5. Güdü
Öğrenmeyi etkileyen diğer bir faktör, öğrencinin güdülenmiş olmasıdır. Öğrenmeye açık olmayan, başka bir ifadeyle öğrenmek istemeyen öğrenciye ne kadar uğraşırsanız uğraşın öğretebiieceğiniz şeylersınırlıdır.
Güdü, organizmayı harekete sevk eden durum olarak tanımlanabilir. Güdülendiği için organizma hareket eder, davranışta bulunur. Güdüler ikiye ayrılırlar: birincil güdüler ve ikincil güdüler. Bunlara bazı kaynaklar doğuştan getirilen güdüler ve edinilen (kazanılan) güdüler olarak atıfta bulunmaktadırlar. Birincil güdüler doğuştan getirilir ve organizmanın yaşamını sürdürmesi için gerekli olan güdüler bu gruba girer. İkincil güdüler ise, yaşamsal önem taşımayan, ama organizmayı davranışa yönlendiren durumlardır (başarı güdüsü gibi).
Güdüler döngüseldir. Başka bir şekilde anlatılacak olursa. güdünün üç aşaması vardır:
İhtiyacın hissedilmesi,
İhtiyacı gidermeye yönelik davranış,
Doyum ve rahatlama.
Önce organizma bir eksiklik ve ihtiyaç hisseder. Daha sonra bu eksikliği gidermek için bir davranışta bulunur. Sonra davranış amacına ulaşırsa, ihtiyaç giderilmiş olur ve organizma rahatlar, Açlık, susuzluk gibi ihtiyaçlar birincil (doğuştan) güdülerdendir. Açlık için önce midenin boşalması ve karnın acıkması hissedilir ve doldurulma ihtiyacı duyulur. İkinci aşamada kişi, yemek yiyerek açlık ihtiyacını gidermeye yönelik davranışta bulunur. Yeterince yerse (uygun davranışı gösterirse) karnı doyar, doyum ve rahatiama hali ortaya çıkar. Rahatlamanın ortaya çıkması güdünün yok olmasını sağlamaz, sadece bir dahaki ihtiyacın hissedilmesine kadar hissediimemesini sağlar. Güdülerin döngüsel oluşunun anlamı da budur.
Güdüler öğrenmeye yönelme için olduğu kadar davranışın pekiştirilmesinde de örıemli işlevlere sahiptir. Uygun davranışı gösteren organizmaya güdüsüne uygun pekiştirme yapılmalıdır. Sözgelimi karnı aç olan bir çocuğa “aferin” demek pekiştirme olarak pek işe yaramayacağı gibi, karnı tok olan bir çocuğa yiyecek vermek de aynı şekilde pekiştirme olmayacaktır. Pekiştirme, organizmanın ihtiyaçlarına hitap ettiği zaman etkili olur.
İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Abraham Maslovv insanın ihtiyaçlarıyla ilgili bir kuram geliştirmiş ve şu kuralları öngörmüştür:
Jnsanın ihtiyaçları her yerde aynıdır, evrens^ldir.
Bu ihtiyaçlar hiyerarşik bir sıra izlerler. Bir ihtiyacın
ortaya çıkabilmesi için kendisinden önceki ihtiyacın
en azından bir miktar doyurulmuş olması gerekir.
Bir ihtiyaç için kendinden sonraki ihtiyaç feda
edilebilir, ama önceki ihtiyaç feda edüemez.
Maslovv’a göre insanın ihtiyaçları şunlardır:
1- Fizyolojik ihtiyaçlar: Bu ihtiyaçlar bedensel
ihtiyaçlardır ve bedenin canlılığını sürdürmesi için
gereklidir.
2- Güvenlik ihtiyacı: Kişinin kendini emniyette
hissetmesi, ayağını sağlam yere bastığını
hissetmesidir.
3. Yakınlık ihtiyacı: Kişinin hemcinsleriyle ve karşı
cinsten biriyle yakın olma, sevgi ilişkisi içinde olma
ihtiyacıdır.
4. Saygınlık ihtiyacı: Kişinin içinde bulunduğu
toplulukta varlığının onaylanması, ona saygı
duyulması ihtiyacıdır.
