1 Siyaset bilimi nedir:
Mareel Prelot siyaseti bir devlet bilimi olarak ele alırken H. Laswell, R. Dahi, R. gibi yazarlar siyaset bilimini bir iktidar bilimi olarak ele alırlar.
Siyasetin bu tanımlamalarındaki yakınlıklar güç, otorite, kaynakların dağalıma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüz siyaset biliminin temel konusu siyasal iktidardır. Bu bağlamda, siyasal iktidarın ne olduğu kaynağı ele geçirilmesi, devredilmesi kullanılması, sınırlandırılması onu etkileyen faktörler egemenlik siyasal partiler ve siyasal sistemler siyaset biliminin konusu içindedir.
Siyaset biliminin temel konu ve alanları şöyle sıralanabilir:
- Siyaset Teorisi
- iktidar ve meşruiyet
- Devlet
- ideolojiler
- Siyasal sistemler
- Demokrasi
- Siyasal Kültür
- Siyasal Partiler
- Seçim sistemleri
- Kamuoyu ve baskı grupları
- Sivil toplum
- Seçkinler ve aydınlar
- Bürokrasi
- Feminizm
- Ulus-devlet ve milliyetçilikPlaton (Eflatun) (İ.Ö. 427-347)
Platon, Devlet (Politeia) adlı eserinde “ideal devleti” anlatır. Platon’a göre “ideal devlet”in belirgin özellikleri şunlardır.
a. Üçlü sınıfsal yapı: Üreticiler (Çitçiler ve zanaatkarlar), koruyucular (askerler, bekçiler) ve yöneticiler (Bilginler, filozoflar) . Bu üç sınıfın da kendilerine özgü erdemleri (sırasıyla kanaatkarlık, cesaret ve bilgelik) vardır. Adalet tüm sınıfların ortak erdemidir.
b. Ya filozoflar kral olmalı, ya da krallar filozof gibi eğitilmelidir (Filozof kralların yönetimi).
c. Görevlerini etkin olarak yapabilmek için yönetici ve koruyucuların ailesi, özellikle de mülkiyetleri olmamalıdır. Mülkiyet sadece üreticilere özgüdür.
d. Yarı -kast olarak değerlendirilebilecek bir toplumsal yapı mevcuttur.
e. Kadın ve erkek koruyucular eşittir. Her iki cins de eşitçe eğitim alır.
f. ideal devlet adaletli devlettir.
Yasalar (Nomoi) adlı eserinde ise en iyi ikinci ideal devletini ortaya koyar. Devlet Adamı adlı eserinde de yine siyasetle ilgili düşüncelerini açıklar.
Platon, “mağara” metaforunda olduğu gibi, olanı incelermeyi değil; olması gerekene (normatif idealist) ulaşmayı amaçlamıştır. Ancak bu, siyaset biliminin değil, siyaset felsefesinin uğraş alanıdır.
Siyasal düşünce alanında felsefeden bilime yani olması gerekenden olanı bulmaya doğru yöneliş Aristoteles ile başlar. Aristoteles, Politika adlı kitabında çağının Yunan kent devletlerini ve Akdeniz havzasındaki belli merkezlerin hukuk ve siyasal sistemlerini karşılaştırmalı bir şekilde incelemeye çalışmıştır. Ayrıca, Aristatetes insan etkinliklerinin en kapsamcısı olarak gördüğü politikayı “Üstün Bilim” olarak nitelendirmektedir. Ayrıca Aristoteles, insanı, sahip olduğu akıl ve konuşma yetileri sayesinde toplum halinde yaşarken kişisel çıkarlarının yanı sıra toplumsal çıkarları da gözetmesinden ötürü “siyasal hayvan” (zoon politikon) olarak nitelendirir. Aristoteles’in etik anlayışındaki en önemli noktalardan biri olan “siyasal hayvan” kavramı özgür ya da toplumsal (sosyal) insana işaret eder. “Siyasal hayvan” nitelemesinin, insan varlığının toplumsal oluşunun kabulü açısından ilk adım olduğu kabul edilir.
Aristoteles’e göre üç tür iyi yönetim ya da devlet türü vardır: : Ortak iyiliği amaçlayan tekin yönetimi
Ortak iyiliği amaçlayan azınlığın yönetimi Ortak iyiliği amaçlayan çoğunluğun yönetimi
Aristoteles, fakir çoğunluğun kendi sınıfsal çıkarı doğrultusunda siyasal iktidarı elinde bulundurduğu rejime demokrasi adını verir.
