
Kpss A Grubu – Imf Ve Türkiye İlişkileri konu anlatımı ve ders notları
IMF’ye Türkiye 1947 yılında üye olmuştur. Şu anda IMF’ye üye ülkelerin sayısı 182’dir. IMF içerisinde ülkeler çeşitli gruplara ayrılmıştır. Türkiye’nin bulunduğu grup içerisinde; Avusturya, Macaristan, Slovakya, Beyaz Rusya, Kazakistan, Lüksemburg, yer almaktadır. Türkiye’yi IMF’de Belçika temsil etmektedir.
Türkiye’nin kotası 1milyar 350 milyon dolardır. Üye ülkelere şartlar gereği özel bir imkan tanınmaz ise, azami kotasının üç katı tutarında IMF kaynağı alabilir. IMF’ye üye her ülkenin oy oranı yüzdeleri eşit değildir. Örneğin ABD’nin oy oranı yüzdesi 17,35 , Türkiye’nin ise 0,49’dur. Türkiye üyeliğinden bugüne kadar geçen zaman sürecinde ilki 1970 yılında olmak üzere 16 adet stand-by anlaşması imzalamıştır. İmzalanan antlaşmalar ile alınan toplam kredi miktarı; 4.361.642.448 dolardır.
Türkiye, 1980’li yıllarda yoğun olarak gerçekleştirdiği stand-by düzenlemeleriyle, IMF ve Dünya Bankasından çeşitli mali imkanlar elde etmiştir. Aldığı krediler ve uyguladığı ekonomik istikrar programları ile 1994 yılına kadar idare etmiştir. 1994 yılında, ödemeler dengesinin tekrar bozulması ve döviz dar boğazı tehlikesine karşı stand-by düzenlemesine gidilmiştir.
- stand-by antlaşma hazırlıklarına ait çalışma, IMF Türkiye masası şefi Carlo Coterelli başkanlığındaki heyet ile Hazine Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Maliye Bakanlığı yetkililerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. IMF’nin mali imkanlarını kullanmasına izin vermesi amacıyla daha ziyade IMF’nin istek ve önerileri doğrultusunda hazırlanmıştır. Hazırlanan ekonomik istikrar programı “niyet mektubu” olarak kurulların tetkik ve onayına sunulur. Program 1-2 yıllık süreyi kapsıyorsa “stand-by düzenlemesi” 3-4 yıllık bir süreyi kapsıyorsa “süresi uzatılmış düzenleme” adını alır. Hazırlanan niyet mektubunun kuruluş merkezi Washington’a gönderilmesi ve yetkili kuruluşlarca karara bağlanması gerekmektedir. Unutmamak gerekir ki; mevcut yapılanma sonucu IMF nezdinde, başta ABD olmak üzere, AB’liğine üye gelişmiş ülkelerce onaylanmayan hiçbir karar alınamaz, kaçınılmaz olarak da IMF tarafından alınacak her karar bu gelişmiş ülkelerin menfaati ve siyasi beklentileri sonucunda olmaktadır.
IMF istikrar programları, soruna sadece ödemeler dengesi ve dış borçların ödenmesi açısından yaklaşarak, para politikalarına dönük kısıtlamalar önermektedir. Yalnız gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek var ki, önerilen ve uygulanması beklenen istikrar programlarının standart yaklaşımları, uygulanan ülkelerde iktisadi ve sosyal sıkıntılara yol açabilmektedir. Bu da programı başarısızlıkla sonuçlanması anlamına gelir.
En son yaşadığımız şubat ekonomik krizi sonrasında ekonomimizin başına Kemal Derviş getirilmiştir. Bundan sonra yeni bir ekonomik program hazırlıkları başlamıştır. Oluşturulan program sonrası IMF ve hükümet arasında görüşmeler başlamıştır. Yapılan görüşmeler sonunda üzerinde mutabakata varılan çerçeve anlaşması 19 Mart Pazartesi günü sayın Kemal Derviş tarafından açıklanmıştır. Programın ayrıntılarının nisan başında açıklanacağını, programa ilişkin niyet mektubunun nisanın 2.yarısında IMF icra kurulunca gönderileceği açıklanmıştır.
IMF ile mutabakata varılan konuları şöyle sıralayabiliriz:
- Başta bankacılık olmak üzere yapısal reformlar tamamlanacaktır.
- Kamu bankaları etkin bir yönetime kavuşacak.
- Ziraat bankası genel kurulu toplanacak. Bu genel kurulda tespit edilecek yönetim; üç kamu bankasının(Emlak, Halk, Ziraat) yönetim kurulu olarak çalışacak.
- Bankacılık sektörü çağdaş bir denetim altına alınacak.
