birlikte, olgunluk dönemine
ulaşır. Edebiyat-ı Cedîde topluluğu 1901’de dağıldıktan sonra 1908’e kadar adeta
inzivaya çekilir. Bu arada İkinci Abdülhamit ve istibdat aleyhinde şiirler yazar.
D) “Tevhid”, “Sabah Ezanında”, “Ramazan”, “Sabah-ı Iyd” gibi şiirlerinde Allah inancını
ve din olgusunu över. Şairin aynı zamanda Mirsad dergisinin düzenlediği tevhit konulu
şiir yarışmasında birinciliği vardır.
E) Şair, Meşrûtiyet’ten sonra, ferdî sanat anlayışından ayrılmış, toplumcu bir şiir
anlayışını benimsemiştir. İttihat ve Terakkî’yi eleştiren şiirlerin yanı sıra, bu dönemde
de “Tarih-i Kadime Zeyl” ve “Sancak-ı Şerîf Huzurunda” gibi şiirlerinde dine ve
Osmanlı tarihine eleştirilerini ısrarla sürdürmüştür
• Cevap: B
• Çözüm: B şıkkındaki bilgiler ve örnek olarak verilen şiirler doğrudur
Cenap Şahabettin’e aittir. Servet-i Fünun şiirinde “tabiat” temini en
geniş anlamda işleyen şair Cenap Şahabettin’dir. İkinci Yeni’nin etkisiyle ilk şiirlerinde soyutlama eğilimi duymuştur. Daha sonraki
şiirlerinde halk şiirinin olanaklarından yararlanarak gerçekçi temaları, sağlam
gözlemlerle içten bir söyleyişle vermiştir. Halk edebiyatına yönelişle
toplumculuğu harmanladığı bazı eserlerinde Anadolu’nun bir köyünde kısa bir
süre tanıklık ettiği, dille iç içe gelişmiş olayları, durumları, koşulları yansıtmıştır.
Bu parçada söz edilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Süreyya Berfe
B) Refik Durbaş
C) Nihat Behram
D) İsmet Özel
E) Ataol BehramoğluCevap: A
1960 Kuşağı Toplumcu Şairleri: Bu dönemin toplumcu
gerçekçi/Marksist şairleri genellikle Yeni Gerçek, Halkın Dostları,
Militan, And, Yürüyüş, a, Yansıma gibi dergilerde şiirlerini yayımlarlar.
Bu ikinci Marksist kuşak, poetik/estetik anlamda da Nazım Hikmet
ekolünden farklı olarak, İkinci Yeni’nin şiire getirdiği tüm açılımları
kucaklarlar. İkinci Yeni kadar olmasa da anlamı şiirde ikinci plana atıp
radikal imgeler kullanmak, yer yer söz dizimini bozmak gibi
“modernist” şiir anlayışıyla Marksizm ideolojisini buluştururlar. Bu da
onları ilk kuşak toplumcuları gibi Nazım Hikmet taklidi olmaktan
kurtarır, özgün bir söyleyişe ulaşmalarını sağlar.
Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Nihat Behram, Refik Durbaş, Süreyya
Berfe gibi şairler İkinci Yeni sonrası Marksist şiirin temsilcileridir.Refik Durbaş: 1971’de ilk şiirlerini “Kuş Tufanı” adlı şiir kitabında topladı. İkinci
Yeni esintisi ile başladığı şiir yaşamında zamanla toplumcu bir söylem geliştiren
şair; çarşıların, işçi kızların, pazar yerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan
şair olarak tanındı. “Çırak Aranıyor”, Çaylar Şirketten”, “Nereye Uçar
Gökyüzü”
Nihat Behram: Şehirler, kasabalar, sınıf çatışması, mücadele, hapishane
günleri, 68 Kuşağı, Deniz Gezmiş, sol örgütler ve sosyalizm şiirlerinin temel
konuları arasındadır. Şiirlerinde “propaganda şiir” içeriği hâkimdir.
“Darağacında Üç Fidan”, “Hayatımız Üstüne Şiirler”, “Dövüşe Dövüşe
Yürünecek”, Ay Işığı Yana Yana”
Ataol Behramoğlu: Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci
Yeni şiirinin ortak özellikleri etkindir. “Bir Gün Mutlaka” ve ardından gelen
kitaplarında ise toplumcu gerçekçi şiir geleneği içinde, sorumluluk duygusu
taşıyan çağdaş insanın dünyasını yansıttı. “Bir Ermeni General”, “Mustafa
Suphi Destanı”, “İyi Bir Yurttaş Aranıyor”, “Dörtlükler”Üç Çiçek (1983) ile Şiir Atı (1986) dergilerini yayıma hazırlayanlar
arasında yer aldı. İnsan-dünya ilişkisini, insanın var oluşunu, ölümyaşam karmaşasını sade, lirik bir tarzla sorgulamış; şiirlerinin ana
temasını ölüm, yalnızlık, yabancılaşma oluşturmuştur. Her şiirini bir
imge etrafında kurgulaması şiirlerinin en önemli özelliği olmuştur.
Sanatçı, “Karşılığını Bulamamış Sorular”, “Sokak Prensesi”, “Sırat
Şiirleri”, “Eskiden Terzi” gibi kitaplarıyla döneminin en güçlü
şairlerinden kabul edilir.
Parçada tanıtılan şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Hilmi Yavuz
B) Hüseyin Atlansoy
C) Haydar Ergülen
D) Ahmet Telli
E) Osman KonukHilmi
Yavuz: Divan geleneği ve modern sentez, tematik şiir, «çöl, ayna,
benlik, Doğu, hüzün…» temaları. “Ayna Şiirleri, Hüzün ki En Çok
Yakışandır Bize, Gülün Ustası Yoktur, Erguvan Şiirler, Çöl Şiirleri, Akşam
Şiirleri, Yolculuk şiirleri…”
Osman Konuk: Modernizm, ironi, şaşırtmaca… “Tehlikeli Belki, Sıfır
İroni, Beyaz Savunma”
Hüseyin Atlansoy: İkinci Yeni şiirinin geleneksel şiirle sentezi,
modernliğin içinde sıkışmış bireyin aczi, Necip Fazıl Edebiyat
Ödülleri’nin şiir dalında sahibi. “İntihar İlacı, Balkon Çıkmazında
Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Kaçak Yolcu, Karşılama
Töreni”
Ahmet Telli: romantik ve başkaldırıcı şiir, sol ağırlıklı duruş… “Yangın
Yılları (1979), Hüznün İsyan Olur (1979), Dövüşen Anlatsın (1980), Saklı
Kalan (1981), Su Çürüdü (1982) Belki Yine Gelirim (1984), Çocuksun Sen
(1994)”
Cevap: C
Kadın sorunları onun öykülerinde ağırlıklı olarak yer alır. Kadın
mutsuzluğunun arka planını, geleneksel kadın algısındaki yanlışları gündeme
getirir. Kimi öykülerinde yanlış evlilik yapan mutsuz, sessiz kadınların evliliğe
katlanışları anlatılır. Erkek egemen dünyada, mutsuz evlilik yapan, istemediği
erkekle evlendirilen kadınlar hüzünlü bir yaşam sürerler. Bunları yoksul,
küçük bir kızın bakış açısından, yorumundan dinleriz. Olumsuz erkek tipi öne
çıkarılır. Kadınlar bile bazen geleneksel erkek anlayışını onaylar: Kadın
kadınlığını yapmazsa erkek kadınını bulur. Yazarın ayrıca 12 Mart Darbesi’ni
ele aldığı önemli bir romanı vardır.
Yukarıda tanıtılan ve bazı eserlerinden bahsedilen yazar aşağıdakilerden
hangisidir?
A) Latife Tekin
B) Nezihe Meriç
C) Füruzan
D) Pınar Kür
E) Tahsin Yücel• Cevap: C• Tahsin Yücel: Ocak 2016’da kaybettiğimiz Tahsin Yücel, Türk edebiyatının önemli romancı-öykücülerinden biridir.
Eserlerinde ironist bir söylemi tercih ede Tahsin Yücel, yapıtlarında insana, edebiyata, dilbilime, “çoksatanlar”a kara
mizaha yakın bir bakış açısıyla değinir.
• Mutfak Çıkmazı: İlyas Divitoğlu, bir taşra ailesini eski şanına kavuşturması beklenen bir gençtir. İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi son sınıfındadır. Zekası, çalışkanlığı ve üç dil bilmesiyle çok geçmeden dedesi gibi Yargıtay üyesi olacağı
ümit edilmektedir. Sevgilisi Emel’e evlenme teklif edip de ret cevabıyla birlikte alaya alınınca, İlyas büsbütün sarsılır.
Fakülteyi bırakarak kendini yemek pişirmeye adar. Bir hastalık olur bu. Edindiği Fransızca yemek ansiklopedilerindeki
yemekleri bile yapmaktadır. Emel’in, sonradan ona acıyarak evlenmeye razı oluşu da onu mutfaktan çıkaramaz.
(İnsanoğlunun saplantıları.)
• Peygamberin Son Beş Günü: Peygamberin Son Beş Günü, 1993 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmış olan
romanıdır. Kitapta çocukluktan itibaren birlikte büyümüş, ilk gençlik dönemlerini ve üniversite çağlarını birlikte yaşamış,
dolayısıyla devrimci dünya görüşünün etkisiyle şekillenen gelecek planlamalarını da birlikte yapmış olan ozan Rahmi
Sönmez, nam-ı diğer Peygamber (Bu lakap kendisine kitapta önemli yeri olan Matrakçı Maruf tarafından, etkili hitabetine
binaen verilmiştir) ve daha sonra büyük bir kapitaliste dönüşecek olan Fehmi Gülmez’in hikayeleri anlatılıyor.
• Yalan: Amerikan Koleji’nde tanıştığı arkadaşı Yunus’un Dilbilim kuramını sahiplenerek gittikçe ünlenen Yusuf Aksu,
benzerine az rastlanan bir adamdır. Yalnız, ezik ve beceriksizdir, ancak şaşırtıcı derecede bilgilidir, bunu da sürekli okuduğu
ansiklopedilere ve çok güçlü hafızasına borçludur. Bir aşk hikayesi yüzünden kendini öldüren arkadaşının anısı, Yusuf
Aksu’nun hayatına başka bir yön verir. Arkadaşının kuramını kendine mal edince çok geniş bir kitlenin gözdesi olur. Fakat
mutsuz bir aşkın ardından, sadece yanıldığını görmekle kalmaz, başta kendi kimliği olmak üzere, her şeyin yalan üzerine
kurulduğunu anlar.
• Sonuncu: Selami Bey, Osmanlı soyundan gelen bir ailenin Fransa’da felsefe okumuş oğludur. Herkesin beklentisinin
aksine, gençlik yıllarından itibaren kariyer yapmayan, yıllarca bir roman yazma hayali kuran Selami Harici, varlıklı bir
ailenin oğlu olduğu için hiçbir iş yapmadan felsefe ve hayat üzerine kurgulayacağı romanı için çalışır. Bu güne kadar
yazılmamış, yapılmamışın peşinde olan Selami Bey, hiçbir yaptığını özgün bulmamaktadır. Selami Bey seksenlerindeyken
bitirip yayımlatabildiği kitabını tek adet olarak bastırır, yayımlandıktan yirmi dört saat sonra da ölür. Büyük boy, yirmi yedi
bin sayfadan oluşan bu dev yapıtı başından sonuna okuyan tek kişi çıkmaz, ama boyutları ve biçimi yıllar yılı insanların
ilgisini çeker. Serencam, boyutu ve gizemi nedeniyle büyük gürültü koparır. Kimsenin okumadığı ama görmek için
insanların kuyruğa girdiği bu dev kitap ne anlatmaktadır?• Öykü: Uçan Daireler, Haney Yaşamalı, Düşlerin Ölümü, Yaşadıktan
Sonra, Ben ve Öteki, Aykırı Öyküler, Komşular, Golyan Devrimi (2008)
• Roman: Mutfak Çıkmazı, Peygamberin Son Beş Günü, Bıyık Söylencesi,
Vatandaş, Yalan, Kumru ile Kumru (2005), Gökdelen (2006)Şair 1: “Vallahi parmak hesâbiyle yazamıyorum. Bu vezinle nazımda
mûsikî temin edilebileceğine kâni değilim. Aruza da kimse ehemmiyet
vermiyor. Aruz vezniyle yazılmış şiiri kitapçılar alaya ve basmıyorlar. Ben
de artık hiç yazmıyorum”
Şair 2: “Hece, inkilâp şiirimizin bir vecibesidir. Heceyi kullanmanın
nedeni ve niçini bile bence fazladır. Cumhuriyet rejimimiz, nasıl
cumhuriyet üzerinde münakaşa kabul etmezse inkilâp şiiri ve vezni de
öyle münakaşa kabul etmez.”
