Kamu Yönetimi Ders Notları Bölüm – 2

PARTi SiSTEMLERi

Parti sistemleri içinde en bilinen sınıflandırmayı M. Duverger yapmıştır. Duverger, partileri sayılarına göre sınıflandırmıştır: Tek partili sistem, iki partili sistem ve çok partili sistem.

Giovanni Sartori de, partilerin sayılarının yanı sıra ideolojik duruşlarını da esas kriter olarak kabul ederek parti sınıflandırması yapmıştır. ” Bunlar, “iki partili”,

“üç-beş partinin yer aldığı ılımlı çok partili” ve “altıdan fazla partinin yer aldığı aşırı çok partili” sistemlerdir.”

A. Tek Partili Sistem
Tek partili sistemi, sistemin niteliklerine göre alt sınıflandırmalara tabi tutabiliriz.

1. Gerçek Tek Partili Sistem

Bu parti sisteminde hukuken ve fiilen başka partilerin kurulmasına izin verilmez. Gerçek tek partili sistemi de iktidardaki partinin amaçlarına göre ikiye ayırabiliriz: Totaliter tek parti ve otoriter tek parti.

a. Totaliter tek parti: Totaliter tek parti sisteminde toplumun sosyal, hukuki, siyasal ve ekonomik yapısı belirli bir ideolojiye göre düzenlenir. Bu sitemde iktidardaki tek partinin amacı ideolojinin gerekleri doğrultusunda bir toplum yaratmaktır. ( )

b- Otoriter Pragmatik tek parti : Bu sistemde iktidardaki parti ulusal birliği gerçekleştirme, ekonomik kalkınmayı ve siyasal ve toplumsal modemleşmeyi sağlama amacını güder.

2. Karmaşık Tek Partili Sistem

Bu tip bir tek partili sistemi de demokratik olup olmaması yönünden ikiye ayırabiliriz.

a. Hakim (Üstün) Parti
Siyasal sistemde, hukuken (de jure) ve fiilen (de facto) parti kurmaya izin vardır. Seçimler, özgür ve demokratik şekilde gerçekleştirilir. Ancak bir parti halkın oylarıyla uzunca bir süre iktidarda kalabilir. Hakim (üstün) parti sistemi özü itibariyle demokratik ve çoğulcu bir sistemdir.

b. Hegemonya Partisi

Bu sistemde hukuken parti kurmaya izin vardır. Fakat kurulan partiler iktidardaki partinin uydusu niteliğindedir. iktidarı ele geçirmeleri hatta iktidara ortak olmaları söz konusu değildir. Görünürde (de jure) çok partili, gerçekte (de facto) ise tek partili bir sistemdir.

B. iki Partili Sistem

” Westminster” tipi demokrasi de denilen bu sistemde hukuken ve fiilen çok partili hayata izin vardır. Seçimler özgür ve demokratik bir ortamda yapılır. Fakat toplumun homojen olması nedeniyle toplum parlamentoda iki parti tarafından temsil edilir. Bu partilerden biri parlamentoda sandalye üstünlüğünü elde ederek iktidar partisi olma görevini üstlenirken, diğeri de muhalefet görevini üstlenir. Seçim sonuçlarına göre iktidar ve muhalefet, bu iki parti arasında el değiştirir. (Örnek İngiltere’de İşçi Partisi ve Muhafazakâr

)

C. Çok Partili Sistem

Çoğulcu, uzlaşmacı olarak da adlandırılan bu sistem de, kendi içerisinde iki farklı ayrıma tabi tutulabilir. Giovanni Sartori çok partili sistemi parti sayılarına ve partilerin birbirlerine karşı tutumlarına göre “ılımlı” ve “aşırı” çok partili sistem olarak ayırmaktadır:

1. ılımlı Çok Partili Sistem

Bu sistem iki partili sisteme yakın bir mantıkla işler. Partiler sadece aralarında kutuplaşmıştır. Ancak bu kutuplaşma ideolojik bir kutuplaşma değildir. Program ve ortak hareket etme noktasında kutuplaşmalar görülür. İktidar, alternatif parti koalisyonları arasında el değiştirir.