5. Bilme / tanıma ihtiyacı: Kişinin öğrenmeye karşı
duyduğu ihtiyaçtır.
6. Estetik ihtiyaç: İnsanın güzel şeylere karşı
duyduğu haz ihtiyacıdır.
7. Kendini gerçekleştirme: Kişinin doğuştan
getirdiği potansiyelleri gerçekleştirmeye duyduğu
ihtiyaçtır. Kişi bu potansiyellerini ortaya koyamazsa,
kendini engellenmiş ve huzursuz hisseder.
Bu ihtiyaçlardan ilk dördü var kalma ihtiyacıdır; kişi
varlığını sürdürebilmek için bunlara sahip olmalıdır.
Ancak bu ihtiyaçların önemli bir özelliği yoksun
olunduklarında insanın davranışlarını
belirlemeleridir. Diğer zamanlarda neredeyse farkına bile varılmazlar. Son üçü ise gelişim ihtiyaçlarıdır. Yani, kişinin hayatta kalmasına değil, gelişmesine yararlar. Bu yüzden, doyurulmadıkça ortaya çıkmazlar ve doyuruldukça kişinin davranışlarını yönlendirmeye başlarlar. Sözgelimi, kişi hiç kitap okumayabilir, ama bir kere okur ve tadını alırsa tekrar okumak ister.
Maslovv’un ihtiyaçlar hiyerarşisi, güdüleme ye pekiştirmede önemli yararlar sağlamaktadır. Öğrencileri ihtiyaçlarına göre güdülemek ve ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde pekiştirmek gerekir.
6. Dikkat
Organizma, tür olarak öğrenmeye hazır olabilir, gerekli olgunluğa ulaşmış olabilir, gerekli önbilgilere sahip olabilir, güdülenmiş bir durumda bulunabilir, ama hala öğrenemeyebilir, çünkü dikkat etmiyordur. Dikkat belli bir yöndeki uyarıcıları almaya hazır olmak demektir. Bir şeye dikkat ettiğimiz zaman, o şeyle ilgili uyarıcıları almaya yönelmişiz demektir. Dolayısıyla duyu organlarımız ona yönelmiştir. Öğrenci yanındakiyle konuşurken dikkatini konuşmaya vermiş demektir ve derste konuşulmasını istemememizin nedeni budur. Öğrenmenin meydana gelebilmesi için organizmanın dikkatini öğrenilecek konuya yöneltmiş olması gerekir.
B) Öğrenme Malzemesi
Öğrenme malzemesi öğrenilen konudur, öğrenilen bilgidir. Öğrenmenin kolayca gerçekleşebilmesi için, öğrenilen konunun da bazı özelliklere sahip olması gerekir. Her konu her şekilde öğrenilmez. Öğrenme malzemesinin sahip olması gereken özelliklerinin başında telaffuz edilebilmesi gelir. Telaffuz edilemeyen şeyler öğrenilemezler. İnsanda dil ile düşünce arasında yakın bir ilişki olduğu, konunun
uzun zamandır tartışıimakta olmasından ve bu kadar tartışmaya değer bulunmasından bellidir. Başkasına aktarılamayan bilgiler öğretilemezler. Bu bir yana, öğrenme malzemesinin taşıması gereken özellikler üç faktör şeklinde ele alınabilir: algısal ayırt edilebilirlik, anlamsal çağrışım ve kavramsal gruplandırma.
1. Algısal Ayırt Edilebilirlik
Öğrenme malzemesinin etrafındaki uyarıcılardan farklılaştırılması, algısal olarak ayırt edilebilir bir şekilde sunulması gerekir. Etrafındaki uyarıcılardan ayırt edilemeyen uyarıcılar herhangi bir uyarıcı olarak görülür ve öğrenilmesi zor olur. Bu yüzden öğretmenler, önemli konuiarın altını çizerler, vurgularlar ve/veya “sınavda soracaklarını” söylerler. Başka bir ifadeyle etraftaki diğer uyarıcıiardan farklı hale getirmeye çalışırlar.