Bir edebiyat dergisinin düzenlediği ankete cevap veren 1. ve 2. şair,
sırasıyla hangileri olabilir?
A) Yahya Kemal Beyatlı – Ahmet Muhip Dıranas
B) Abdülhâk Hamit Tarhan – Ali Mümtaz Arolat
C) Ahmet Haşim – Ziya Gökalp
D) Cenap Şahabettin – Behçet Kemal Çağlar
E) Mehmet Âkif Ersoy – Necip Fazıl Kısakürek• Cevap DYakup Kadri ve Halide Edip romanlarını dönem ve konu bağlamında
karşılaştıran bir edebiyat öğretmeni, aşağıdaki hangi iki romanı “Aynı
dönemi anlatıyor.” diyerek karşılaştıramaz?
A) Yaban – Ateşten Gömlek
B) Sinekli Bakkal – Bir Sürgün
C) Vurun Kahpeye – Sodom ve Gomore
D) Tatarcık – Ankara
E) Hep O Şarkı – Sonsuz PanayırCevap: E
Çözüm: “Yaban” ve “Ateşten Gömlek” birer Kurtuluş Savaşı-Mütareke romanıdır.
Dönemsel olarak karşılaştırılabilir.
“Sinekli Bakkal” ve “Bir Sürgün”, aynı dönemde, II. Abdülhamit Dönemi’nde geçen
romanlardır.
“Vurun Kahpeye” ile “Sodom ve Gomore” de Kurtuluş Savaşı-Mütareke romanlarındandır.
“Tatarcık”, erken Cumhuriyet yıllarını, İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş dönemini
anlatır. “Ankara” romanında ise 1922 ila 1942 arasındaki Türkiye’nin sosyal ve siyasal
değişimleri anlatılır. Dolayısıyla “Ankara” romanının ikinci bölümüyle “Tatarcık” romanı
dönemsel olarak karşılaştırılabilir.
E şıkkında verilen “Hep O Şarkı”, Yakup Kadri’nin Abdülaziz, V. Murat ve Abdülhamit
dönemlerinin soysal bir panoramasını sunduğu, Münire adındaki başkahramanın
notlarından oluşan romanıdır. “Sonsuz Panayır” ise Halide Edip’in II. Dünya Savaşı
yıllarında İstanbul’daki sosyal, kültürel, siyasal durum Ayşe adlı başkahraman aracılığıyla
verilir. Dolayısıyla bu iki roman, anlattıkları dönem itibarıyla karşılaştırılamaz. Aşağıdaki ifadelerin hangisinde Peyami Safa ile ilgili bir bilgi yanlışı vardır?
A) “Bir Tereddüdün Romanı” ile Birinci Dünya Savaşı yıllarında aydınlardaki inanç
eksikliğine dikkati çeker, ahlaki çöküntüyü sergiler.
B) “Fatih-Harbiye”de Doğu-Batı uygarlığını tartışır. Kurtuluş Savaşı sonrası Doğu
uygarlığından Batı uygarlığına geçişin toplumsal ve kültürel olaylardaki
izdüşümlerini, kahramanlarını sergiler, bu ikisinden olumlu tip olarak Doğu’dan yana
tavır alır.
C) “Sözde Kızlar”, Samim adlı karakterin ütopik dünyası “Simeranya” ile bilinir.
Eserde dayısından hamile kaldığına şüphelenen bir kızın (Selmin) etrafında
şekillenen olaylar anlatılır.
D) “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu”, Peyami Safa’nın parapsikolojiyi irdelediği bir
romandır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yayımlanmış olan bu romanda, savaşın
son demleri, romanın dış siyasal ve toplumsal atmosferini de oluşturmaktadır.
E) Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami
Safa’nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım’ın adından uyarladığı
Server Bedi takma adını kullanmış, bu takma adla onlarca eser vermiştir.• Cevap C
• Peyami Safa, “Sözde Kızlar”da mütareke döneminde İstanbul’a
babasını aramak amacıyla gelen bir genç kızın (Mebrure) başından
geçenleri konu edindi. Yazarın vurgu yaptığı Mütareke yılları ve yüksek
zümredeki (Nazmiye Hanım Köşkü) ahlaki çöküntü oldu.Bu eleştirmenimize göre tahlil, metinde yer alan her şeyin anlamlandırılması
ve bütün bunların şair veya yazarın davranış tarzına bağlanması, bütün ile
parçalar arasındaki münasebetin meydana çıkarılması esasına dayanır.
Dolayısıyla eseri devir-şahsiyet-eser üçlemesinde değerlendirmek gerekir.
Her devrin veya neslin kendisine ait konu, tem ve üslupları vardır. Zaman
zaman eserini tahlil ettiğimiz şahsiyet de mensup olduğu devrin anahtarı
olabilir. Edebî eser aynı zamanda şair veya yazarın “davranış tarzı”nın
ifadesidir. Öyleyse bir edebî eserde aranılacak en önemli unsurlardan birisi
onun nasıl bir psikolojinin ürünü olduğudur. Bunun için de eserdeki bütün
ayrıntıların yanı sıra sanatkârın cemiyet, tabiat ve insan karşısındaki duruşunu
tespit etmek gerekir.
Tenkit anlayışını böyle tanımlayan eleştirmenimiz aşağıdakilerden hangisidir?
A) Nurullah Ataç
B) Berna Moran
C) Asım Bezirci
D) Mehmet Kaplan
E) Hüseyin CöntürkAsım Bezirci: Ataç’ın eleştiri anlayışına karşı çıkarak eleştirmenliğe başlayan
Bezirci, toplumcu-gerçekçi (Marksist) bir eleştiri anlayışının temsilcisidir. (Çok
Kapılı Oda, Bilimden Yana)
Berna Moran: Türk edebiyatının en önemli eleştirmenlerindendir. Batılı
kuramları Türk edebiyatına ustaca uygular. Kuramsal eleştirinin temsilcisidir.
Eleştirisi tek bir yönteme dayanmadığı için “yöntemler arası” olarak nitelenir.
(Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış)
Nurullah Ataç: İzlenimci eleştiri anlayışının temsilcisidir. Eleştirilerini
herhangi bir kuram çerçevesinde değil, izlenimleri odağından yapar.
(Günlerin Getirdiği, Sözden Söze…)
Hüseyin Cöntürk: Ataç’tan beri devam eden izlenimci-öznel eleştirinin en
güçlü karşıtlarından biri olan Cöntürk, “Yeni Eleştiri” kuramını edebi
metinlerimize uygulayarak edebiyatımızda nesnel eleştirinin de önemli
öncülerinden birisi olmuştur. (Eleştirmeden Önce, Çağının Eleştirisi)
Cevap: DI. Şiirlerine alışılmamış başlıklar koyan şair “Göçebe Denizin Üstünde”, “Teknenin Ölümü”, “Rahatı Kaçan Ağaç”,
şiirlerinde söz oyunlarından kaçmış, yalın bir dil kullanmıştır.
II. La Fontaine Masalları’nı Türkçeye çeviren şair, halkın konuşma diliyle yazmıştır.
III. Çok uzun şiirler yazan şair, şiir anlayışını “Hayatıma yansıyan her şeyi şiirime sokmaya çalıştım.” diyerek
yansıtmış ve edebiyatımıza “Sakarya Meydan Savaşı” adlı yapma destanı kazandırmıştır.
IV. Halk kültüründen ve Batı kültüründen aldığı unsurları birleştirerek çevreyi, dış dünyayı ve ev içini şiirlerinde
işleyen şairin “Çevre” ve “Eski Toprak” şiirleri ünlüdür.
Bu parçada aşağıdaki şairlerin hangisinden söz edilmemiştir?
A) Behçet Necatigil
B) Melih Cevdet Anday
C) Ceyhun Atıf Kansu
D) Cahit Külebi
E) Orhan Veli KanıkCevap: D şıkkıdır. Öncülde Cahit Külebi’yle ilgili bilgi yoktur.
I. Şiirlerine alışılmamış başlıklar koyan şair “Göçebe Denizin Üstünde”, “Teknenin Ölümü”, “Rahatı Kaçan
Ağaç”, şiirlerinde söz oyunlarından kaçmış, yalın bir dil kullanmıştır. (Melih Cevdet Anday)
II. La Fontaine Masalları’nı Türkçeye çeviren şair, halkın konuşma diliyle yazmıştır. (Orhan Veli)
III. Çok uzun şiirler yazan şair, şiir anlayışını “Hayatıma yansıyan her şeyi şiirime sokmaya çalıştım.” diyerek
yansıtmış ve edebiyatımıza “Sakarya Meydan Savaşı” adlı yapma destanı kazandırmıştır. (Ceyhun Atuf Kansu)
IV. Halk kültüründen ve Batı kültüründen aldığı unsurları birleştirerek çevreyi, dış dünyayı ve ev içini şiirlerinde
işleyen şairin “Çevre” ve “Eski Toprak” şiirleri ünlüdür. (Behçet Necatigil)
Not: Bu yıl (2016) Behçet Necatigil’in 100 doğum yıl dönümüdür. Yıl içinde Kendisiyle ilgili onlarca
sempozyum yapılmıştır. Dikkat etmenizi öneririm.Kimi eleştirmenlerin post-modern roman, kimilerinin “kilitli roman” olarak
nitelediği bu eser, simgelerin çok kullanıldığı kapalı bir romandır.
Anlatılanların yorumlanması ve algılanması birtakım şifrelerin
çözümlenmesine bağlıdır. Söz gelişi romanın adı sadece günün bir dilimi olan
bir zaman parçası değil, kapıların tekmelenip insanların sorgulamaya
götürüldüğü, tutuklandığı bir dönemi de simgeler; hatta romanın sıkıntı,
korku, ölüm, yalnızlık gibi zengin bir imgelem dünyası da vardır. Yazar,
alegorik anlatımıyla, farklı anlatıcılardan yararlanarak hatta okuru da
olayların içine sokarak kişilik kırılmaları içinde ve yeri geldikçe parçaları
birleştirerek imgelerini diri tutar.
Parçada bahsedilen romancı ve onun romanı aşağıdakilerden hangisi olabilir?