Yukarıdaki üç devlet türü içinde demokratik yönetim biçimi olarak da nitelenebilecek, Aristoteles’in tercih ettiği, ortak iyiliği ve doğruluğu amaçlayan devlet modeli Pollteia’dır.
3. Sofistler
Yine bu dönemde sofistler de önemli ve etkili felsefi ekallerden biridir. Sofist düşüncenin başlıca unsurları şunlardır:
- Geleneksel değer yargılanna eleştirel yaklaşım
Pratik bilgiye atfedilen değer
Düşünce kapsamında insana atfedilen merkezi konum
Faydacı yaklaşım
Modern Dönem Öncesi
1. Roma
Romalılar siyaset bilimine düşünürler ve onların fikirlerinden ziyade ortaya çıkardıkları kurumlar ve uyguladıkları hukuk hükümleriyle katkı yapmışlardır.
Devlet, cumhuriyet, hükümet, emperyalizm, ulus, anayasa gibi modern siyaset bilimi literatürüne giren birçok kavram Roma kökenlidir.
Roma düşüncesinde Cicero, De Republica ve De Legibus adlı eserleriyle siyaset bilimine katkıda bulunmuştur. “Ona göre De Republica bir hukuk ve çıkar anlayışıyla bir araya gelmiş insan topluluğudur.”
Orta Çağ’da krallığın iktidarı (siyasal iktidar), Kilisenin iktidarı karşısında ikinci plana itilmiştir. Aziz Augustinus, bir Hıristiyan siyasal düzeninin olanaklı olduğunu ileri sürmüştür. Aziz Augustinus’un en önemli eseri Ciuitate Die (Tanrı Sitesi) dir.
2. İbni Haldun
Yine bu dönemin önemli düşünürlerinden biri de Tunuslu İbni Haldun’dur. İbni Haldun (1332·1406) devlet ve iktidar kavramlarını bilimsel bir yaklaşımla incelemiştir. En önemli yapıtı Kitabul l-iber adlı yedi ciltlik eserine yazdığı giriş mahiyetindeki Mukaddime’ dir. İbni -Haldun, toplumları üretim biçimlerine” göre ayırmıştır. İbni Haldun’un toplum sınıflandırmasında bedevilik kabile toplumu
ve site devleti bulunmaktadır. ibni Haldun’a göre siyasal sistemi etkileyen toplumsal olgu ve olayların temelinde ekonomik etmenler yatmaktadır. ibni Haldun, devletin ve uygarlıkların tıpkı canlı varlıklar gibi doğup, gelişip yok olduklarını ileri sürerek, on dokuzuncu yüzyıl organizmacılığının (Spencer) öncülüğünü yapmaktadır.
D. Modern Çağ
Yeni Çağ’da düşünürlerin siyasal olguları ele alış şekilleri de değişmiştir. Rönesans döneminde temel vurgu egemenlik (iktidar) kavramı ve egemenliğin kullanılış biçiminedir.
1. Machiavelli (1469-1527)
Bu dönemde Machiavelli, gözlemlediği olaylara dinsel ya da ahlaksal açıdan yorum yapmayıp var olanı saptamaya çalıştığı için laik düşüncenin temellerini atmış olarak yorumlanabilir. En bilinen eseri Prens (Hükümdar) ‘dır.
2. Montesquieu (1689-1755)
Fransız düşünürü ve siyaset bilimcisi olan Montesquieu, Yasaların Ruhu adlı eserinde, farklı politik toplumlardaki farklı pozitif hukuk sistemlerinin çok çeşitli faktörlere, örneğin, halkın karakterine, ekonomik koşullarla iklim gibi faktörlere bağlı olarak değiştiğini, bunun da yasaların gücünün
(ruhunun) bir sonucu olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla tüm insanlar için geçerli bir doğa yasası ya da evrensel insan doğasından bahsetmek mümkün değildir.
Montesquieu, bir toplumdaki kuralların o toplumun yaşadığı coğrafya ile yakından ilişkili olduğunu ve insan davranışları üzerinde iklimin büyük rol oynadığını açıklamıştır. Acem Mektupları adlı yapıtında 18 yy. Fransız ulusundaki etnosentrik önyargıları silmek istemiştir.