2. Anlamsal Çağrışım
Öğrenme malzemesi organizmanın zihninde birtakım çağrışımlara yol açmalıdır. Çağrışıma yol açmayan bilgilerin öğrenilmesi zordur. Bu konu, öğrenen ile ilgili faktörlerden aktarma (önceki bilgiler) konusuyla bağlantılıdır. Önceden edinilmiş olan bazı bilgiler varsa, yeni edinilen bilgiler onlara eklenir. Böylelikle hatırlanmaları ve ulaşılmaları kolaylaşmış olur. İnsanların zihinlerinde bilgiler birbirleriyle bağlantılı bir şekilde bulunurlar. Eğer yeni edinilen bir bilgi daha önceki bilgilerle bağlantılandırılabiliyorsa, bir süre sonra hatırlanması da kolay olacak demektir. Eğer bağlantı kurulamazsa, o zaman yeni edinilen bilgi kaybolup gider. Genellikle insanların çağrışımlarının;
Zıthklarla
Eş zamanlılıkla
Ardışıklıkla olduğu görülmektedir.
Yani, zıtları, birlikte meydana gelen olayları ve birbiri ardına meydana gelen olayları hatırlamamız koiay olur.
Eğer çağrışım bağları basamaklar halinde uzayıp giderse tabii ki hatırlama çok daha kolay olacaktır. Başka bir ifadeyle, ne kadar çok ve uzun bağlantı kurulabilirse, hatırlama o kadar kolaylaşır. Bu nokta, yaşantısal eğitimin de temelidir. Yani, öğrenen yeni bilgiyi ne kadar çok ve gündelik olayla
bağlantılandırabilirse öğrenme o kadar kolaylaşır. Ancak çağrışımsal basamaklar dizisi özneldir. Bu yüzden grup halinde yapılan eğitimde daha sistematik ve mantıksal yapılara gerek duyulur ki o da kavramsal benzerliklerdir.
3. Kavramsal Benzerlikler
Öğrenilen konunun kavramsal benzerliklere göre gruplandırılabilmesi onun öğrenilmesini kolaylaştırır. Birbirine benzemeyen ve gruplandırılamayan birkaç uyarıcı yerine birbirleriyle gruplandırıiabilen birçok uyarıcı daha kolay öğrenilir. Sanki bu uyarıcılar birbirleriyle bütünleşerek birbirlerinin hatırlanmalarını kolaylaştırmaktadır.
Kavramsal benzerliklerin anlamsal çağrışımlardan farkı, anlamsal çağrışımların öznel olmalarına karşılık, mantıklı ve analitik olmalarıdır. Bu yüzden grupla yapılan eğitimlerde kavramsal benzerliklere dayanılması önerilir, çünkü her öğrencinin öznel bağlantılarına cevap vermek pek mümkün görünmemektedir.
Kavramsal benzerlikler çeşitli basamaklar halinde düzenlenebilirse tabii ki daha kolay öğrenilmektedir, üteratürde bu konuda yaygın bir araştırmadan söz edilir. İlgili araştırmada, deneklere mineraller konusu anlatılmak istenmiş ve mineraller taşlar ve metaller olarak ikiye ayrılmış, sonra taşlar değerli ve değersiz olarak, metaller de yaygın, nadir ve alaşım olarak üçe ayrılmıştır. Bu şekilde yapılan öğretimde öğrencilerin daha kolay öğrendikleri tespit edilmiştir.
C) Öğrenme Stratejileri
Öğrenmeyi etkileyen diğer bir faktör, öğrenme stratejisidir. Öğrenen, öğrenme malzemesini öğrenebilmek için nasıl bir taktik izlemektedir? Bu sorunun cevabı öğrenmenin meydana gelip gelmemesini, kolayca meydana gelebilmesini etkileyecektir. Öğrenme stratejileri ayrılan zamana, konunun yapısına ve öğrenenin etkinlik düzeyine bağlı olarak değişiklikler gösterir.