A) Oktay Akbal – Önce Ekmekler Bozuldu
B) Rıfat Ilgaz – Karartma Geceleri
C) Nazlı Eray – Aşkı Giyinen Adam
D) Bilge Karasu – Gece
E) Selçuk Baran – Bozkır Çiçekleri• Cevap: DSelçuk Baran: Öykülerinde insanların içinde bulundukları mutsuzluğu sorgulayışlarını
ve çıkış yolu bulma çabalarını ortaya koyan Selçuk Baran, genellikle yaşamdan anları
ortaya çıkartmaktadır. Geçmişle anın farklılıklarından doğan çatışma, zamanla tükenen
sevgiler, hayatın yarattığı yorgunluk ve umutsuzluk yazarın eserlerinde öne çıkan
duygulardır. (Haziran, Anaların Hakkı, Arjantin Tangoları…)
Nazlı Eray: Postmodern/fantastik gerçekçi bir yazar olan Eray, eserlerinde ironi ve
eleştirinin ağır bastığı gerçekdışı bir evren yaratır. Düşle gerçeğin yaşananla
tasarlananın iç içe örüldüğü öykü ve romanları zengin bir düş gücünün ürünüdür. (Ah
Bayım Vah Bayım, Arzu Sapağında İnecek Var, Kız Öpme Kuyruğu…)
Oktay Akbal: Oktay Akbal, Batı’da egzistansiyalist ve hümanist felsefeye dayalı
düşünceden ve bu düşünceleri yansıtan eserlerden etkilenmiş, o eserlerin benzerlerini
yazmaya çalışmıştır. Cemiyetteki sıradan İnsanların hayatını, dramını, gelenek ve
görenekler karşısındaki tutumlarını, sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı düştükleri
ümitsizlikleri şiirli bir dil ile anlatmıştır. (Önce Ekmekler Bozuldu, Garipler Sokağı,
Suçumuz İnsan Olmak…)
Rıfat Ilgaz: Toplumsal değişimleri ve çarpıklıkları hicveden mizah öyküleri ve romanları
yazdı. Kentleşme, toplumda kadının yeri, 2. Dünya Savaşı sırasındaki yoksulluk gibi
temaları işledi. Ilgaz’ın eserlerinin başlıca kahramanlarından olan öğretmenler, ona
göre ülke kalkınmasında önemli görevler üstlenmiş aydınlardır. (Radarın Anahtarı,
Don Kişot İstanbul’da, Meşrutiyet Kıraathanesi)Milli Edebiyat’ın kurulmasına öncülük eden Genç Kalemler dergisinde
Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp Türkçeyle ilgili bazı teklifler ve ilkeler öne
sürmüştür. Aşağıdakilerden hangisinde bu ilkelerle ilgili bir yanlışlık
yapılmıştır?
A) Türkçeye girmiş olan yabancı dil kuralları atılmalıdır.
B) Arapça ve Farsçadan gelen, konuşma diline girerek yaygınlaşmış olan
kelimeler “Türkçeleşmiş” sayılmalı ve kullanılmalıdır.
C) Arapça ve Farsça kelimeler asıl söyleniş biçimleriyle değil, Türkçede
aldıkları yeni biçimlerle kullanılmalıdır.
D) Yazı dili, İstanbul ağzını temel almalıdır.
E) İhtiyaç olduğunda diğer Türk lehçelerinden kelime alınmalıdır.”Tasfiyecilerin sâir Türk lehçelerinden kelime alması da yanlıştır. Çünkü,
Türk lehçeleri, (ana dil) mevkiinde bulunan kadim Türkçeden ayrıldıktan
sonra, her biri ayrı bir tekâmül istikameti takip etmiştir; gerek savtiyat,
gerek şekliyat, gerek lugaviyat itibariyle birbirinden uzaklaşmışlardır.
Binaenaleyh, bu lehçelerin kelimelerini lisanımıza sokarsak, İstanbul
Türkçesinin güzelliğini bozmuş oluruz.”
Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara,
1996.
Cevap: E1969′da Nuri Pakdil’in öncülüğünde çıkan Edebiyat dergisinin kurucuları arasında
yer alır. Bu derginin isim babası kendisidir. Diğer arkadaşları Maraş lisesinde beraber
oldukları Alaeddin ve Rasim Özdenören kardeşler ile Erdem Bayazıt’tır. Şair, aynı
zamanda Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’in de kurucu genel başkanlığını yapmıştır.
İslami Şiir Akımı içinde yer alan şair, yazı hayatına lise sıralarında başlamasına
rağmen 1970′ten sonra eserler vermeye başlamıştır. Eski Osmanlı şiiriyle çağdaş bir
bağ kurmaya yönelen yeni bir sanat kuramını tartışan yazıları ve bunun örneklerini
teşkil eden şiirleri ile bilinen şair, divan şiiri ile ilgi kurmanın ve ondan çağdaş
şiirimize yeni açılımlar getirmek, modern çağrışımlar taşımanın sağlanabilmesi için,
eski edebiyatımızın dayandığı medeniyet dünyası ile de yeniden bağ kurmanın
gerekliliğini savunur. Eserlerinden bazıları “Hicret” ve “Tenha Sözler”dir.
Sanatının genel özellikleri ve bazı eserleri verilen bu şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Arif Ay
B) Nuri Pakdil
C) Akif İnan
D) Ahmet Ada
E) Vural Bahadır BayrılYedi Güzel Adam
Cahit Zarifoğlu – İçlerindeki en kuvvetli şairlerden. İkinci Yeni, Alman romantizmi ve İslamî
damardan beslenir.
Mehmet Akif İnan – Özellikle sendikal faaliyetleri ve Edebiyat dergisinin kurucuları arasında
yer almasıyla öne çıkar.
Erdem Beyazıt – Tok ve gür sesle yazdığı şiirler, Akabe yayınları, “İpek yolundan
Afganistan’a” adlı gezi yazısı ayırıcı özellikleridir. Şair, aynı zamanda Anavatan Partisinden
18. Dönem milletvekili seçilmiştir.
Rasim Özdenören – Türk edebiyatının son dönemdeki en önemli hikâyecilerinden kabul
edilir. Modernist bir duyarlılığın beslediği İslamî yönü ağır basan hikâyeler yazar. Aynı
zamanda birçok denemesi vardır.
Sezai Karakoç – İkinci Yeni’nin İslamî referansı olan tek şairidir. Türk şiirinin son dönemdeki
en büyük isimlerindendir.
Nuri Pakdil – Edebi anlayışını “İnsan, seni savunuyorum sana karşı!” cümlesiyle özetleyen
Pakdil, insanı ve insanı insan yapan değerler zincirini gelenek ekseninde ele alıp
değerlendirir. Bu kadronun entelektüel birikimi en yoğun ismidir. Pakdil 2014’te ilk defa
düzenlenen Necip Fazıl edebiyat Ödüllerinde “Saygı Ödülü”nü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın elinden almıştır.
Alaadin Özdenören – Rasim Özdenören’in kardeşi olan şairin modernlik, geleneksel
değerlerden uzaklaşma gibi temaları yalnızlık ve hüzün ekseninde algılayan bir şiir dünyası
vardır.
Cevap: C“Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar…”
“Çocukluğum, çocukluğum…
Uzakta kalan bahçeler.
O sabahlar, o geceler,
Çocukluğum çocukluğum…”
İçerik, üslup ve eda özellikleri göz önüne alındığında bu şiirleri aşağıdaki Yedi
Meşalecilerden hangisinin yazması beklenir?
A) Cevdet Kudret Solok
B) Orhan Seyfi Orhon
C) Vasfi Mahir Kocatürk
D) Yaşar Nabi Nayır
E) Ziya Osman SabaCevap E
Cevdet Kudret: Ahmet Haşim’den en çok etkilenen Yedi Meşalecidir. Seçtiği
temalarda, İstanbul’da, oturduğu, özellikle çocukluğunun geçtiği semtin
büyük etkisi vardır. Yapılan ayinler, ölüler için düzenlenen törenler şiirlerine
tema olmuştur. “Birinci Perde”, “Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman”
Sabri Esat: Şiirlerinin temalarını daha çok doğa, eşya, insan ve insanın doğa ve
eşya ile bağlantısı oluşturur. Yer yer sembolizm ve empresyonizmi çağrıştıran
söyleyişleriyle Yedi Meşalecilerin amaçlarına oldukça yaklaşmış olduğu görülür.
“Odalar ve Sofalar”, “Karagöz”, “Folklor ve Millî Hayat”
Yaşar Nabi: Kendi aşk ve duygularını dile getiren Yaşar Nabi Nayır, kimi
şiirlerinde toplumun sorunlarına ve acılarına eğilmiş bir şair kimliğindedir.
“Kahramanlar”, “Onar Mısra”, “Varlık”
Vasfi Mahir: Bireysel duyguları anlatsa da daha ziyade Faruk Nafiz etkisindeki
kahramanlık şiirleriyle tanınır. “Dağların Derdi”, “Tunç Sesleri”, “Halk Şiiri
Antolojisi”Romancılık anlayışları göz önüne alındığında, aşağıdaki eser içeriği ve romancı eşleştirmelerinden
hangisi yanlıştır?
A) Mütareke döneminin İstanbul’unda ise Batı hayranı Türkler, kadını ve erkeğiyle alafranga züppe
tipinin vardığı son aşamayı sergilerler, Türk kızları ve kadınları düşman subaylarıyla aşk serüvenleri
yaşamak için çırpınırlarken, çıkarlarını emperyalist İtilaf Devletleri’nin zaferine bağlamış erkekler de
her tür rezilliğe hazırdırlar. (Yakup Kadri – Sodom ve Gomore)
B) Romanda yozlaşmış zümrenin başka bir yönüne parmak basılır. Bunlar hem ahlakça çürümüşlerdir
hem de milleti sülük gibi emip sömüren vurgunculardır. İş adamı ve tüccar Mahir Bey ile milletvekili
Alaaddin Bey “el ele vermişler levazımın ambarını iki büyük fare gibi” yutmakta, yolsuzluklarla büyük
paralar vurmaktadırlar. Tüccarla bürokratın işbirliğine dayanan bu işlerde Almanların da yer aldığı
olur. (Peyami Safa – Mahşer)
C) Yapıtın yazılmasının nedeni kadın imgesi olduğundan, olay örgüsü, kadının merkez olduğu aşk
ilişkilerine bağlı olarak gelişirken, romanın öğeleri onun kişiliğini belirtmek için kullanılır. lstanbul’da,
II. Abdülhamit dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu çizilir. Olay örgüsü ise
topluma yayılarak genişler ve siyasal, toplumsal, dinsel sorunlarla örülmüş olarak gelişir. (Necati
Cumalı – Viran Dağlar)
D) Bu esere okuru yalnızca eğlendirmek için yazılmış, alafranga züppe tipiyle alay eden bir roman
diye bakamayız. Romancının okurlarını eğlendirerek eğitmek istediğini ve bu eğitmenin “yüksek bir
felsefeye çekmek” anlamına geldiğini biliyoruz. (…) Romanda, adlarını bile bilmediğimiz halk sınıfı
kadınlarının biraz mahallevari konuşmaları, hemen ahbap oluvermeleri, “hayattan bir dilim”
dediğimiz, doğalcı bir sahne oluşturur ki meddah taklitleri türündedir. (Hüseyin Rahmi Gürpınar –
Şıpsevdi)
E) İlk iki bölümde ana tema ile köylünün şehirliye bakışı ve şehir hakkındaki bilgisizlikleri yeterince
belirtildikten sonra, Adana’ya varışla romanın asıl akılda kalan Çukurova faslı başlar. Romandaki en
çarpıcı sahneler ve olaylar, korkunç çalışma koşulları, bilinçsiz ırgatların, işçilerin emeğini acımasızca
sömürten düzen bu kısımda verildiği için eleştirmenlerin de üzerinde durdukları konu, gözler önüne
serilen bu toplumsal gerçeklik olmuştur. (Orhan Kemal – Bereketli Topraklar Üstünde)• Cevap: C
• Şıkta bahsedilen roman “Sinekli Bakkal”dır. “Viran Dağlar” ise Fransız
İhtilali ile yayılan milliyetçilik akımı ile başlayan Balkanların Osmanlının
elinde çıkma sürecini anlatır.