Montesquieu, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin ayrı olduğunu vurgulayarak günümüzdeki “kuvvetler ayrılığı” prensibini ilik kez kavramsallaştıran kuramsal bir temele oturtmuştur. Siyaseti fiziki, kültürel, psikolojik, sosyolojik ve tarihsel bağlamda bir bütün olarak görmektedir. Bu anlamda siyaset bilimindeki yapısal-işlevselci yöntemin kurucusudur.
Montesquieu’nun siyaset bilimine başlıca katkıları şöyle sıralanabilir:
- Siyaset biliminin teolojik etkilerden arındırılması
Despotizm, monarşizm ve cumhuriyet olarak üç farklı yönetim anlayışı
Toplumsal sorunları spekülatif değil, kurumsal ve çevresel koşullarla - açıklamaya çalıştığı için çağdaş siyaset biliminin kurucusu sayılır.
Bir ülke siyasal sistemi, yasaları ve kurumları üzerinde coğrafi ve - kültürel öğeler rol oynamaktadır.
Kuvvetler ayrılığı
Toplumsal olayların nedensellik içinde açıklanması yöntemi
3. Jean Bodin (1530-1596)
Jean Bodin , egemenlik kavramını ilk olarak tanımlayan sistemleştiren ve teorileştiren isimdir. Bodin, Devletin Altı Kitabı adlı kitabında egemenliği, bir ülkede yaşayan insanlar üzerindeki yasayla kısıtlanamayan en üstün iktidar olarak tanımlamıştır.
Bodin’e göre egemenlik tek ve bölünmez sınırsız mutlak devredilmez ve kanunla kısıtlanmamış iktidardır.
E. Aydınlanma Çağı
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da gelişen, akılcı düşünceyi temel alan, felsefede ve doğal bilimlerde deney ve gözleme dayalı önemli gelişmelerin olduğu, eski, geleneksel önyargılardan, skolâstik düşünceden ve dogmalardan insanı özgürleştirmeyi amaçlayan düşünce sistemine aydınlanma (enlightment), bu döneme de aydınlanma çağı denir.
lmmanuel Kant’ın dönemin parolası olarak “akil kullanma cesaret’ olarak tanımladığı aydınlanma felsefesinde, akli (ussalcılık) esas ve kurucu ilke olarak alınarak geleneksel insanın ve toplumun dinsel dogmalardan evrensel ussal ilkeler doğrultusunda özgürleşmesi, insanın aklıyla doğru bilgiye ulaşması doğru bilgiyle de toplumun ilerlemesi amaçlanır.
Aydınlanma felsefesinin gelişimine katkıda bulunan önemli düşünür ve aydınlar şöyle sıralanabilir:
Polonyalı Kopernik ( 1473-1 543) ve İtalyan Galileo Galilei (1564-1642) aydınlanma çağına öncelik eden doğa bilimcilerdir.
Aydınlanmanın ilk temsilcileri ( 1596- ı 650) ve Alman ‘dir (1646-1716). İngiliz aydınlanma hareketini,
İngiliz maddeciliğinin ve modern deneysel bilimlerin öncüsü sayılan ( 1561 – 1626) başlatmıştır.
(1711 -1776), John Locke (1632-1704) ve Thomas Paine de İngiliz aydınlanmasının diğer temsilcileridir.
Aydınlanma felsefesinin doğa bilimleriyle desteklenmesini sağlayan düşünür ingiliz lsaac Newton’dur ( 1642-ı 72 7).
18. yüzyılın ilk yarısında Fransız Aydınlanmasının en önemli isimlerinden biri (1694-1778).
( 1713- 1784). Helvetius {1715- 1771 ), Montesguieu ( 1689-1755) ve ( 1712-1778) da diğer Fransız aydınlanmacılarındandır.
Alman Aydınlanmasının öncüleri Herder (1744- 1803), lmmanuel Kant ( 1724- 1804) ve dur (1679- 1744). Alman edebiyat akımının önemli isimleri ise
(1749-1832) m (1759- 1805).
F. On dokuzuncu Yüzyılda Siyaset Bilimi
Modern çağın ilk iktisat ekolü merkantilizmimdir. Merkantilizm kısaca, altın, gümüş gibi değerli madenlerin bir ülkenin siyasetinin ve ekonomik gücünün temel göstergesi olduğunu ileri süren bir düşüncedir.