2. Aşırı Çok Partili Sistem

Bu sistemde ideolojik kutuplaşmalar çok fazladır. Partilerin siyasal sistem üzerindeki mutabakatı çok zayıftır. İdeolojik olarak uç siyasal partilerin fazlalığı siyasal istikrarsızlığa sebep olur.

G. Sartori, parti sistemini belirlerken parlamento dışındaki partileri nazara almaz. “Ona göre, partilerin parti sisteminin unsurları olarak sayılabilmeleri için, ya “koalisyon Potansiyeli”ne veya “şantaj potansiyeli” ne sahip olmaları gerekir. Bir parti hükümet koalisyonlarına (veya şüphesiz, bir tek-parti hükümetine) katılmışsa yahut büyük partiler onu muhtemel bir koalisyon ortağı olarak görüyorlarsa, koalisyon potansiyeline sahip demektir”

Jean Blondel de partilerin sayılarını ve nispi büyüklüklerini göz önünde bulunduracak bir parti sistemi oluşturmuştur.
Parti sistemleri üzerinde seçim sistemlerinin de büyük etkisi vardır.

“Duverger’nin ‘sosyolojik kanunlar’ olarak formüllendirdiği etki ilişkileri üç noktada toplanabilir:

a) Tek turlu basit çoğunluk usulü iki-parti sistemini geliştirir;
b) Nisbi temsil usulü çok parti sistemini teşvik eder;
c) iki turlu çoğunluk usulü partiler arasında seçim ittifaklarına yol açan bir çok parti sistemini geliştirir.”

Robert Michels (1876 – 1936), bürokratikleşmeyi, modern toplumların oligarşik eğilimlerine bağlamaya çalışan ilk kuramcılardandır. ” “Oligarşinin tunç kanunu” adını verdiği genellemede, hukuken ve görünürde demokratik

ilkelerle yönetildiği zannedilen örgütlerin zamanla yöneten azınlık ile yönetilen bir çoğunluğa dönüştüğünü ifade eder. Michels çalışmalarını demokratik gibi görünen siyasal partiler (Alman Sosyal Demokrat Partisi) ve sendikalar üzerinde yapmıştır. Ortaya çıkan sonuç ise şudur: “Örgütlerin tümü, hatta yapıları resmen demokratik olanları bile, yapılarını fiilen oligarşiye dönüştüren “tunçtan bir kanuna” tabi olurlar.

IV. BASKI VE ÇIKAR GRUPLARI

Baskı ve çıkar grupları, siyasal partiler gibi siyasal iktidarı doğrudan ele geçirmek yerine, üyelerinin maddi manevi her türlü çıkarlarını korumayı amaçlayan, dolayısıyla siyasal iktidarı menfaatleri doğrultusunda etkilemeye ve yönlendirmeye çalışan örgütlü veya örgütsüz insan gruplarıdır. Diğer bir deyişle baskı grupları, ortak çıkarlar etrafında yapılanmış ve bu çıkarları gerçekleştirmek için siyasal otoriteyi etkilerneye çalışan, ancak siyasal partiler gibi iktidarı elde etme ya da paylaşma amacı gütmeyen örgütlenmelerdir. Çıkar grupları, üyelerinin maddi ve manevi çıkarlarını korumak için örgütlenirler. Dernekler, sendikalar, meslek kuruluşları çıkar gruplarına örnektirler.

Baskı grupları ise, çıkar gruplarının siyasal iktidara kendi çıkarları ve görüşleri doğrultusunda karar alınması ve bu kararların uygulanması yönünde faaliyet gösterdikleri anda ortaya çıkarlar. Kısacası her baskı grubu aynı zamanda çıkar grubudur fakat her çıkar grubu birer baskı grubu değildir.

A. Baskı Gruplarının Türleri

1. Anomik Baskı Grupları

Bu tip baskı grupları örgütlü bir yapıya sahip değildirler. “Önceden herhangi bir tasarlama, hazırlık ve çaba olmaksızın bir olay veya uygulamayı protesto etmek, siyasal otoritenin belli kararlar almasını temin etmek amacıyla baskı kurmaya yönelirler.”