• Viran Dağlar: Eserin ana kahramanı Zülfikar Bey’dir. Yüzyıllardır
Makedonya’da Goriçka kasabasında yaşayan bir aileye mensup olan
Zülfikar Bey, eğitimini Manastır’da rüştiye ile tamamlayıp çiftliklerine
dönmüştür. O zamandaki karışıklıklar yüzünden aklı karışmış İttihat ve
Terakkicilere yakınlık duymakta ve Osmanlının nasıl eski günlerine
döndürülebileceğini düşünmektedir. Eser, Zülfikar Bey’in dönüşüm
süreciyle şekillenir.Sabahattin Ali: Maupassant tarzı öyküleriyle ve özellikle “Kuyucaklı Yusuf” adlı romanıyla tanınmıştır. Eserlerinde aşk teması
etrafında güçlü-güçsüz, ezen-ezilen çatışmasını anlatarak okuru bilinçlendirmeye çalışmıştır.
Orhan Kemal: Eserlerinde tarlada çalışan ırgatların, fabrikadaki işçilerin, köyden kente göç eden gurbetçilerin acıklı
hikayelerini gerçekçi bir şekilde anlatır. Ekmek Kavgası adlı öykü kitabı ile Baba Evi, Bereketli Topraklar Üzerinde ve Murtaza
adlı romanları tanınmıştır.
Kemal Tahir: İlk dönem romanlarında gerçekçi bir yaklaşımla köy-kent sorunlarına, hapishane yaşamına yer veren yazar daha
sonraki yıllarda tarihsel ve siyasal içerikteki romanlarıyla tanınmıştır.
Eserleri: Göl İnsanları (Öykü), Sağırdere, Kadınlar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları, Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Rahmet Yoları
Kesti (roman)
Necati Cumalı: Romanlarının korularını kendi yerleşim yeri olan Urla çevresinden almıştır. Bir üçlü oluşturan Tütün Zamanı,
Acı Tütün, Yağmurlar ve Topraklar’ın ikinci baskısı Zeliş adıyla yapılmıştır. Bu üç romanında tütün ekicilerinin ve tütün
işçilerinin sıkıntılarını yaşam koşullarını, iki gencin birbirlerine duydukları güçlü sevgiyle renklendirerek verir. Aşk Da Gezer’de
ise kasabadan kente dönerek, tiyatro çevresinin sonlarının yaşantılarını, aşklarını, tutkularını yansıtır.
Fakir Baykurt: “Köy romanı”nın önde gelen ismidir. Köy enstitülü bir yazar olarak soyalist-gerçekçi bir çizgide köyü ve köylüyü,
gurbetçilerin yaşamını oldukça canlı bir şekilde anlatan yazarın öykülerinin yanı sıra özellikle Yılanların Öcü, Kaplumbağalar,
Tırpan, Koca Ren ve Yüksek Fırınlar adlı romanları ünlüdür.
Aziz Nesin: Yalın bir dille toplumdaki aksayan yönleri, yergiye elverişli tarafları abartılı tiplerle ironik bir şekilde anlatan
roman, hikaye ve oyunları ile tanınır.
Eserleri: Vatan Sağolsun, Tatlı Betüş, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Kadın Olan Erkek (roman) İt Kuyruğu, Fil Hamdi, Büyük
Grev, Yaşasın Memleket (öykü)
Rıfat Ilgaz: Öykü başta olmak üzere şiir, roman, piyes türlerinde eserler vermiştir. Toplumsal sorunları güldürü öğesiyle birlikte
vermiştir. Özellikle “roman-öykü-oyun” öğelerinin kaynaştığı karma bir türün temsilcisi olmuştur. Ünlü eseri “Hababam Sınıfı”
böyledir. Bizim Koğuş, Kesmeli Bunları, Çalış Osman Çiftlik Senin, Radarın Anahtarı diğer önemli eserleridir.(I) “Arz-ı Hâl”, “Tütünler Islak”, “Dünyanın En Güzel Arabistanı” adlı eseriyle tanınan şair,
Batılı çağdaş şiir akımlarından etkilenmesinin yanı sıra halk ve divan şiirinin birikimlerinden
yararlanarak özgün bir şiire ulaşmıştır.
(II) “Yerçekimli Karanfil”, “Ben Ruhi Bey Nasılım” ve “Bezik Oynayan Kadınlar” adlı
eserleriyle çeşitli ödüller alan sanatçı, sıkıntıyı, bunalımı, gelecekten duyduğu endişeyi
anlattığı şiirlerine Batı edebiyatı ve Yunan mitolojisinden imgeler almıştır.
(III) İslami düşünceyi modern şiirdeki gerçeküstücülükle kaynaştıran; mistisizmden, evliyaenbiya kıssalarından yararlanan, çarpıcı benzetme ve imgelerle denenmemiş sentezlere
ulaşan şair, İkinci Yeni’de İslamî duyarlılığa sahip tek sanatçıdır.
(IV) İkinci Yeni şiirinin en özgün şairlerinden biri olarak kabul edilen sanatçı, ilk şiir kitabı
“Üvercinka” ile Yeditepe Şiir Armağanı’nı, “Göçebe” ile de TDK Şiir Ödülü’nü kazanmıştır.
Numaralanmış cümlelerde aşağıdaki İkinci Yeni şairlerinden hangisiyle ilgili bilgi
verilmemiştir?
A) Cemal Süreya
B) Turgut Uyar
C) Ülkü Tamer
D) Sezai Karakoç
E) Edip Cansever• Cevap: C”Sevgili okurlar? (Nereden sevgili oluyorsanız) bu soruya sizler bu metnin
tümünü okumadan veremezsiniz karar ama, unutulma peşine düşmüş,
kendine bir UNUTTURUŞ OYUNU kurmuş bir yazara ne dersiniz? Eeh!, evet
biraz, ama tam değil. Ya da bir, ‘hiç yazar’ olmak isteyen biri? Bilemiyorsun ki,
nasıldır ‘hiç yazar’? Hayır hayır sen değilsin! Karşılaşmış mıyızdır bir hiç
yazarla? Sanmam: senin uydurduğun bir tipti bu gençlik yıllarında
Amerika’da duyduğun yabancılıkla uydurduğun; bir ilk doğuran ‘Ma’ olarak ki
resimle karşılığı dişi baykuşmuş ‘Ma’nın yukarıda sözünü ettiğim, ‘hiçlik’
üzerine çok düşündün sen, kitap yazdın!”
Alegorik anlatıma önem verilen; duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın
karmaşık bir varlık olduğunun ısrarla üzerinde durulan; bireyin bunalımlarının
ve toplumla çatışmalarının anlatılmak istendiği bu metnin yazarı aşağıdaki
yazarlardan hangisi olamaz?
A) Vüs’at O. Bener
B) Erdal Öz
C) Leyla Erbil
D) Adalet Ağaoğlu
E) Yusuf Atılgan• Cevap: BModernist /Postmodernist Yazarlar
Yusuf Atılgan
Vusat O. Bener
Bilge Karasu
Nezihe Meriç
Leyla Erbil
Latife Tekin
Adalet Ağaoğlu
Ferit Edgü
Rasim Özdenören
Füruzan
Oğuz Atay
Orhan Pamuk
Pınar Kür
İhsan Oktay Anar
Hasan Ali ToptaşAşağıdaki hangi açıklama, parantez içinde verilen Nâmık Kemal eserine ait
değildir?
A) Farsçadan Türkçeye çevirdiği bir eserin tenkitinde İran edebiyatının
edebiyatımız üzerindeki etkilerini ele almıştır ve eleştirilerde bulunmuştur.
(Bahar-ı Dâniş)
B) Ünlü bir Fransız yazarın verdiği bir konferansta “İslam dininin ilerlemeye,
gelişmeye, ilim ve medeniyete engel olduğu” ile ilgili bir iddiada bulunması
üzerine Namık Kemal bu eseri yazmıştır. (Renan Müdafanamesi)
C) Nâmık Kemal’in en uzun tiyatro eseridir. Eser, kendisi kadar önsözüyle de
meşhurdur. Nâmık Kemal bu eserinde divan edebiyatına ciddi eleştirilerde
bulunmuştur. (Âkif Bey)
D) Kaybedilen vatan oprakları karşısında bir ağıt niteliği taşıyan şiir, 11 dizelik
bentlerden oluşmuştur. Nâmık Kemal bentlerin her birine “nevha” ismini
vermiştir. (Vaveyla)
E) 11 bölümden oluşan eserde İslam Birliği (İttihat-ı İslam) anlayışı savunulur.
Eser, tarihî bir kahramanlık hikâyesi şeklinde kurgulanmıştır. (Cezmi) • Cevap: C
• C şıkkında bahsedilen eser “Celaleddin Harezmşah” olmalıdır.Berna Moran’a göre Türk edebiyatında “üst kurmaca” tekniğinin
bilinçsiz de olsa ilk defa kullanıldığı ve bu yönüyle postmodernizmden
çok daha erken bir dönemde postmodern bir tekniğe başvuran
romancımız ve romanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ahmet Hamdi Tanpınar – Huzur
B) Oğuz Atay – Tutunamayanlar
C) Ahmet Midhat Efendi – Müşahedat
D) Recaizade Mahmut Ekrem – Araba Sevdası
E) Hüseyin Rahmi Gürpınar – Mutallaka• Cevap: D
• Mutallaka: Boşanmış bir karı-koca (Akile-Mail) arasındaki
beş mektuptan oluşur. Mektuplarda birbirlerinden
kaynana yüzünden ayrıldığını söyleyen karı koca, sonunda
birbirlerinin anne ve babalarını (dünürler) evlendirirler.
Böylece yuvaları da kurtulmuş olur.
• Bu eser, edebiyatımızda mektup türünde yazılmış ilk
romandır.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiir anlayışı hakkında aşağıdaki yargılardan hangisi
yanlıştır?
A) Tanpınar’ın ilk şiirlerinde Ahmet Haşim’in sembolist şiirlerinin etkisi
görülür. Bunun nedenleri arasında, Ahmet Haşim’in Fecr-i Ati şairleriyle
birlikte devrin sanat hayatına damgasını vurmuş olmasının yanında, her iki
şairin de annelerini çocukken Dicle kenarında kaybetmiş olmalarının yakınlığı
başta gelir.
B) Beslendiği yabancı kaynaklar arasında Baudelaire, Mallarme, Gérard de
Nerval, Apollinaire, Hoffman, Edgar Allan Poe, Goethe gibi isimler sayılabilir.
C) Şiirlerinde derin bir melankoliyle realite ve rüya, hayat ve ölüm, obje ve
süje, akşam ve sabah, karanlık ve ışık, fırtına ve dinginlik, bütün âlem içinde
yalnızlık, hem mekân içinde hem de dışında olmak gibi karşıtlıklar ortasında
musikiyle bütünleşen felsefî ve mistik dengeyi kurmaya çalışmıştır.
D) Tanpınar, aruz ile uzun bir süre şiirler yazdıktan sonra heceye yönelmiş, 20.
yüzyılın ilk yarısında artık Türkiye’de kesin zaferini ilan eden serbest vezinle
de şiirler yazmıştır.
E) Şiirlerinde geçmişi ve geleceği zaman kavramında birleştirip ebedileştiren
düşüncenin kaynağı Bergson’dur. Bunu ayrıca içinde yetiştiği mistik kültürle
bütünleştir.• Cevap: DAşağıda, Türk şairleriyle ilgili verilen kimi bilgiler vardır. Bu bilgilerden hangisi, verilen şaire
ait değildir?