Merkantalizmin Fransa’da uygulanan şekline Kolbertizm, Almanya ve Avusturya’da uygulanan şekline Kameralizm, İngiltere ve ispanya’ da uygulanan şekline ise Bulvonizm denmektedir.
Diğer bir düşünce akımı da fizyokrasidir. Fizyokratlara göre doğadaki zenginliğin tek kaynağı toprak olduğundan toprak sahiplerinin devlet yönetiminde yönetici olarak söz sahibi olmaları gerekir.
Bu dönemde siyaset bilimi sosyolojinin gerisinde kalmıştır. Sosyoloji toplumsal sorunlara olgusal (pozitivist) açıdan çözüm bulmak amacıyla Auguste Comte ( 1 789-185 7) tarafından temellendirilmiştir.
Pozitivizmin kurucusu A. Comte’dur. Spencer ise sosyolojiyi biyolojik bir temelde ele almıştır.
19. Yüzyılın bir diğer önemli düşünürü de Karl Marx ( 1800-1895) tır. K. Marx, f. Engels ile diyalektik materyalizm yöntemini geliştirmiştir.
Diyalektik yöntem kısaca şöyle tanımlanabilir:
“Tarihsel, toplumsal ve düşünsel süreçlerin aşağıda sayılan öncüllere dayanarak çözümlenmesi yöntemidir:
a. Doğadakitümolguvesüreçlerkarşılıklıhareketveevrenselbağlılık ilişkisi içindedirler; karşıtlar iç-içe geçmişlerdir ve aynı zamanda çatışma halindedirler.
- Bu çatışma sürekli devinimi sağlar. Her yadsıma yadsınarak yeni bir süreci başlatır.
- Niceliksel değişmeler belli bir birikim ve yoğunlaşma aşamasından sonra niteliksel dönüşümlere neden olurlar.”
Maddecilik (materyalizm) ise, “Maddenin ezeliliğini, her türlü gerçekliğin özünün veya temelinin maddeye indirgenebileceğini ve dünya ötesi bir hayatın yokluğunu savunan dünya görüşüdür”
Bu iki tanımdan çıkarım yaparak, diyalektik materyalizmi, materyalist varlık bilimi (ontoloji) ile diyalektik yöntembilimin (metodoloji), tarihin okunmasına birlikte uygulanması diyebiliriz.
Marx’ a göre toplumların tarihi, toplumsal sınıfların diğerlerine göre bölüşümden daha fazla pay alabilmek için yaptıkları mücadelelerden oluşur. Tarihin itici gücünü de bu sınıf savaşımı oluşturur.
19. yüzyıl siyaset bilimine Alexis de Tocqueville, yöntem açısından büyük katkı yapmıştır. 1835 ve 1840 yıllarında Amerika’da Demokrasi adlı iki bölümlük bir eser yayınlamıştır. Bu eserinde siyaset ve iktisat arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını, diğer değişkenlerin de siyasal analizlerde hesaba katılmasının zorunlu olduğu fikrini ortaya koymuştur.
Max Weber (ı 864-1920), siyaset bilimine siyasal iktidarın meşruluğunun temellerini açıklayarak katkı yapmıştır. Weber’e göre siyaset bir kişinin diğer kişiler üzerinde egemenlik kurmasıdır.
Ancak bu egemenliğin türüne dikkat çeker. Çünkü hiçbir iktidar baskı ve şiddet üzerine temellendirilemez. Weber otorite kavramını geleneksel, bürokratik (yasal, ussal) ve karizmatik otorite olarak üç ideal tip olarak sınıflandırmıştır. Weber’in en bilinen yapıtları arasında Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eseri bulunmaktadır.