- Enflasyon birkaç ay yüksek çıkıp yıl sonunda aylık bazda %2’nin altına düşecek.
- Türk Telekom, THY, Tüpraş, Erdemir, Tekel, Tedaş gibi kurumların varlıklarının bir bölümünün satışı hızlanacak.
- Dış kaynak için görüşmeler yoğunlaşacak.
UMUT HAFTASI(4 Aralık 2000)
TÜRKİYE ekonomisi, tarihi bir haftaya başlıyor. Piyasalarda patlak veren krizin seyri bu hafta netleşecek. Gecelik faizleri 1.700’e fırlatan, borsayı birkaç günde birkaç yıl geriye götüren gelişmeleri yerinde incelemek için dün akşam Avrupa sorumlusu Michael Deppler başkanlığında kalabalık bir heyeti Ankara’’a gönderen IMF, kendi ve Türkiye’nin geleceği açısından kritik bir karar verecek.
TÜRKİYE, IMF’NİN PRESTİJ SINAVI
Başta ABD olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde Dünya Bankası’nın ve IMF’nin varlığını devam ettirip ettirmemesi gerektiğini tartışılıyor. IMF, program oluşturduğu ülkelerde yaşanan krizler yüzünden alay konusu. Bu nedenle, Arjantin’deki kadar büyük olmayan Türkiye krizi IMF için önemli. 1998’den sonra IMF sadece Arjantin ve Brezilya’ya yaklaşık 93 milyar dolar destek verdi. Bu iki ülkenin taşıdığı uluslar arası risk 270 milyar doları buluyor. Türkiye ise yaklaşık 42 milyar dolarlık uluslar arası risk taşıyor. Bu iki ülkeyle birlikte Rusya ve Güney Kore’de IMF’in ‘supplementary reserve facility’ – ‘ek rezerv’ (SRF)kredilerinden yararlandırıldı. IMF’in daha kolay atlatılacak Türkiye krizine destek vermesi, bu nedenlerle kuvvetle muhtemel. Gelecek desteğin miktarı da diğer ülkelere verilen kadar büyük değil. İhtiyaç duyulduğu an kullanılacak olan ek rezerv için 2-10 milyar dolar arasında değişecek miktar söz konusu olabilecek. IMF Başkanı Horst Koehler de geçen hafta yaptığı açıklamada Türkiye’ye destek verileceğini, bu amaçla görüşmelerin sürdüğünü belirtti.
IMF’NİN ACİL DURUM REÇETESİ(18.12.2000)
- Bankacılık sektöründe temizlik yapın.
- Fonların tasfiyesini hızlandırın.
- Özelleştirme konusunda sağlam güvenceler verin.
- Tüketimi ve cari açığı kısmaya yönelik önlem alın.
- Ücret artışlarında enflasyon hedefinden sapmayın.
IMF’NİN TÜRKİYE’YE EK DESTEK TAKVİMİ(7.12.2000)
21 Aralık 2000 : 2 milyar 250 milyon dolar SRF
: 550 milyon dolar stand – by kredisi
: TOPLAM: 2.8 milyar dolar
20 Ocak 2001 : 1.1 milyar dolar SRF
20 Şubat 2001 : 1.1 milyar dolar SRF
15 Mart 2001 : 750 milyon dolar SRF
15 Haziran 2001 : 750 milyon dolar SRF
15 Ağustos 2001 : 750 milyon dolar SRF
15 Kasım 2001 : 750 milyon dolar SRF
SRF : Ek rezerv kolaylığı
Not: Bu takvimde Türkiye’ye kullandırılacak 2.9 milyar dolarlık stand -by kredisinin 21 Aralıktaki 550 milyon dolarlık bölümü görünüyor. Kredinin kalan bölümü de erkene alınarak, bu takvim döneminde Türkiye’ye verilecek.
IMF: KREDİNİN TÜRÜ HENÜZ BELİRLENMEDİ(3.12.2000)
Uluslar arası Para Fonu (IMF) yetkilileri, Türkiye’ye yılbaşından önce verilmesi ön görülen ek kaynak miktarını açıklamaktan özenle kaçınırken, kredinin türü konusunda da henüz tam bir netlik yok. IMF dış ilişkiler direktörü Tom Dawson’ın verdiği bilgiye göre, ek kredi türü henüz belirlenmedi. Bu tip durumlarda Suplemental Reserve Fascility (SRF – İlave Rezerv Mekanizması) ve biraz daha pahalı olan Contingency Credit Line (CCL Acil Kredi Hattı) tipi krediler alternatif olarak kullanılabilir. Türkiye’ye sağlanacak ek kredi rakamının, IMF ile Türk hükümeti arasında, önümüzdeki günlerde başlayacak görüşmelerin ardından kesinleşmesi bekleniyor. Bu arada Türkiye’deki gelişmelerin nasıl seyredeceği de önem taşıyor. Resmen herhangi bir rakam telaffuz edilmezken, Washington’daki uzmanlar ise, 4 milyar dolar rakamı üzerinde duruyor. Tom Dawson’dan alınan bilgilere göre, Türkiye’de yapılacak görüşmelerde IMF’yi temsil edecek yetkililer, iki heyetten oluşacak. Bu iki heyet, hafta içinde Türkiye’de hükümet yetkilileriyle görüşecek, sürekli birbiriyle koordinasyon halinde bulunacak. İki numaralı IMF heyeti, Türkiye’ye bankacılık sektöründe yapılacak reformlar konusunda yardım sağlayacak.