A) Ahmet Muhip Dıranas’ta Batı şirinin etkisi hissedilir derecededir. Dıranas’ta mahalli
hayatın dışına çıktığı büyük konularda Tanpınar’la birleşen yabancı söyleyişler vardır. Fransız
şiirinin etkisini sürdüren Dıranas; Baudelaire, Nerval, Valéry isimleri ile birlikte anılır.
B) Nâzım Hikmet, fütürist ve materyalist anlayışı, yerli havanın içinde eritme ve doğallıkla
iletme çabası içindedir. Mayakovski etkisi, yıkıcı sanat anlayışına dayanan ilk dönem içinde
anlamlıdır. “Simavne Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin” kitabıyla fütürizmi ve materyalizmi
metafizikle birleştirmeye çalışır.
C) Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın geniş sınırlara uzanan şiirini belirli bir yerde tutarak tanımlamak
zordur. Onun şiiri, bazen Halk şiirinin bütün söyleyiş, ağız, şekil unsurlarıyla, bazen destan
boyutlarıyla; bazen Divan şiirinin tasavvuf içlerinde dolaşan yapısıyla çeşitlilik içindedir.
D) Gelenekle ismi birlikte anılan Behçet Necatigil’in, şiir geleneğinin Divan ve Halk
boyutunu şahsî bir tasarrufla kullanması Dar Çağ (1960) isimli kitabından sonra daha fazla
göze çarpar. Bazı mısra ve beyitleri iktibas etmesi gelenekten faydalanma olarak
değerlendirilmiştir.
E) Bağımsız ve kendi şiirini kurma çabasındaki Cahit Sıtkı Tarancı, halk şiirinin protest yanını
fazlasıyla benimsemiş ve Divan şiirinin geniş anlatım ve ses gücünü daima vurgulamış bir
şairdir. Tarancı’nın sözlüğünde hiçbir ayrıma tâbi tutulmaksızın Osmanlıca kelimeler, halk
ağzından kelimeler, söyleyişler karşımıza çıkar. Dolayısıyla Yahya Kemal ve Nâzım Hikmet
sonrası şiir sözlüğü geniş şairlerin başında gelir.Cevap: E (Attila İlhan)
Şiire çok genç yaşta, öğrencilik yıllarında başlayan, geleneği reddetmeyen, fakat
Fransız şiirinden etkilenen bir şair olarak Cahit Sıtkı Tarancı, sade, temiz ve
rahat bir üslûpta konuşma dilini kullanarak ‘sanat sanat içindir’ ilkesi
doğrultusunda kaleme aldığı şiirlerinde klasik nazım şekilleri yanında sone ve
terzarima gibi Batı edebiyatı nazım şekillerini de kullanmıştır. Şiiri, “kelimelerle
güzel şekilleri kurma sanatı”, şairi de, bu “sanatı bilen adam” diye tanımlayan,
her türlü tezli ve “-izm’li” cereyanlara karşı duran Tarancı, kafiyenin
reddedilmediği hece ve serbest vezinle kaleme aldığı şiirlerinde ‘yalnızlık,
sıkıntı, kötümserlik, ölüm, yaşama sevinci, aşk ve kadın, bohem, tabiat,
geçmişe ve çocukluğa özlem, günahkârlık duygusu ve Allah’a sığınma, millî
duygular … vb.’ konu ve temaları işlemiştir.Çok yönlü bir kişiliği olan hikâyecimiz, hikâyecilik anlayışını 19. yüzyıl öncesi
hikâye anlatma geleneği üzerine kurar, onun kültürel kaynaklarından ve
aktarma biçiminden yararlanır. O, gelenek karşısında yeniden yorumlayıcı bir
tavır içindedir. Kendine has mazmunlar dünyası yaratması, meddah tipi
anlatıcıyı gerçeklik algısını sorgulamak üzere kullanması ve Kur’an-ı Kerim’den
kıssalara, Dede Korkut’a, Leyla ve Mecnun’a göndermeler yaparak kendi
toplumunun yaşadığı sosyal ve kültürel değişmelerin yıkıcı etkileri üzerine
söylemini oturtması öyküsünün özellikleridir. “Chef”, “Ortadaki Adam”, “Ya
Tahammül Ya Sefer” gibi hikâye kitaplarıyla da tanınan bu Cumhuriyet
Dönemi hikâyecimiz kimdir?
A) Sadık Yalsızuçanlar
B) Latife Tekin
C) Mustafa Kutlu
D) Aleaddin Özdenören
E) Samiha Ayverdi• Cevap: CSadık Yalsızuçanlar: “Anka”, “Yakaza”, “Cam ve Elmas”, “Gezgin”
romanlarında tasavvufu konu alır. Her romanı bir sufînin hikâyesidir. Bu
anlayışın dışında yazdığı “Vefa Apartmanı” ise Menderes dönemi
olayları ve 1960 Darbesi’ni konu alır.
Latife Tekin: Büyülü Gerçekçilik akımının Türk edebiyatındaki
temsilcisidir. “Sevgili Arsız Ölüm”le büyük ses getirmiştir. “Buzdan
Kılıçlar”, “Gece Dersleri”, “Berci Kristin Çöp Masalları” gibi eserlerinde
toplumcu bir algıyla büyülü gerçekçiliği harmanlar.
Samiha Ayverdi: Yapıtlarında, tarihi yoğun biçimde kullanmıştır.
İnceleme yazıları ve romanları İstanbul üzerinedir. Tasavvuf düşüncesi
ve tarih özellikle romanlarında canlanmış, Kenan Rifai’yi eserleri yoluyla
okuyuculara tanıtmaya çalışmıştır. “Batmayan Gün” ve “İnsan ve
Şeytan” adlı romanları geçmişi arayışının ürünleridir. Geçmişe duyduğu
özlemi en iyi yansıtan romanı “İbrahim Efendi Konağı”dır. • Şiirlerinin biçimsel ve içeriksel oluşumunun geçmişe yönelik zengin temelleri olduğu gibi, kendisi de bu
birikimleri hatıra ve izlenimleriyle yoğurur. Şiirde düşünceden ziyade duyuşa ve musikiye yaklaşması, dilde
mükemmeliyet araması, psikanalistlerle buluşma, rüyaya yöneliş ve ışık, su imajlarını sıklıkla kullanış onun şiiri
için temel niteliklerdir.
• Onun şiirinde “geçen an”, “yaşananlar”, “tabiat”, “çocukluk”, “kaybolan gençlik” temel bileşenlerdir. Şiirlerinde
en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu
sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
• Bu şairin, dönemin sosyal ve siyasal atmosferinin etkisi altında ortaya çıkan bunalım, yalnızlık, varoluşsal
sıkıntılar ve yabancılaşma gibi konulara ağırlık verdiği görülür. Şair, mensubu olduğu kuşağın şiire taşıdığı
bunalım, kaçıs, yabancılaşma, yalnızlık, karamsarlık, değer yitimi, yozlaşma gibi temaları etkin bir şekilde
şiirlerinde işler.
• Doğu Anadolu insanını yoksulluğunu, Diyarbakır’ı, çocukluk günlerinden gelen anlık anılarını şiirlerinde
malzeme olarak işlemiş, yoksulluğu ve yoksulların bebeklerini sıcak ve sevgi dolu bir duyarlılıkla ele almıştır.
Şiirinin malzemesini bu lirizmin içinde insan, çocuk, memleket özlemi, temaları içinde yoğurarak işlemiştir.
Yukarıda verilen bilgiler, aşağıdaki şairlerden hangisiyle ilişkilendirilemez?
A) Edip Cansever
B) Ahmet Kutsi Tecer
C) Cahit Sıtkı Tarancı
D) Ahmet Hamdi Tanpınar
E) Ahmet Arif• Cevap: B
• Çözüm: Sorudaki birinci paragraf Tanpınar, ikinci paragraf Cahit Sıtkı,
üçüncü paragraf Edip Cansever ve son paragraf da Ahmet Arif’e
yönelik bilgiler içerir. Paragraflarda Ahmet Kutsi Tecer’e dair bilgi
yoktur. Eski ile yeni arasında gidip gelen zevkiyle şiirinin teknik şartları bakımından
eskiye geniş ölçüde bağlı kalırken, içerikte yeni fikirlere ve temalara sanatını
belirli ölçüde açar. Klâsik zevkin içerisinden hayata üstten bakan rindâne
söyleyişle yeni duyuş ve düşünüş bu şairin dünyasında aynı çizgide birleşir.
Duygularıyla daha çok klasik zevkin dairesinde yer alan, aklıyla batılı fikirlere
gitme çabası içinde görünen şair, yenileşme dönemi Türk edebiyatında
gönlüyle aklı arasındaki tezadı derinliğine yaşayanlardandır. Şair, Doğu-Batı
arasında gördüğü çelişkili durumu da çeşitli dizelerinde dile getirir.
Yukarıda bahsedilen “gönlüyle aklı arasında tezat yaşayan” şair
aşağıdakilerden hangisidir?
A) Recaizade Mahmud Ekrem
B) Şinasi
C) Menemenlizade Tahir
D) Ziya Paşa
E) Muallim Naci• Cevap: D“1940 Kuşağı” olarak da anılan toplumcu-gerçekçi şairler, genellikle
Nâzım Hikmet çizgisinde eserler vermişlerdir. Söz konusu şairlerin
Nâzım Hikmet’ten ayrılan temel yönleri aşağıdakilerden hangisidir?
A) Şiirde ideolojik tutumu terk etmişlerdir.
B) Şiirde görselliği ön plana çıkarmışlardır.
C) Basamaklı dize anlayışının yerine “öyküleme” tekniğini
kullanmışlardır.
D) Öz şiir anlayışına yönelmişlerdir.
E) Yer yer hece ve aruzdan faydalanmışlardır.• Cevap: C1940 Kuşağı: Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, M. Niyazi Akıncıoğlu, Cahit Irgat, A.
Kadir, Suat Taşer, Mehmet Kemal, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak
Cahit Irgat: Sert sesli, öfkeli bir şiiri vardır. Şiirinde özgürlük, emek, hürriyet
temalarına sıklıkla vurgu yapar. Bu Şehrin Çocukları, Rüzgârlarım Konuşuyor, Ortalık,
Irgadın Türküsü
A. Kadir (Abdülkadir Meriçboyu) : Türküler ve halk şiiri motiflerinden de yararlanır.
Savaş, yoksulluk, sürgünlük ve hapishane anılarını lirizmle yansıttı. Tebliğ, Hoş Geldin
Halil İbrahim, Dört Pencere, Mutlu Olmak Varken
Enver Gökçe: Anadolu -özellikle Erzincan civarı- insanının sefaletini, yoksulluğunu
yansıtan şiirleriyle birlikte, üniversitedeki sağ-sol olaylarını ele alan, devrimci şiirlerle
tanındı. Dost Dost İlle Kavga, Panzerler Üstümüze Kalkar
Mehmed Kemal (Kurşunluoğlu) : Yalın bir duyarlılıkla toplumcu konuları işledi. Birinci
Kilometre, Dünya Güzel Olmalı, Öğle Rakıları“yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğinde
yürüsem beynimde kıpkızıl bir serinlik
sonra denizler devirebilirim dudaklarımdan
sonra aşk, sonra dirlik: partizan”
Biçim ve içerik özellikleri göz önüne alındığında bu şiiri aşağıdaki
şairlerden hangisinin yazması beklenemez?
A) İsmet Özel
B) Nihat Behram
C) Ataol Behramoğlu
D) Süreyya Berfe
E) Nurullah GençCevap: E
Nurullah Genç: İslamî duyarlılığı olan, divan estetiğinden beslenen bir şairdir.
Eserlerinde geleneği yorumlayarak aşk, hüzün, yalnızlık, peygamber sevgisi,
insana dair duyarlılıkları işler.