2. Örgütlenmemiş Baskı Grupları

Bu tip baskı grupları da örgütlü bir yapıya sahip değildirler. Örgütsüz olmalarına rağmen ortak menfaat algılayıp siyasal iktidarı o yönde karar almaya zorlamaya çalışan kişilerden oluşan baskı grubu niteliğindedirler.
3. Örgütlenmiş Baska Gruplara

Bu tip baskı grupları, üyelerinin menfaatlerini korumak ve bu menfaatler doğrultusunda siyasal iktidarı kararlarında etkilerneyi amaçlayan ve bu yüzden de örgütlü ve planlı yapıya sahip gruplardır.

4. Kurumsal Baskı Grupları

Bu tip baskı gruplarının kuruluş amaçları siyasal iktidara baskı yapmak değildir. Fakat, süreç içerisinde baskı grubu niteliğini kazanırlar. Üniversiteler.

hastaneler ordu ve bürokrasi bu tip baskı gruplarına örnek olarak gösterilebilirler.

Resmi statüde olan, devlet veya kamu tüzelkişilikleri olan bu kamu kurum ve kuruluşlarının bu tür etkinliklerine siyaset biliminde “bürokratik siyaset” denmektedir.

B. Baska Gruplaranın Baskı Yöntemleri

1. İknaYöntemi(Lobicilik)
2. SiyasiTehditYöntemi
3. ParaveyaMaddiÇıkarSağlamaYöntemi 4. Grev,BoykotveKitleselEylemler

V. KAMUOYU

“Kamuoyu, belli bir zamanda, belli bir tartışmalı sorun karşısında, bu sorunla ilgilenen kişiler grubuna veya gruplarına hakim olan kanaattir.”
Bir sorun karşısında kamuoyu oluşurken kamuoyunu oluşturan bireysel kanaatierin etkisi büyüktür. Bu etkiler şöyle sayılabilir:

– Bireylerin kişilik yapılarını oluşturan psikolojik faktörler
– Sosyal çevre ve ait olunan sosyal tabaka
– Karşılıklı yapılan müzakereler ve kanaat önderlerinin rolü – Kitle iletişim araçları

Kamuoyu oluşumunu etkilemek amac ıyla yapılan propagandanın da belirli kuralları vardır. Bunlar;

 konuyu basitleştirmek,
 genel ifadelerle anlatmak,
 tekrar etmek,
 sevilen ögeleri kullanma
 oybirliği sağlamak şeklinde belirtilebilir. ”

A. Totaliter ve Otoriter Sistemlerde Kamuoyu

Totaliter ve otoriter sistemlerde kamuoyu oluşturmak için etkili kitle iletişim araçları devlet tekelinde ve kontrolünde olduğu için yönlendirme hep tek yönlüdür. Buna güdümlü kamuoyu da denilir.

B. Çoğulcu – Demokratik Sistemlerde Kamuoyu

Kamuoyunun serbestçe oluşabilmesi için olması gereken koşullar düşünce ve ifade özgürlüğü, basın – yayın özgürlüğü, örgüt kurma ve siyasal faaliyete katılma özgürlüğüdür. Bu gibi olanakların sağlandığı sistemlerde kamuoyu çeşitli fikirlerin serbestçe tartışılıp değerlendirilmesi sonucu oluşur.

C. Azgelişmiş Ülkelerde Kamuoyu

Bu gibi ülke insanları aynı devletin üyesi olma bilincine ulaşamadıklarından , ülke ve toplumsal sorunlara ilgiyle yaklaşmazlar. Ekonomik açıdan tabakalaşmalar olmadığından farklı çıkarları koruma çabası görülmez. Eğitim seviyesinin {okuma-yazma oranı) düşük oluşu da, kamuoyunun özgürce

oluşmasını engellemektedir. Bu yüzden de azgelişmiş ülkelerde güdümlü kamuoyu oluşması doğaldır.

VI. ELİTLER (SEÇKiNLER)
Seçkinterin siyasal sistemler üzerindeki etkilerini açıklamaya çalışan teorilerin temel tezi şudur: En ilkelinden en gelişmişine kadar tüm toplumlar yöneten azınlık ile yönetilen çoğunluk olarak ikiye bölünmektedir. Yönetilen kısım yöneten azınlığın kararlarına uymak durumundadır. Bu teorilerin kökeni ta Eski Yunan’a, Platon’a kadar uzanır.