1. Ayrılan Zaman
Öğrenenin öğrenmeye her evrede (günde, haftada, vb.) belli bir süre ayırıp ayırmadığıdır. Eğer her gün veya her hafta belli bir süre ayrılırsa buna aralıklı çalışma, belli bir zaman ayrılmayıp, ihtiyaç duyulduğunda tüm öğrenme malzemesini aynı anda öğrenmeye çalışmaya toplu çalışma denir. Aralıklı çalışma daha doğru olduğu halde, öğrenciler öğrendiklerinin “tazeliğiyle” sınava girip “tutturabildiklerini kar bellerler”. Haibuki aralıklı çalışmanın yanı sıra toplu bir tekrar onları daha başarılı hale getirir. Öğrenci toplu çalıştığında bilgiler yeni olduğu için öğrenci yüksek not alıyordur, ama uzun vadede öğrencinin zihninde fazla bilgi kalmıyordur.
2. Konunun Yapısı
Öğrenilen konunun nasıl bir görüntü gösterdiği de öğrenmeyi etkiler. Her konunun yaptsı kendine özgüdür. Ancak, yapılabilecek bazt düzenlemeler de bulunmaktadır. Örnek için, öğrenme malzemesi parçalara bölünebilir veya toplu bir şekilde ele alınabilir. Eğer yapılabiliyorsa, parçalara bölerek çalışma daha iyidir. Ancak parçalara bölerek çalışmanın iyi olabilmesi için, konunun anlamlı birimlere ayrılabilmesi, birleştirme için çok zaman gerekmemesi, anlamlı birimler arasında çok büyük oranda bağlılık olmaması gibi şartların yerine gelmesi gerekir. Sözgelimi bir matematik problemi çözülüyorsa, bunu parçalara ayırmak zor olacaktır. Bu yüzden, ilke olarak parçalara bölerek çalışmanın daha verimli olduğu, ancak hangi durumun daha etkili olduğunun konuya bağlı olduğu unutulmamalıdır.
3. Öğrenenin Etkinliği
Ayrılan zaman ve konunun yapısının yanı sıra, öğrenenin ne kadar aktif (etkin) olduğu da öğrenmeyi etkilemektedir. Tahmin edilebileceği gibi, öğrenen ne kadar etkin (faal) olursa öğrenmenin meydana gelme olasılığı da o kadar artmaktadır. Buna göre, dinleme en düşük, okuma biraz düşük, yazma orta, anlatma yüksek, yapıp anlatma en yüksek öğrenme etkinliği sayılır. Öğrenen olabildiğince etkin bir durumda bulunmalıdır.
4. Geribildirim
Öğrenme stratejisi olarak da kabul edilebilen ancak, temelde öğrenmeyi denetleme işlevi olan faktör
geribildirimdir. Geribildirim, öğrenenin öğrenmesinin doğru ve yeterli olup olmadığının bildirilmesidir. Eğer öğrenen yaptığı öğrenmenin (verdiği cevabın) doğruluğu konusunda bir bilgi edinemezse, motivasyonu düşer, öğrenmeyi düzeltebilme olasılığı azalır. Öğretmen bu yüzden sınıfta sınav yaptıysa, sonuçları hemen (ertesi derse) okumalı, okuyamazsa (okuyamamışsa) öğrencilere doğru cevapların ne/nasıl olduğunu derse geçmeden tartışmalıdır ki, öğrenci yazdıklarını pekiştirsin; öğrenme tamamlansın.
5. Programlı Öğretim
Yukarıda ele alınan üç öğrenme stratejisini kendi bünyesinde bütünleştiren bir eğitim yaklaşımı vardır. Skinner tarafından geliştirilen bu yönteme programlı öğretim denir. Günümüzde bilgisayarın yaygınlaşmasıyla birlikte, farklı bir düzlemde yeniden ortaya çıkan bu yöntem 19601ı ve 70’li yıllarda popülerlik kazanmıştır. Bu yöntemde öğrenci kendi hızına göre, istediği kadar zaman ayırarak, konuyu olabildiğince küçük kısımlara böler ve kendisi (etkin bir biçimde) cevaplar ve cevabının doğruluğu ile ilgili geribildirimi aynı anda (diğer sayfaya geçinceye kadar) edinir. Bilgisayarlardaki etkin öğrenmenin temelinde bu yaklaşım vardır.
[wp_ad_camp_4]