Eserleri: Çiçekler Üşümesin, Nuyageva, Yankı ve Hüzün, Aşkım İsyandır
Benim, Siyah Gözlerine Beni de Götür, Yanılgı Saatleri, Yağmur, Rüveyda
Yıldırım, Denizin Son Martıları, Aşk Ölümcül Bir Hülyadır, Hüznün Lalesidir
Dünya, Gül ve Ben, Yürüyelim Seninle İstanbul’da, Müptelâdır Gemiler
Benim Denizlerime, Sensiz Kalan Bu Şehri Yakmayı Çok istedim, Birkaç Deli
Güvercin, Çanakkale: Her Şey Yanıp Gül Oldu, Ateş Semazenleri, Ölüm
NoktürnüAşağıdaki ifadelerin hangisinde bir bilgi yanlışlığı yapılmıştır?
A) Sami Paşazâde Sezai’nin “Küçük Şeyler” ve “Rumuzu’l-Edeb” isimli kitaplarında yer alan hikâyeler, modern
hikâyeye geçiş noktasında küçük hikâye türünün ilk örnekleri olarak ortaya çıkar.
B) Nâbizâde Nâzım, “Karabibik”le Tanzimat eserlerini hem tematik olarak hem de realist ve naturalist
yönelimiyle gerçekçiliğin çizgisine taşır. Batıdaki realizm akımına özenilerek yazılan “Karabibik”in önsözü bu
anlamda değerlidir.
C) Tanzimat Dönemi romancılarından Ahmet Mithat’ın “Esaret”, “Müşahedat”, “Acâyib-i Âlem”, “Felâtun Bey
ile Râkım Efendi”, “Paris’te Bir Türk”, “Jön Türk”; Namık Kemal’in “İntibah”, Samipaşazade Sezai’nin
“Sergüzeşt”, Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk-ı Tal’at ve Fitnat” ve Nabizade Nazım’ın “Zehra” adlı eserlerini
esaret konusuna değinen eserler sayabiliriz. Bu eserlerde insan ticaretinin, esaretin yanlışlığı, olumsuz
tarafları ele alınırken, yer yer trajik sonlarla ve ibret verici öykülerle mesajlar verilir.
D) Halit Ziya Uşaklıgil, roman hakkındaki düşüncelerini 1891-92’de yayınladığı “Fransız Edebiyatı
Numuneleri” başlıklı teorik kitabında ortaya koyar. Halid Ziya, bu kitabında romanın Batı’da geçirdiği evreleri,
romantik ve realist roman anlayışlarını karşılaştırarak ve realizmin üstünlüğünü örneklerle sergilerken diğer
yandan Türk romancılığının başlangıcından o güne kadar bir kritiğini de yapar.
E) Mehmed Rauf’un eserlerindeki ortak özellik, genellikle aşırı bir hassasiyet (santimantalizm), sonu
intiharlara varan karşılıksız aşklar, hastalık, ölüm fikri ve bunların vermiş olduğu kötümser atmosferin işlenmiş
olmasıdır. Kahramanlar ise hemen hemen aynı tiplerdir. Bunlar Batılı hayat tarzını benimsemiş, müziği seven,
aşırı hassas, aşk için yaşayan bohem insanlardır. • Cevap: D12 Eylül 1980 Darbesi, gerek toplumsal hayatımızda gerek
edebiyatımızda büyük yankılar uyandırmıştır. 1980 Darbesi’nden sonra
neredeyse bir “12 Eylül Edebiyatı” meydana gelmiş, Darbe’den doğruda
ya da dolaylı yoldan etkilenmiş birçok yazar merkeze darbeyi alarak
romanlar yazmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi 12 Eylül Darbesi’ni merkez alan romanlardan
değildir?
A) Ayla Kutlu – Hoşçakal Umut
B) Orhan Pamuk – Kara Kitap
C) Adalet Ağaoğlu – Hayır…
D) Tarık Buğra – Dünyanın En Pis Sokağı
E) Vedat Türkali – Mavi Karanlık• Cevap: B27 Mayıs 1960 İhtilali’ni konu edinen bazı önemli romanlar:
Vedat Türkali – Bir Gün Tek Başına
Samim Kocagöz – İzmir’in İçinde
Melih Cevdet Anday – Gizli El
Attila İlhan – Bıçağın Ucu
Attila İlhan – Kurtlar Sofrası
Attila ilhan – Yaraya Tuz Basmak
Reşat Enis Aygen – Sarı İt
Sevinç Çokum – Karanlığa Direnen Yıldız12 Mart 1971 Muhtırası’nı, muhtıra sonrası idamları (Deniz Gezmiş, vs.)
konu edinen bazı önemli romanlar:
Sevgi Soysal (kendisi 12 Mart’ın en meşhur romancısıdır) – Şafak
Sevgi Soysal – Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu
Sevgi Soysal – Yenişehir’de Bir Öğle Vakti
Füruzan – 47’liler
Erdal Öz – Yaralısın
Erdal Öz – Gülünün Solduğu Akşam
Adalet Ağaoğlu – Bir Düğün Gecesi
Pınar Kür – Yarın Yarın
Çetin Altan – Büyük Gözaltı
Çetin Altan – Bir Avuç Gökyüzü
Oya Baydar – Sıcak Külleri Kaldı
Emine Işınsu – Canbaz
Tarık Dursun K. – Gün Döndü
Samim Kocagöz – Tartışma12 Eylül 1980 Darbesi’ni ve darbenin aydınlar/toplum üzerindeki
etkilerini konu edinen bazı önemli romanlar:
Orhan Pamuk – Sessiz Ev
Mehmet Eroğlu – Yüz:1981
Ahmet Altan – Sudaki İz
Ayla Kutlu – Hoşçakal Umut
Adalet Ağaoğlu – Üç Beş Kişi
Adalet Ağaoğlu – Hayır…
Tarık Buğra – Dünyanın En Pis Sokağı
Vedat Türkali – Mavi Karanlık
Vedat Türkali – Yeşilçam Dedikleri Türkiye
Latife Tekin – Sevgili Arsız Ölüm
Ayşegül Devecioğlu – Kuş Diline ÖykünenAşağıda, hangi Servet-i Fünûn şairiyle ilgili yanlış bilgi verilmiştir?
A) Servet-i Fünun’da İbrahim Cehdi takma adıyla şiirler yazan Süleyman Nazif, asıl ününü
vatan şiirleri ile sağlamıştır. İlk şiirlerinde aşk, ızdırap, hüzün gibi temaları işleyen şair,
1908’den sonra yazdığı eserlerinde millî ve vatanî konulara geniş biçimde yer vermiştir.
B) Ali Ekrem (Bolayır), Servet-i Fünûn dergisinde Ayn Nadir (A. Nadir) takma adını
kullanmıştır. 1908′den sonra Edebiyat-ı Cedîde’nin bireysel edebiyat anlayışını terk etmiş,
toplumsal ve siyasal sorunlara ve millî duygulara ağırlık veren eserler kaleme almıştır. Yazarın
özellikle “Elvâh-ı Tabiat” serisindeki şiirleri Mehmet Âkif Ersoy’u çok etkilemiştir.
C) “Bütün hayatımı onlar verir de ben yaşarım / Kadınlar olmasaydı öksüz kalırdı eş’arım…”
diyen Faik Ali (Ozansoy) Servet-i Fünûn’un “kadın şairi” olarak bilinir. Daha sonra Fecr-i Âti
topluluğuna da katılan şair 1911’den sonra Türkçü anlayışla şiirler yazmıştır.
D) Hüseyin Sîret, bir hüzün ve melâl şairidir. Şiirlerinin hemen hepsinde, gözyaşı, ayrılık,
özlem ve hüzün vardır. İlk eşi Berrin Hanım’ın ölümü üzerine yazdığı “Ölümünden Sonra” adlı
şiiri zamanında çok beğenilmiştir. Şair Cumhuriyet sonrası “Bağbozumu” ve “Kıvılcımlı Kül”
adında kitaplar da çıkarmıştır.
E) Hüseyin Suat (Yalçın) ilk kitabı olan “Lâne-i Melâl”de Servet-i Fünûn anlayışını
sürdürmüştür. Daha sonra “Gâve-i Zâlim” takma adıyla çeşitli dergilerde mizah şiirleri
yazmış, bu şiirlerini “Gâve Destanı” adlı kitabında toplamıştır. Cevap: C
Açıklama: Cümlede bahsedilen “kadın şairi” Celal Sahir’dir (Erozan).
Faik Ali (Ozansoy) ise Servet-i Fünûn içinde Abdülhâk Hamit etkisini
yoğun olarak hissettiğimiz bir şairdir. “Fâni Teselliler” adlı kitabında
tabiat, aşk ve kadın, çocukluğunu yaşadığı yerlere özlem ve ölüm gibi
konuları işleyen şair 1908 sonrası istibdat, hürriyet, vatan sevgisi,
savaş gibi temaları işlemeye başlar. Şairin bu yolda kaleme aldığı
eserleri Midhat Paşa (1908) ve Elhân-ı Vatan (1915)’dır.
Süleyman Nazif: Gizli Figanlar, Fırak-ı Irak, Batarya ve Ateş, Çal Çoban
Çal…
Ali Ekrem Bolayır: Zilâl-i İlham, Ruh-i Kemal, Şiir Demeti, Vicdan
Alevleri, Ordunun Defteri…
Hüseyin Siret: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı Kül…Fecr-i Âti içinde daha çok roman-hikâye alanında tanınan ve mesleği hekimlik
olan yazar, Balkan Savaşı’na katılmış ve görevli olarak Mısır, Suriye, Hicaz gibi
birçok cepheye gönderilmiştir. Okuma zevkini Edebiyat-ı Cedide’den alan
romancının eserlerinde Mehmet Rauf ve Halit Ziya’nın etkisi vardır. 1909’da
ilk hikâye kitabı “Timsal-i Aşk” yayınlanır. Eserlerinde mesleğinin etkisi
görülen yazarın, hasta ve hastalık psikolojisini çok iyi işlediği görülür. Bu
açıdan psikolojik tahlillerde başarılıdır. Kahramanları tek yönlü, iyi kişilerdir.
Hastalık, aşk, sevgi, ölüm, yalnızlık, vefa, vefasızlık, fakirlik ve kıskançlık
eserlerinin ana temasını oluşturur.
Yukarıda tanıtılan Fecr-i Âti sanatçısı aşağıdakilerden hangisidir?
A) İzzet Melih Devrim
B) Şahabettin Süleyman
C) Bekir Fahri İdiz
D) Cemil Süleyman
E) Faik Ali • Cevap: DMehmet Akif’in tüm şiirlerini topladığı kitabı “Safahat”le ilgili aşağıdaki ifadelerden
hangisi yanlıştır?
A) Bu kitapta Akif, İslamcı yaklaşımını yavaş yavaş ortaya koyar. Bu şiirlerinden
“Fatih Camii” çocukluğundan, “Hasta, Küfe, Seyfi Baba, Meyhane” ise bundan
sonra sanat hayatının belirleyicisi olan “sosyal gerçeklik”ten izler taşır.
B) Safahat’ın ikinci kitabı “Süleymaniye Kürsüsünde”dir. Akif, bu kitabından
itibaren “modernist İslam” anlayışını savunur.
C) Üçüncü kitap olan “Fatih Kürsüsünde”de sekiz ayet ve bir hadis manzum şekilde
açıklanır. Mehmet Akif, daha sonra bu ayet ve hadislerin içeriğine uygun şiirler
yazar.
D) “Hatıralar” Safahat’ın beşinci kitabıdır. Bu kitapta Mehmet Akif Almanya’da
gördüklerini anlatarak iki medeniyeti karşılaştırır.