Siyaset biliminin temel disiplinleri şunlardır:
- Siyaset felsefesi
- Siyasi teori
- Uluslararası ilişkiler
- Siyasal düşünceler tarihi
- Yöntem bilimi
- Siyasal İdeolojiler
SİYASET BİLİMİNDE YAKLAŞIMLAR
A. Hukuksak Yaklaşım
- Bu yaklaşım iktidarın zaman içinde mutlak, meşruti ve demokratik biçimlere dönüşmesi sürecinde ortaya çıkmıştır. Hukuksal yaklaşım çeşitli siyasal rejimleri inceleyip sınıflandırmalar yapmıştır. Bu yaklaşımda ülkelerin diakronik ve senkronik yöntem kullanılarak {aynı ülkenin farklı zaman dilimlerinde veya farklı ülkelerin aynı zaman dilimi içindeki) araştırmaları yapılmıştır. Hukuksal yaklaşım siyasal rejimleri yasa, anayasa gibi hukuki metinler üzerinden değerlendirirken, yasa metinlerinin parti isimlerine vurgu yapmaması bu yaklaşımın zayıf bir yönünü ortaya çıkarmıştır. Çünkü çağdaş siyasal rejimlerde iktidar siyasal partilerde yoğunlaşmaktadır. Bu yaklaşımın bir eksiği de, yeni bağımsızlığını kazanmış ülkelerde siyasal rejimler gelişmiş ülkelerin anayasaları ve kurumlan örnek alınarak oluşturulmasına rağmen hukuksal yapının fiili durumu ile siyasal yaşamın pratiğinin aynı sonuçları verememesini açıklayamamasında görülmektedir.
B. Davranışçı istatistiksel Yaklaşım
Bu akımın öncüleri Charles Merriam ve Harold D. Laswell’dir. Bu yaklaşımın konusu, siyasetteki ölçülebilir olgulardır. İstatistik bu yaklaşımın temel aracıdır ve bu da siyaset bilimini ölçülmesi mümkün olmayan konulan inceleyemez hale getirdiğinden siyaset biliminin kapsamını daraltmaktadır.
C. İşlevsel Yaklaşım
İşlevsel yaklaşım, davranışçı – istatistiksel yaklaşıma bir tepki olarak, onun boş bıraktığı noktaları inceleme alanına almak üzere ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımın temel tezi, toplumda hiçbir şeyin tek başına bir anlam ifade etmediği, her şeyin bir bütünün parçası olması önünden değerlendirilmesi gerektiğidir. İşlevselciliğin ilk temellerini atmasına rağmen bu yaklaşımın gelişmesine en büyük katkıyı ( 1884 – 1941 ) yapmıştır.
Yapısal yaklaşımı incelemelerinde ilk kullanan kişi Montesquieu’ dur. Yapısal yaklaşımın iki ayrı kökeni, organcı yapısalcılık ve dilbilimci yapısalcılıktır. Yapı kavramını ilk kez Redcliffe Brown tanımlamıştır. “R. Brown’a göre yapım aralarında kurumsal olarak belirlenmiş ve denetlenmiş
ilişkiler bulunan kişiler arasındaki bir düzenlemedir.” R Brown organcı yapısalcılığın bir temsilcisi iken, dilbilimci yapısalcılığın bir temsilcisidir. “Olayları yaşayan insanlar, olayların içindeki yapıyı kavrayamazlar. Bu nedenle yapısalcı incelemenin amacı bu yapıyı bulmak ve bilimsel bir yasa biçiminde ifade etmektir. Böylece, görüntüleri n ardındaki yapı ortaya çıkarılmış olmaktadır.
E. Sistem Yaklaşımı
Sistem Yaklaşımının öncüsü David Easton’dur. Sistemi birbirleriyle yapısal ilişkiler içinde bulunan bir bütün olarak tanımlayabiliriz. Bu bağlamda siyasal sistem de o toplumdaki eğitim sistemi, üretim sistemi, tüketim sistemi, … Vb. çeşitli sistemlerle bir bütünü oluşturmaktadır.
“Easton’a göre, siyasal sistemin üç öğesi bulunmaktadır: Siyasal topluluk, siyasal rejim ve siyasal otorite. Siyasal topluluk, sistemin üyelerinden, yani genel olarak ülke yurttaşlarından, dar anlamıyla da seçmenlerden oluşur. Rejim ise, siyasal topluluğun benimsediği siyasal davranış kural ve kalıplardır. Siyasal otoriterin öğeleri ise, siyasal karar alma yetkisi kendilerine sistemin üyeleri tarafından tanınmış olan yöneticilerdir.”
2.SİSTEM KAVRAMI ve SİYASAL SİSTEM
Siyasal sistem ise, toplumların kolektif amaçlarını belirlemesi ve bu belirlenen amaçlara ulaşılması için kurdukları bir örgütler dizisidir.