IMF, Krizlerden Ders Alıp Artık Hızlı Hareket Ediyor(8.12.2000)
IMF, geçmişteki hatalardan ders alıp daha süratle hareket etmesine karşın, yükselen pazarlarda reformların yavaş gidişinin, muhtemel krizlere karşı hassasiyet yarattığına dikkat çekildi. ABD’li uzmanlara göre, Türkiye’nin de yer aldığı “yükselen pazarlar” denilen ülkelerde bazı reformların henüz tamamlanmamış olması ve bu sürecin çok yavaş ilerlemesi, gelecekteki muhtemel krizler için bazı tehlikeler yaratıyor.
Uluslar arası ekonomi enstitüsü uzmanı, IMF eski yetkilisi Morris Goldstein gibi uzmanlar, ‘Asya’da 1996’da patlak veren mali kriz sonrasında bazı alanlarda kaydedilen bazı iyileşmelere rağmen, şirketlerin yeniden yapılandırılması, mal varlıklarının satışı ve batık krediler sorununun çözümü gibi diğer anahtar önemdeki reformlarda yavaş ilerlemelerin, bazı ülkelerin Aşil Topuğu(en zayıf, ölümcül darbelere açık yeri) olduğu” kanısındadır.
ŞOK HASSASİYET
Goldstein, “Bu durum, Güney Kore, Endonezya, Tayland ve diğerleri gibi ülkeleri yeni şoklara hassas hale getiriyor. İnsanlar çok fazla rehavete kapıldılar, yeniden yapılanma ve reformlar için yeterince süratli davranıp üzerine gitmiyorlar, bu zayıflık yaratıyor.” diyor.
Uluslar arası sermayenin dünya çapındaki yatırım bankası ABN Amro’nun yükselen pazar ekonomileri bölümü başkanı Arturo Porzecanski, “Yükselen pazarlarda büyük bir sorun oluşuyor mu?” adlı araştırmasında, bu soruya olumsuz cevap veriyor. Porzecanski’ye göre, Asya mali krizi sayesinde, birçok ülke, sabit, katlı ya da suni ayarlı kambiyo sistemini terk etti, bunun iki istisnasını Arjantin ve Türkiye oluşturuyor.
“Kafalar dört duvara da tosladıktan sonra, çıkış kapısı bulundu” diyen Porzecanski, bazı reformlara da son yıllarda girişildiğini, Türkiye gibi birkaç istisna haricinde bankacılık sistemlerinin güçlendirildiğini, yerel yatırımcı tabanının derinleştirildiğini ve yabancı sermayeye bağımlılığın azaltıldığını belirtiyor.
Porzecanski, birçok ülkenin kısa vadeli borçlarını uzun vadeliye çevirdiklerini, yabancı yatırımcılarının, artan şeffaflık sayesinde daha açık enformasyona ulaşabildiğine dikkat çekiyor.
ZORLU YIL
Uzmanlara göre, IMF, her ne kadar, Arjantin ve Türkiye’deki likidite darlıklarının giderilmesinde süratle harekete geçtiyse de, Amerikan ekonomisindeki yavaşlama ve tamamlanmamış reformlar, yükselen pazarlarda yeni bir zorlu yılı gündeme getirebilir.
Kimi uzmanlar da, bazı yerlerde reformlar yavaş ilerlese de, Amerikan ekonomisindeki genişlemenin sonuna gelinse de, ABD’deki menkul kıymetler borsalarından, getirebilecek yükselen pazarlara yönelinmesi sayesinde, bu gruptaki ülkelerin durumunun iyileşebileceği görüşünü taşıyorlar.
KAYNAKÇA:
- Hürriyet Basın ve Yayın Kuruluşu
- New Economic History Peter Temin
- IMF ve Türkiye Sakıp Sabancı
[wp_ad_camp_5]
İlk yorum yapan olun