E) “Asım’ın Nesli” “Safahat”ın altıncı kitabıdır ve Mehmet Akif’in ideal Müslüman
prototipini oluşturduğu eserdir. Bu tip Asım’dır. Uzun bir manzum hikâye şeklinde
olna kitapta Akif, eğitimin, Osmanlı’nın, toplumsal düzenin yoğun eleştirilerini
yapar. • Cevap: CAşağıdaki şıkların hangisinde tanıtılan şair, yapılan açıklamayla örtüşmemektedir?
A) Millî Mücadele yıllarında tanınmaya başlayan ve hece vezniyle kaleme aldığı
“memleketçi şiir”leriyle tanınan Ömer Bedrettin Uşaklı, bir kaymakam olarak görevle
gezmiş olduğu Anadolu’nun çeşitli manzaralarıyla birlikte ölüm, sevgi, gurbet, deniz özlemi
… vb. tem ve konularını işlemiş, Ahmet Haşim’in tesirinde kalarak empresyonist ve
sembolik şiirler kaleme almıştır.
B) On beş yaşında başladığı ve aruzla kaleme aldığı şiirlerinden sonra yirmi bir yaşında
aruzu terk ederek heceyi kullanmaya başlayan Kemâlettin Kamu, Cumhuriyet devri Türk
şiirinde “gurbet şairi” olarak ün kazanmıştır. Hayatı boyunca kaleme aldığı elli beş şiirinde
daha çok ‘savaş, kahramanlık, yurt sevgisi, gurbet ve aşk’ temalarını konu edinmiştir.
C) Ahmet Kutsi Tecer, önce ferdî temaları, özellikle “aşk, ölüm ve ızdırap” temalarını
işledikten sonra, Faruk Nafiz’in açtığı yolda, fakat ondan ayrı bir memleket şiirleri tarzına
yönelmiştir. Bu tarzda, çok taklit edilen bir çığır açmış, 1941-1945 yıllarında çalıştığı ‘Ülkü’
dergisini bir köy şiirleri ve folklor mektebi haline getirmiştir.
D) Mütareke yıllarında ilk şiirlerini yazmaya başlayan ve bunları eserlerine almayan
Necmettin Halil Onan, şiirlerinde aruz vezni yanında daha çok hece veznini kullanmış ve
Cumhuriyet devri Türk şiirinde ‘Bir Yolcuya’ adlı şiiriyle tanınmış ve bu şiiri ile ders
kitaplarında yerini almıştır. Şiirlerinde en çok üzerinde durulan ‘vatan sevgisi, ölüm, aşk ve
tabiat’ konularıdır.
E) Şairliğe ilk adımını Çankırı’da neşredilen Hak Yolu adlı dergide çıkan bir şiiri ile adım atan
ve halk şiiri geleneğine bağlı kalarak yazdığı vezinli-kafiyeli şiirlerde gösterdiği başarıyla
tanınan Salih Zeki Aktay, daha sonra yerli motiflerle süslü serbest vezin denemeleri ile yeni
şekiller kullanmış, ‘tabiat, yurt, millet, aşk ve insan’ gibi konu ve temleri işlemiştir.
Şiirlerinde gelenek ile yenilik arasında bir denge vardır. E şıkkında sanatının genel özellikleri verilen şairimiz Zeki Ömer Defne’dir.
Salih Zeki Aktay: Eski inanç sistemi ve müesseselerinin sarsılıp bazı aydınların
gözünden düşmesiyle birlikte başka sığınaklar arama bağlamında
edebiyatımızda görülen ‘Nev-Yunânîlik’ akımının bir temsilcisi olan Arif Salih
Zeki Aktay, memleket şiirleri ile başlayıp, Yunan mitolojisini bir anlatma
vasıtası olarak kullanmış ve uzak iklimleri özlemiştir. Ancak Salih Zeki Aktay bu
yabancı kültüre tam nüfuz edemediği gibi, sınırlı şiir yeteneği de onun güzel
şiirler söylemesine imkân vermemiştir. Asya Şarkıları, Pınar, Rüzgâr,
Persefon, Rüzgâr ve Dallarda Şarkılar, Titan, Lâton…
Dönemsel Ek Bilgi: Arif Nihat Asya: Aruz, hece ve serbest vezinle kaleme
aldığı şiirlerinde Halk ve Divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmıştır. Millî
değer ve şahsiyetleri konu alan şiirleriyle dînî iman ve heyecanı işleyen
şiirleri, 1950’den sonra yetişen yeni nesillerde tarih şuurunun ve dinî
duyguların uyanmasında ve gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Rahat ve
sade bir üslûpla kaleme aldığı şiirlerinde ‘din ve metafizik; kahramanlık ve
tarih duygusu, millî duygu, vatan; aşk, tabiat, aile, töre, insanlık ve
memleket güzellikleri’ gibi temaları işleyen şair, ‘Bayrak’ şiiriyle olduğu kadar
mensur şiirleri ve ebced hesabıyla tarih düşürdüğü manzumeleri ile de
tanınmıştır. Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı yapılmıştır?
A) Zemzeme-Demdeme tartışmasındna sonra, Naci’nin etrafında Ukâz-ı
Osmânî adı altında toplanıp Saadet gazetesinde birbirlerine nazireler
yazmışlardır.
B) İzmir’de Ukâz-ı Şubbân adı altında da Ali Ferruh, Abdülhalim Memduh,
Tevfik Nevzat, Halit Ziya gibi gençler, Hizmet gazetesinde onları eleştirirler.
C) Bu dönemde Mirsad, Malûmat, Hazine-i Fünûn, Mektep, Maarif gibi
dergiler yenilik yanlılarının toplanma merkezleri olmuştur.
D) Servet-i Fünûn Edebiyatının kurulmasına zemin hazırlayan bir başka edebî
olay da, Hasan Âsâf adlı bir genç şairin İmdad’ul Midad’da yayımlanan
“Burhân-ı Kudret” (7 Kasım 1895) başlıklı şiiri dolayısıyla çıkan tartışmalardır.
E) Edebiyat-ı Cedide topluluğunun oluşumunda II. Abdülhamit döneminin
toplumsal ve siyasal koşulları ile şair ve yazarların içe kapalı, duygusal
mizaçları yanında, 1884’ten sonra, önce Muallim Naci ile Recaizade Mahmut
Ekrem arasında başlayan, ardından yenilikçi gelenekçi tartışmasına dönüşen
edebî tartışmaların da payı vardır.• Cevap: DAşağıdaki cümlelerden hangisi, Garip şiirinin ilkeleriyle bağdaşmaz?
A) Anlam şiirin temelidir, fakat düz ve dolaysız olmalı, fikirle karıştırılarak
aynı şeyler sanılmamalıdır.
B) Ahenk konusunda, mısracı ve musikici görüşler benimsenmemelidir.
C) Geleneksel değerlerle alay, dünyevî arzular, içgüdülere göre yaşam
şiire girmelidir.
D) Şiir dinî öğreti ve ideoloji emrinde veya bunları aşılamakta bir araç
olarak kullanılmamalıdır.
E) Nükte, şaşırtma ve tekerlemeden mümkün olduğunca uzaklaşılmalıdır.• Cevap: E”Çiftin tutağına olanca gücüyle çöktü. Elindeki övendereyi toprağa sapladı. Öküzlerin
önüne geçti, boyunduruk kayışını çözdü. Öküzler, boyundurukla köye doğru yürüdüler.
Üssüğün oğlu, gökyüzüne kırpık gözlerle baktı. Sonra boşluğa doğru söylenmeye
başladı:
-Duyduk, rüzgâr efendi duyduk. Kış geliyor diyorsun. Hoşgeldi, sefalar getirdi. Gökten
ne yağdı da yer kabul etmedi? Sen öyle delicoş esip durma. İşleme fakirin ciğerine…
Harmanda isteriz, nazlı geline dönersin.”
Üslup, tema ve içerik özellikleri göz önüne alındığında bu metin aşağıdaki yazarların
hangisine ait olabilir?
A) Abbas Sayar
B) Mustafa Miyasoğlu
C) Erendiz Atasü
D) Tezer Özlü
E) Tomris Uyar• Cevap: AMustafa Miyasoğlu: Toplumdaki değişme süreçlerini, 1960-70 dönemlerindeki siyasal
çalkantıları ve tasavvufî bir kavrayışı işler. “Kaybolmuş Günler”, “Dönemeç”, “Güzel Ölüm”
romanlarıyla bilinir.
Erendiz Atasü: Kadının kendini gerçekleştirmesi, haklarına kavuşması, birey olabilmesi
konularını bir kadın yazar duyarlılığıyla öykü ve romanlarına ana izlek yapan
romancılarımızdandır. “Dağın Öteki Yüzü”, “Gençliğin O Yakıcı Mevsimi”, “Lanetliler” ve “Bir
Yaşdönümü Rüyası”
Tomris Uyar: İzlenimler, ayrıntılar, çağırışımlar, bazen bilinçakışı, iç konuşmalar, betimlemeler
onun öyküsünü kuran temellerdir. Eserlerinde modern dünyayı tüm çıplaklığıyla inceler.
Öyküleri genel olarak evlilik, kadın, ikili ilişkiler, çıkmazlar üzerinedir. Kadının iç dünyasını,
onun ataerkil modern dünyadaki duruşunu inceler. “İpek ve Bakır”, “Ödeşmeler”, “Dizboyu
Papatyalar”
Tezer Özlü: Eserlerinde daha çok ölüm, cinsel özgürlük, aile ve toplum baskısı konularını
işleyen Özlü, aykırılığını da bu konuları kullanmasıyla kazanmıştır denilebilir. Ahlaki değer
yargılarını, gelenek ve görenekleri insanları kısıtlayan olgular olarak değerlendiren Özlü,
eserlerinde de bunu bariz bir şekilde hissettirmeye çalışır. “Çocukluğumun Soğuk Geceleri”,
“Yaşamın Ucuna Yolculuk”, “Bir İntiharın İzinde”A) Ahmet Vefik Paşa “Şecere-i Türkî”yi Çağatay lehçesinden Osmanlı
Türkçesi’ne çevirmiş, bu yaptığıyla Osmanlıcayı Türk dili ailesinin bir kolu
olarak göstermek istemiştir. Ayrıca Ali Şir Nevaî’nin “Mahbûbü’l-Kulûb” adlı
ahlakî eserini bastırarak Türkiye’de Çağatay Türkçesi ile neşredilmiş ilk kitabı
ortaya koymuştur.
B) Recaizâde Mahmut Ekrem, “Talim-i Edebiyat”ı hazırlarken daha çok Batılı
kaynaktan yararlanmış; bu kaynaklardan edindiği bilgilerle Türk şiirini teorize
etmeye çalışmıştır.
C) Nabizâde Nâzım, “Küçük Şeyler” isimli eserinin önsözünde “Dünyada bir
zerre yoktur ki güzel yazılmak kaydıyla bir mevzu-ı mühim addedilmesin.”
diyerek dile getirir. Bu eserinde, önemsiz görülen, üzerinde pek durulmayan
konuları işlemiştir. “Bu Büyük Adam Kimdir, Hiç, İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır,
Düğün, Kediler, Pandomima” eserdeki öykülerden bazılarıdır.
D) Abdülhâk Hamit Tarhan, “Belde yahut Divaneliklerim” eserinde köy ve
şehir hayatını karşılatıran şiirler yazar. Bu şiirlerinde köyde yaşamanın tüm
dertlerden uzak yaşamak olduğuna değinir.