Siyasal sistem kapsayıcıdır. Sistemin faaliyetleri, girdileri veya çıktıları toplumdaki bütün üyeleri ilgilendirir. Sistemin kararları bağlayıcıdır. Toplumun (siyasal sistemin) üyeleri, sistemin ürünü olan kurum ve/veya yasalara uymak zorundadır. Siyasal sistem kendisini etkileyen çevresel faktörlere sahiptir. Son olarak da, bir siyasal sistem diğer siyasal sistemlerle etkileşim içindedir.
Easton’un Sistem Analizi
D. Easton, Siyasal Sitem (The Political System), Siyasal Analiz için Çerçeve (A Frameworkfor Political Analysis), Siyasal Yaşamın Sistem Analizi (System Ana/ysis of Political Life) gibi eserleriyle siyasal sistem analizleri yapmıştır
B. M. Duverger’in Sistem Modeli
Fransız siyaset bilimci M. Duverger, 1973 yılında yazdığı Siyaset Sosyolojisi adlı eserinde bir siyasal sistem tipolojisi ortaya koyar. Modelini kurarken de sosyal sistemlerin hemen hemen tümünde görülen dört temel değişkeni göz önünde bulundurur bunlar:
– ekonomik değişken
– sosyal sınıflar
– ideolojiler
– siyasal örgütlenme
İngiltere, Almanya, Türkiye, İtalya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde uygulanmaktadır.
a. Parlamenter Sistemin Özellikleri
1. Bu sistem kuwetlerin yumuşak ayrımına dayanır.
2. Yürütme organı iki başlıdır (düalizm). Devlet baskanı. yürütme organının sorumsuz kanadını, bakanlar kurulu ise, sorumlu kanadını oluşturur.
3. Hükümet (kabine), yasama organı (parlamento) içerisinden doğar, yasama organından aldığı güvenoyuyla yürütme işlevini götürür ve yasama organına karşı sorumludur. Bu nedenle parlamenter hükümet sistemi diye de anılır.
4. Bu sistemde yasama organı yürütme organını istifaya zorlayabitir ya da güvensizlik oyu ile düşürebilir; yürütme organı da yasaman organını feshedebilir.
2 . Başkanlık Sistemi
Başkanlık sisteminin en belirgin örneği Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ayrıca Venezuella, Arjantin, Brezilya gibi ülkelerde de bu sistem uygulanmaktadır.
a. Başkanlık Sisteminin Özellikleri
1. Bu sistem kuvvetlerin sert ayrımına dayanır.
2. Yürütme organı ve devlet başkanı tek kişinin elinde toplanmıştır (monizm). Bakanlar yalnızca baskana karşı sorumludur.
3. Başkanın yasama organını feshetme, yasama organının da güvensizlik oyu ile başkanı düşürme yetkisi yoktur.
4. Parlamenter sistemin aksine, devlet başkanı (başkan) halk tarafından seçilir 3. Yarı Başkanlık Sistemi
Bu sistemin uygulandığı ve ilk olarak akla gelen örnek ülke Fransa’ dır. Portekiz ve Finlandiya’da yarı başkanlık sistemi uygulanmaktadır.
a. Yarı Başkanhk Sisteminin Özellikleri
1. Bu sistemde yürütme iki başlıdır.
2 Devlet başkanı halk tarafından seçilir. Devlet başkanının tek başına (re’sen) karar alma yetkisi olduğu gibi ” karşı imza” kuralına da ihtiyaç duyabilir.
3. Bakanlar kurulu parlamentoya karsı sorumludur.
3.bölüm Siyasal Güçler
Siyasi Partiler , “bir program ya da ideoloji etrafında toplanmış siyasal iktidan elde etmek ya da paylaşmak amacını güden, sürekli ve resmi üyelik temelinde bir örgüte sahip kuruluşlar
Günümüz siyasal partilerine yakın ilk siyasal partiler Amerika Birleşik Devletleri ve ingiltere’de görülmüştür. Duverger’e göre, 19. yüzyıl Avrupası’nda modern siyasal partilerin doğuşu iki nedenle açıklanabilir: Bunlar, temsili ve sorumlu hükümet ilkesinin ortaya çıkışı ve oy hakkının tüm topluma yayılmasıdır. İlk siyasal parti, 1795 – 1800 yılları arasında Amerika’da kurulan Cumhuriyetçi Parti’ dir. ingiltere’de kurulan ilk siyasal parti ise 1877 yılında kurulan Liberal Federasyon’dur.
siyasasi parti işlevleri
1. Temsil:
- Siyasal Devşirme: Profesyonel siyasetçiler, yönetici kadrolar ve liderlerparti kadroları içerisinden çıkmakta ve yine partiler aracılığıyla siyaset yapmaktadırlar. Siyasal devşirme sistemi, partilerin kendi içlerinde uyguladıkları aday gösterme ve seçimler yoluyla yapılmaktadır.