A. Klasik Elit Teorileri

“Eiitizm (Seçkincilik)” Teorisi

Elit sözcüğünü ve elitizm kavramını siyaset bilimi literatürüne Vilfredo Pareto sokmustur. Pareto, toplumu elitler ve elit olmayanlar, elitleri de kendi içerisinde yönetici elitler ve yönetici olmayan elitler şeklinde kategorize etmiştir. “Pareto’ya göre, toplumsal yaşamın her alanındaki en başarılılar seçkinleri oluşturur.” Pareto, seçkinlerin üstün nitelikleri nedeniyle saygınlık sağlamış kişiler olduğunu savunur. Ayrıca seçkinleri de kendi içinde ikiye ayırır: “Yönetici elit” ve “yönetici olmayan elit”. Yönetici elit siyasal iktidar üzerinde doğrudan veya delaylı olarak söz sahibi olan sınıftır.

Pareto ayrıca “elit dolaşımı” kuramını geliştirmiştir Bu kuramı geliştirirken de bedevilikten (göçebe toplumdan) uygar topluma (kent yaşamına) geçerken, yöneticilerin rahatlıktan dolayı zayıflayıp onların yerini başkalarının aldığını savunan ibni Haldun’dan etkilenmiştir. Pareto’ya göre seçkinler nitelikli insanlardır. Ancak onların çocukları kendileri kadar nitelikli olmayabilir. Bu da seçkinlerin sayıca azalmalarına sebep olur. Bu yüzden seçkinler, toplumun alt tabakalarından yetişen en başarılıları aralarına almalıdırlar. Ancak bu şekilde ” ” sürebilir.

2- Gaetano Mosca “Yönetici Smıf” Teorisi

Gaetano Mosca “elit” terimini kullanmaz. Sistematiğini “Yönetici Sınıf” üzerinden kurar. Ona göre tüm toplumlar kaçınılmaz olarak “Yönetici sınıf” ve “yönetilen sınıf” olmak üzere ikiye ayrılır. Yönetici sınıf daima azınlıktır. Azınlık durumundaki yönetici sınıfın çoğunluğu her zaman kendi yönetimi altında bulundurmasının sebebini ise şöyle açıklar: “Bunun bir tek nedeni var o da yöneten mutlu ve seçkin azınlığın çok iyi örgütlenmiş olmasıdır. Çünkü çok iyi örgütlenmiş ve dayanışma içinde, iletişim kanalları kurulmuş bir sınıf ya da grup; örgütlenmemiş dağınık, kendi içinde çelişkilerle dolu yığınları ve kitleleri kolayca yönete bilir. ”

Mosca’ya göre yönetici sınıf sadece siyasal iktidarı elinde bulunduran grup değildir, ayrıca, siyasal iktidarı karar almada güçlü bir şekilde etkileyebilecek olanlar da bu sınıfa dahildir. Mosca yönetici azınlığın yönetilen çoğunluğun istek ve taleplerini göz önünde bulundurmak zorunda olduğunu savunur.

Yönetici sınıfın, yeni toplumsal güçlerin yükselmesine engel olmasının bir devrime neden olacağını savunur.

R. Michels’in daha önce üzerinde durduğumuz “Oligarsinin Tunc Kanunu” adlı tezi de, klasik seçkinci teoriler arasında sayılabilir. Michels de modern toplumların içlerinde oligarşik eğilimler taşıdığı savıyla seçkinlerin bütün toplumlarda var olacağını savunur. ” Klasik seçkinci kuramlar, bir yandan sınıfsız toplumun olanaksızlığını vurgularken, öte yandan seçkinlerin kapalı bir güç oluşturmadıklarını ve oluşturmamaları gerektiğini savunurlar. ”

B. Klasik Seçkin Teorilerinin Ortak Özellikleri
 Temeli eşitsizlik varsayımına dayanır.
 Toplumlar istisnasız iki sınıfta toplanır: yönetenler ve yönetilenler.
 Elit grubun kendi içinde türdeş ve ortak hareket ettiği varsayılır. Elit gerçeği belli bir döneme ait değil, tüm toplumların tarihinde

mevcuttur.
 Elitler, sorumluluk ve hesap verme yükümlülükleri taşımazlar.

 

[wp_ad_camp_2]

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.