E) Mizancı Murat tarafından Namık Kemal, Recaizade Ekrem ve
Samipaşazade Sezai’nin eserleri üzerine “Üdebamızın Numune-i Timsalleri”
başlığı altında yazılan tenkit yazıları, Türk edebiyatında uygulamalı tenkit
türünde ortaya konulan ilk örneklerden kabul edilmektedir.Cevap: CBireyin aidiyet duygusunu yitirmesiyle, önce kendisine, ailesine ve
arkadaşlarına olmak üzere yakın çevresine, sonrasında da içinde yaşadığı
toplumun değerlerine, idare edildiği sisteme ve kültüre sırt çevirmesi
sonucunda uyumsuzluğa düşmesine yabancılaşma denir. Daha genel bir
tanımlama ile yabancılaşma; bireyin öznel iç gerçekliği ile nesnel dış gerçekliği
arasındaki çatışmanın somutlaşmış halidir.
Bu bilgiden hareketle aşağıdaki romanlardan hangisinin “yabancılaşma”
temasını ele aldığı söylenemez?
A) Yusuf Atılgan – Anayurt Oteli
B) Vüs’at O. Bener – Bay Muannit Sahtegi’nin Notları
C) Kemal Bilbaşar -Denizin Çağırışı
D) Bilge Karasu – Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
E) Oğuz Atay – Eylembilim• Cevap: E“Odalık sıfatında bulunan cariyelerin bir de başka türlüsü vardır. Bunlar
bilemem hangi nokta-i istinada müsteniden bir başka hâl ve tavırda bulunurlar.
Fakat âlemde her sınıf nev’i değil mi? İşte cariye kısmı dahi birkaç nev’i olup en
büyük kısmı, yani esaret ne demek olduğunu bilenleri bizim odalık tavır ve
efkârında olduğundan mezbure dahi onlar idadındadır.”
Dil, üslup ve içerik özellikleri göz önüne alındığında bu metnin romancılığımızın
hangi dönemine ait olduğu söylenebilir?
A) Tanzimat
B) Servet-i Fünun
C) Fecr-i Âti
D) Millî Edebiyat
E) Erken Dönem Cumhuriyet • Cevap: A
• Çözüm: Osmanlıca terkiplerin yoğunluğu, Arapça-Farsça kelime
kadrosunun genişliği; “cariyelik, kölelik, toplumsal sınıf” gibi sosyal
meselelere temas eden içeriği ile metin bir Tanzimat Dönemi eseri
olduğunu belli etmektedir. Servet-i Fünun ve Fecr-i Âti romanlarında
da Arapça ve Farsça tamlamalar vardır fakat bunlarla birlikte Fransızca
sözcüklerin de metinde yer alması beklenir. Bunun dışında, Servet-i
Fünun ve Fecr-i Âti romanında “kölelik, cariyelik, toplumsal
sınıflaşma” gibi sosyal meseleler romana pek girmemiştir. Millî
Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemlerinde ise dil metindekine oranla
daha sadedir.Ona göre şiir, “üstün bir algılama sorunu ve mutlak gerçek olan Allah’ı arama
yolunda sonsuz bir uğraş”tır. Sağlam bir dil yapısına ve trajik öğelere dayanan
mistik eğilimli şiirlerinde çağdaş insanın bunalımlarını işledi. Türk şiirinde bir
gizem rüzgârı estirdi, görüşleri ve şiirleriyle birçok şairi etkiledi. Güçlü bir yazım
tekniğinin görüldüğü tiyatro oyunlarında ise daha çok, korku ve kaygı
psikolojisini işledi. Anı, makale, inceleme türü eserlerinde dinsel ve siyasal
konuları ele aldı.
Bu parçada tanıtılan sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mehmet Âkif Ersoy
B) Asaf Hâlet Çelebi
C) Arif Nihat Asya
D) Behçet Necatigil
E) Necip Fazıl Kısakürek• Cevap: E
• Necip Fazıl “Sonsuzluk Kervanı” kitabının önsözünde şairi sıradan
insandan ayırıp “üstün idrak sahibi” ve “ilâhî emanetin temsilcisi”
olarak tarif eden ve ona madde, bitki, hayvan basamaklarından sonra
insanla Tanrı arasında bir yer verir. Necip Fazıl böylece şiiri daha ilk
planda mistik bir temele oturtur. Poetikasının bu karakteri metin
içinde sık sık geçen ‘esrar, büyü, tılsım, sır’ gibi spiritüel kavramlarla
desteklenir.“Bu usta öykücümüz 1950 Kuşağı içinde en farklı olan yazardır. Diğer
yazarlara göre daha değişik ve henüz yeni sayılabilecek atılımlar
gerçekleştirir. Bilim-kurgu da bunlardan birisidir. Kendi zamanına kadar
sadece çevirilerle sınırlı kalan bilim-kurguyu, öykülerinde ilk deneyen
yazar olur. Ayrıca “bilim-kurgu” kelimesini de Türk Dil Kurumu’na öneren
de kendisidir. Ancak o, bilim-kurgunun sadece fantastik bir algı içinde
değil, aynı zamanda toplumsal içerikli olmasına da özen göstermiştir.
Böylesi öyküleri oluştururken mizahi ve ironik üslup da yerini alır.”
Paragrafta tanıtılan yazar aşağıdakilerden hangisidir?
A) Demir Özlü
B) Demirtaş Ceyhun
C) Bilge Karasu
D) Orhan Duru
E) Onat KutlarCevap: D
Çözüm: Orhan Duru, 1950’li yıllarda ortaya çıkan öykü kuşağının içinde yer alır.
1950 kuşağı yazarları, öyküye getirmiş oldukları yeni bir bakış ile öykünün
alışılagelmiş seyrini değiştirirler. Sait Faik’ten oldukça beslenen bu kuşak, bireyi
ve onun sorunlarını ele almayı amaçlar. Orhan Duru, Ferit Edgü, Leylâ Erbil,
Bilge Karasu, Onat Kutlar, Erdal Öz, Demir Özlü bu öykücülerden bazılarıdır.
Orhan Duru, kuşak içerisinde bilim-kurgu eserleri vermesi ve Türkçeye bilimkurgu sözcüğünü kazandırmasıyla öne çıkanlardandır.
Eserleri: Bir Büyülü Ortamda, Denge Uzmanı, Fırtına, Kısası Enbiya, O
Pera’daki Hayalet…Bu aydınların kökenleri köydür, hepsi de halk çocuğudur; zorlu çocukluk ve ilk
gençlik çağları içinde yetişmiş ve kafalarına “Anadolu köylüsünü uyandırmak”
biçiminde formüle edilebilecek bir ideali koyarak yola çıkmışlardır. Bu yazarlar
çoğu kez tepkisel, sezgisel dürtülerle de olsa bilinen koşullar içinde sola
kaymaktadır.
Aşağıdaki yazarlardan hangisi, paragrafta bahsedilen niteliklere
uymamaktadır?
A) Mahmut Makal
B) Fakir Baykurt
C) Samim Kocagöz
D) Ayla Kutlu
E) Talip ApaydınCevap: D
Ayla Kutlu bir “toplumcu gerçekçi” olmasına rağmen “köy edebiyatı” yazarlarından
değildir.
2010 – Asi… Asi (roman)
2001 – Zehir Zıkkım Hikâyeler (öykü)
1999 – Emir Bey’in Kızları (roman)
1995 – Mekruh Kadınlar Mezarlığı (hikâye)
1994 – Kadın Destanı (roman)
1994 – Sen de Gitme Triyandafilis (hikâye)
1987 – Hoşçakal Umut (roman)
1985 – Bir Göçmen Kuştu O (roman)
1984 – Hüsnüyusuf Güzellemesi (hikâye)
1983 – Tutsaklar (roman)
1983 – Cadı Ağacı (roman)
1980 – Islak Güneş (roman)
1977 – Kaçış (roman) Tanpınar, bu sanatçımız için şöyle der: “O bizim ilk ve hakikî
klasiğimizdir.” Onu farklı kılan hususlardan biri Türk tarihine olan büyük
ilgisi ve bunu şiir ve düzyazılarında başarılı bir şekilde işlemesidir.
Sanatçı, tarihte devamlılığa büyük önem verir. Bununla beraber
şiirlerinde Türk tarihinin daha çok Malazgirt Zaferi (1071) sonrasına
eğilmiştir.
Paragrafta bahsedilen sanatçı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Ahmet Muhip Dıranas
B) Yahya Kemal Beyatlı
C) Ahmet Kutsi Tecer
D) Orhan Şaik Gökyay
E) Necmettin Halil Onan• Cevap: B
• Çözüm: Tarih ve tarihteki devamlılık (imtidad) fikri, Yahya Kemal
şiirinin ana kaynağıdır. Yahya Kemal, şiirlerinde Malazgirt sonrası Türk
tarihinin özellikle şaşalı, zaferlerle dolu dönemlerine şiirlerinde sıklıkla
göndermeler yapar.Çeviri yoluyla türün Batılı örneklerini tanıyan Türk okuyucusu, bu yolla
yeni fikirlerle de karşılaşır. Aydınların Batılı örneklere olan ilgisi yeni bir
türü tanıma, anlama gayretinden kaynaklanmaktadır. Bu dönemde
Victor Hugo’dan “Tıfl-ı Nâim”, A. Dumas Fils’den “Kamelyalı Kadın”,
Voltaire’den “Hikâye-i Feylesofiye-i Mikromegas” Lamartine’den “Göl”
gibi çeşitli çeviriler yapılmıştır.
Aşağıdaki yazarlardan hangisi, paragrafta bahsedilen çevirilerden biriyle
ilişkilendirilemez?
A) Ahmet Mithat Efendi
B) Ethem Pertev Paşa
C) Ahmet Vefik Paşa
D) Sadullah Paşa
E) Recâizâde Mahmut EkremCevap: E
Çözüm:
Tıfl-ı Nâim – Ethem Pertev Paşa
Göl – Sadullah Paşa
Kamelyalı Kadın – Ahmet Mithat Efendi
Hikâye-i Feylesofiye-i Mikromegas – Ahmet Vefik Paşa
Recâizade Mahmut Ekrem’in Fransızcadan birçok çevrisi vardır fakat
sorudaki çevirilerden herhangi biri ona ait değildir. Aşağıdaki şıkların hangisinde bir bilgi yanlışlığı yapılmıştır?
A) Hüseyin Cahit Yalçın’ın kimi hikâyelerinde bazı toplum meseleleri ele alınır,
hürriyet temasına değinildiği de görülür. (Muallim)
B) Ahmet Mithat Efendi, Rousseau’nun da tesiriyle tabiatı medeniyetin
karşısına koyar. Şehir hayatına karşı tabiatı tercih ediş onun birçok eserinde
işlenir. (Bahtiyarlık)
C) Halit Ziya Uşaklıgil, küçük hikâyelerinde dönemin gerçeklerine eğilir ve
kendi yaşantısından gelen birçok şey de bu hikâyelerde yer bulur. Hikâyeleri
romanlarına göre halk tabakasına daha fazla hitap eder. (Kırk Para,
Ekmekçinin Beygiri)
D) Memduh Şevket Esendal’ın hikâyelerinde Anadolu’nun bir kasabasında
yaşayan eğlenceye düşkün memur tiplerine oldukça sık rastlanır. (Şeftali
Bahçeleri, Yatık Emine)
E) Ömer Seyfettin hikâyelerinin çok büyük bir oranı tezlidir. O, eserlerini
toplumda şuur ve bilinç uyandırmak için kaleme alır. (Primo türk Çocuğu,
Bomba…)• Cevap: D
• Çözüm: Refik Halit Karay, hikâyelerinde Anadolu’nun bir kasabasında
yaşayan eğlenceye düşkün memur tiplerine oldukça sık yer verir.
Şeftali Bahçeleri, Sarı Bal, Yatık Emine gibi hikâyelerinde bu tip
karakterler sıklıkla görülür. D şıkkında olması gereken yazar Refik
Halit’tir.
İlk yorum yapan olun