- Menfaatlerin
- Politika Belirlenmesi
- Sosyalleşlme ve Mobilizasyon: Siyasal partiler, halkın siyasal sistemekatılmasını ve bireylerin başka bireyler veya gruplarla, farklı düşünce kalıplarıyla tanışmalarını sağlayan, halk kitleleri ile iktidar arasında köprü işlevi gören aracı kurumlardır.
6. Hükümetin Organizasyonu:
B. Siyasal Partilerin Unsurları Beşeri Unsur
a. Yöneticiler
b. Profesyonel Politikacılar c. Militanlar (Partizanlar) d. Sempatizanlar
PARTi TİPOLOJİLERi
Sınıflandırmanının faktörleri :
- a) Partiiçindeiktidardağılımıvemerkezileşmederecesi,
- b) Liderin (veya liderler kadrosunun) rolü;
- c) Partidisiplinininsıkıyadagevşekoluşu;
- d) Kararların alınmasına katılma olanakları;
- e) İdeolojinin parti politikasındaki ağırlık ve etkenlik derecesi;
- f) Partinin parlamento grubu ile diğer parti kurulları (özellikle merkezyönetim kurulu} arasındaki ilişkilerin niteliği;
- g) Partitutarlığı(üyelerarasındakitutumvedavranışbirliği)
- h) Üyelerle parti arasındaki ilişkilerin niteliği
Kadro ve Kitle Partileri
Partilerin örgütlenmeleri temeline dayalı bu parti tipolojisi M. Duverger’e aittir 1. Kadro Partilerinin Temel Özellikleri
– Bu partiler 19. yüzyılda parlamento içinden doğmuş partilerdir.
– Kadro partilerinin temel birimleri komitelerdir.
– Komitelerde görev verilen kişiler çevrelerinde isim yapmış, son derece şöhret sahibi, soylu, zengin ve statülerinden dolayı çevresindekilere etki yapabilecek, yani ekonomik ve sosyal bakımdan güçlü ve itibar sahibi kişilerdir.
– Bu partilerin etkinlikleri seçim dönemlerinde yoğunlasır.
– Komiteterin üye sayısını artırmayı pek düşünmezler, üyelerin niceliğinden ziyade niteliğine önem verilir.
– Komiteterin merkezle ve örgütle olan ilişkileri zayıftır.
– Ağırlık meclis gruplarındadır.
– Faaliyetleri seçim dönemleriyle sınırlıdır.
– Katı parti disiplini yoktur ve genel merkez otoritesi zayıftır.
– Parti finansmanını gönüllü yardım ve bağışlarta sağlar.
Kısaca kadro partileri, genellikle toplumsal ve ekonomik olarak güçlü kesimlerin siyasal temsilcisi olan, asıl ağırlığının meclis gruplarında bulunduğu, parti disiplini ve genel merkez otoritesinin zayıf olduğu, çoğunlukla seçimle sınırlı faaliyetleri olan partilerdir. Günümüz Avrupasının
partileri bu gruba girer.
– Kitle partileri 19. yüzyılın sonlarına doğru 20. yüzyılın başlarında, parlamento dışından doğmuş partilerdir.
– Partiye üye olanların niteliği değil , niceliği önemlidir.
– Parti finansmanını üye aidatiarından sağlar.
– Faaliyetleri sadece seçim zamanıyla sınırlı değildir. ideolojilerini geniş kitlelere benimsetmek için sürekli çalışmalar yaparlar.
liberal ve muhafazakar
2. Kitle Partilerinin Temel Özellikleri
Kitle partileri 19. yüzyılın sonlarına doğru 20. yüzyılın başlarında, parlamento dışından doğmuş partilerdir.
– Partiye üye olanların niteliği değil , niceliği önemlidir.
– Parti finansmanını üye aidatiarından sağlar.
– Faaliyetleri sadece seçim zamanıyla sınırlı değildir. ideolojilerini geniş kitlelere benimsetmek için sürekli çalışmalar yaparlar.
[wp_ad_camp_2]
İlk yorum yapan olun